Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Temmuz '10

 
Kategori
Öykü
 

Ne zaman, nerede doğdum?

BİR KANADIM KIRIK 

Ne zaman, nerede doğdum?... 

Mutlaka vardır bir bilen… Ama ben bilmiyorum… 

Dedem ve babaannem var; halam, amcam… 

Büyük bir bahçe içinde iki katlı bir ev. 

Babaannemin Sarıkızı giriş katında. Tavuklar, ördekler, bir de köpek ona komşu… 

Köyde herkesin var ama dedemin atı, eşeği yok… 

Bahçede domates, biber, salatalık, fasulye, patlıcan; çilek, elma, armut, erik, şeftali; türlü sebze meyve… 

Köşede bir pınar; soğuk tertemiz bir su… İçenin yüreği serinliyor… Cennet gibi bir yer burası… 

Çukurca mahallesi, Sıtmapınar. Kentteki kenar mahallelerden biri... 

Orada bizim köyden gelen insanlar, akrabalar var… 

Bir de hiç tanımadığım yabancılar… 

Annem babam herkesle selamlaşıyor, konuşuyor... 

İnsanlar birbirine saygılı, herkes birbirinin farkında… 

İlk çocukluk arkadaşlarım o semtte… Aklımda öyle kalmış... 

Oyun alanımız yok… Merdiven altında, kapı arkasında, sokağın köşesinde oynuyoruz... 

Neredeyse, nedense arkadaşlarımın hepsi kız… Fırsat buldukça beni öpüyorlar, oyunmuş bu... Elimi, gözümü, yanağımı öpüyorlar... 

Dudağımı öpmeye çalışanlar oluyor acemice... 

Aklımda kalan ha bire öpüyorlar… 

Anne babalar görünce bizi böyle, şaşırıyor, gülüyor, kızıyorlar... 

“Orası burası durduk yerde öpülmez, akıllı akıllı oynayın.” diyorlar… 

Akıllı oynamak hoşumuza gitmiyor nedense... 

Kız arkadaşlarım beni gizli gizli öpmeyi sürdürüyorlar… 

Başlangıçta öyle gördüğüm bu durum zaman içinde benim de hoşuma gitmeye başlıyor. 

... 

Bir at arabası... Üzerinde eşyalarımız... 

Lambalı radyo, gramofon, gazocağı, Maraş sandalyesi, tava, tencere, sini, çay bardakları… 

Arabanın arkasında yürüyor muyum, üzerinde uyuklamakta mıyım?... Bunu hatırlamıyorum... 

Kamçılı adamın arabası bizi kentin başka bir köşesine taşıyor... 

Ailece çok sevdiğimiz taş plak o gün kırıldı... İçimde bir şeyler oldu; deprem gibi… 

Kiracı olduğumuz evde bize ait bir oda var... Orası aynı zamanda salon… Köşesi banyo... 

Müşterek mutfak bahçeye yakın… Tuvaleti ev sahibiyle ortak kullanıyoruz... 

İki kızları alabildiğine tuhaf, iki oğlanları da haşarı… 

Hepsi de renkli gözlü anneleri gibi kendini üstün görme kompleksinin tutsağı… 

Kendilerini dev aynasında, başkalarını küçülten aynalarda görüyorlar nedense... 

Boş arsalardaki kum yığınlarında oyunlar oynarken bile hep tepede, en üstte olmak istiyorlar... 

Odakta, merkezde olmaya öyle alışmışlar ki, istekleri olmayınca huysuzlanıyor, tepiniyor, bahaneyi bahane edip kavga çıkarıyorlar... 

Keşke onlarla aynı evi paylaşmak zorunda olmasaydık… 

Neredeyse her sabah, sırada beklediğimizi anlayınca tuvaletten çıkmıyorlar... 

Neyse, geçecek bu günler… Babam arsa aldı, ev yeri… 

Paramız olunca ev yaptıracağız... O ev bizim olacak, bütünüyle bizim... 

Hem bahçesi de olacak… Bahçede türlü meyve ağaçları… 

Orayı sevdiklerimizle paylaşacağız. ... 

Minik ellerim, ayaklarım, çalışıyor. 

Çelimsiz bedenimle tuğla, taş, kireç taşıyorum… 

Kazma, kürek elde uflaya puflaya koşuyorum… 

Bazen bayılacak gibi oluyorum… 

İnşaattaki iğreti merdivenden düşüyorum bir gün, kolum kırılıyor... 

Doktor, hemşire görmedim daha önce… 

Belleğimde böyle bir imge yok henüz... 

Annem beni kırıkçıya götürüyor… 

Kel kafalı, göbeğini zor taşıyan, adının alayla söylendiğini duyunca herkesi taşlayan deli Zeynel de orada. Merdivenin başında süklüm püklüm oturuyor, ne deliliğinden, ne saldırganlığından eser var… 

Bizi görüyor, kımıldıyor. Bize saldıracak diye korkuyorum. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilemiyorum… 

Annesi, otur yerine oğlum deli olma, deyince koca gövde olduğu yere boş bir çuval misali yığılıyor. Rahatlıyorum… 

Yumurtanın akı, sargı bezi yerine temiz tülbent. İşlem başlıyor. Canımın çok acıdığını hatırlıyorum… 

Daha dikkatli çalışıyorum inşaatta o günden sonra. 

Nedense inşaat uzadıkça uzuyor, bitmek bilmiyor. Neden sonra anlıyorum ki paramız az olduğu için inşaat bitmiyormuş… 

Okul günleri başlamış. Atatürk ilkokulunda kısa pantolonlu öğrenciyim. Hayli şaşırmış, uslu, söz dinleyen bir öğrenci. 

Korkusunu dillendirmek yerine gizlemek derdinde… 

Kadife pantolonum yamalı. 

Süveterimi artan iplerden annem ördü. 

Herkesin gözü üzerimde diye tedirginim. 

Dizimdeki yamayı saklamaya çalışıyorum… 

Öğretmenim de durumun farkında. Yamalı ama temiz giyinen bir öğrenci diye beni sınıfa örnek gösteriyor. 

Bunun iyi bir davranış olduğunu söylüyor… 

Duygu dünyamda sarsıntılar, deprem gibi. 

Ne diyeceğimi bilemiyorum. 

Gözlerimi pencereye çeviriyorum, kısa bir süre sınıfta değilmişim duygusu… 

İnşaatın köşesinde kireç badanalı bir oda. Duvarda gaz lambası. Yerde eski bir hasırın üzerinde küçük bir kilim. Tam ortada hayli kullanılmış bir odun sobası. Evimiz! 

Buraya taşındığımız için seviniyorum. Ama eksik bir sevinç bu. Ruhum tedirgin. 

Elimle ayağım kavgalı adeta… 

Babam, paramız olunca yeni odalarımız olacağını söylüyor. 

Ne var ki babamın parası hep çabuk bitiyor. Benim hiç param yok. 

Arkadaşlar kantine gidiyor, ben gitmiyorum. 

Simit alanlara, dondurma yiyenlere uzaktan bakıyorum öyle… 

Meslekler konusunu işlerken öğretmen hepimize hangi mesleği seçeceğimizi soruyor. 

Benim gönlümde öğretmenlik var. 

Böyle ulvi bir mesleği nasıl seçersin, bu ne cüret derlerse endişesiyle söyleyemiyorum. 

İşçi ya da memur olacağım diyerek geçiştiriyorum… 

Yıllar geçmiş, mevsimler değişmiş peş peşe. 

Neden sonra öğrenciyim öğretmen okulunda… 

Zaman içinde o inşaat tamamlandı. Benim de kendime ait bir odam vardı artık. 

Bu odanın bir kapısının doğrudan dışarıya açılması çok hoşuma gidiyor. 

Yakında bu odaya yerleşeceğim. 

Kitaplığım olacak, duvarda birkaç fotoğraf, belki küçük de bir radyo… 

Kaç ay, kaç mevsim sürdü bu, hatırlamıyorum. Kapıda bir kamyon, eşyalarımız yükleniyor. 

Kökünden koparılmış minik bir ağaç gibiyim. Annem, babam, kardeşlerim uzak bir kente gidiyor… 

Odamda, evimizde başkaları oturacak. Çantam bir elimde, ütülü gömleğim diğerinde. 

Dedemin yanına gidiyorum, bir sığınağa gider gibi… 

Neden sonra halamlara taşıyor beni adımlarım. 

Okulumu bitirmem gerek. Daha iki yıl var. Asıl isteğim dedemlerde kalmak ama orası okuluma çok uzak… 

Göçmen kuş gibiyim, bir kanadım kırık. 

Kanat çırpacak gücüm de kalmamış. 

Erken sonbahar, bekleyemedi biraz… 

 
Toplam blog
: 54
: 877
Kayıt tarihi
: 30.06.10
 
 

Kamu yönetimi alanında yüksek lisans yaptım. İletişim, medya sektöründe çalışıyorum... Yazmayı se..