Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Aralık '07

 
Kategori
İnançlar
 

Neden gönül dostları olunmaması gerekiyor?

Neden gönül dostları olunmaması gerekiyor?
 

29.11.2007 tarihinde İnançlar kategorisinden yayınladığım “Ortalığa tek soru: Maide:5-51” başlıklı makalemi tekrar gözden geçirdim. Burada asıl vurgulamak istediğim noktalar bu sözcüklerin tarihsel kökleri değildi. Asıl vurgulamak istediğim, Kuran bir “şey”den bahsederken, bizlerin tercüme adı altında bu “şey”leri tamamen çarpıttığımız ve böylelikle kavram kargaşasına sebebiyet verdiğimizdi.


Allah'ın bizlerin Yehuda kavminin yerleştiği yöre olan Yehudelilerle ve Nasıralılarla neden gönül dostları olmamızı istemediğini, aslına bakılırsa fazla irdelemek istememiştim. Bu isteksizliğimi de acaba “Yahudiler Uzeyri, Hıristiyanlar da İsayı Allahın oğlu ilan ettiler” demelerinden dolayı mı onlardan gönül dostu olmaz diyor Yüce Yaratan? diye bir soru yönelterek belirtmeye çalışmıştım. Fakat tekrar makaleyi gözden geçirdiğimde, tercüme çarpıklıklarından dikkatleri kaçırmamak uğruna gönül dostları olamayacağı konusunu açmamış olmamın bir hata olduğunu gördüm. Bu ruh hali içerisinde, konuyu açmaktan başka çare kalmıyor bana.

Efendim, şimdi, Yehudelilerden ve Nasıralılardan gönül dostları olmuyor. Neden?

Yehudeliler, Yahuda kavminden gelen insanlar. Bunlar tarihlerinde en çok peygamber öldürmüş insanlar. Yani Allah’a inanmıyorlar, O’na baş kaldırıyorlar. Zaten bundan dolayıdır ki en çok peygamber bu kavimden çıkıyor, en çok kitap bu kavmi oluşturan toplumlara geliyor. Davut bu kavimdendir, ona Zebur geliyor. Süleyman bu kavimdendir, Zekeriya, Yahya, diğer koldan İmran ailesi dolayısıyla Meryem ve İsa hep bu soydan gelmektedirler. İsa’ya da bilindiği gibi İncil verilmiştir.

Musa bu soydan değildir. Musa, yine Yakup’un Lea’dan olan oğullarından Levi’nin soyundan gelmektedir. Yani ayrı bir koldan gelmektedir. Dolayısıyla Yehudelilerden olup da Ehl-i Tevrat olmayan, Nasıralı olup da Ehl-i Tevrat veya Ehl-i İncil olmayan insanlardan gönül dostları olunmayacağını belirtmektedir ayet. Bu aşamada İsa Nasıra’da bir Ehl-i Tevrat olarak doğmuştur ama orada ilk vaazını verdikten sonra Kudüse geçmiştir. Zaten İsa, Tevrat’ta değişikliğe uğratılmış bir takım ayetleri düzeltmeye yollandığını kendi ağzından söylemiştir. Enteresan olan, bilindiği üzere semavi kitaplardaki ilk çarpıtma Tevrat üzerinde yapılmıştır. Ortodoks Museviler günümüzde bile Allahın (Yahvenin) sadece kendi tanrıları olduğunu, başkalarının ise, başka başka tanrıları olabileceğini söyleye gelmektedirler. Nasıra’da kalanların (demek ki) hepsi Ortodoks olarak kalmış ve kendilerine gelen kitabın takipçisi olmamışlardır. Zaten Museviler için Kuran soydan bahsetmek istediğinde İsrailoğulları, dinden bahsetmek istediğinde de “Tevrata tabi olanlar” diye bir ifade tarzı benimsemektedir. Hıristiyanlar için ise “İncil bağlıları” (5:47) diye bir ifade kullanmaktadır (Bu İncil’in bugünkü İncil olduğunu ifade etmiyorum burada tabii ki). Soyları yine Yakub-oğullarından olduğu içindir ki soydan bahsederken ayırım yapmamış ve onların hepsine İsraeloğulları demiştir.

İşte bu yüzden Yahuda soyundan gelenlerle (bu soya hem Yehudeliler hem de Nasıralılar girmektedir) gönül dostu olmayınız, çünkü onlar hiçbir semavi kitabın ehli olamamışlardır denerek, özetle, kitap ehli olmayanla gönül dostluğu kurmayın denmiştir.

Diğer taraftan, Kuran’da geçen bütün özel isimlerin satıhsal manalarının yanı sıra birkaç değişik, deruni manası olduğuna da inanıyorum. Ufak bir örnek vermek istiyorum:


61:6 Meryem oğlu İsa'nın da şöyle dediğini hatırla: "Ey İsrailoğulları! Ben size Allah'ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmet adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim." Fakat İsa'nın müjdelediği elçi onlara apaçık delilleri getirdiğinde: "Bu, katıksız bir büyüdür." Dediler.

61:6 Ve iz kale 'ıysebnu meryeme ya beniy israiyle inniy resulullahi ileykum musaddikan lima beyne yedeyye minettevrati ve mubeşşiren biresulin ye'tiy min ba'diy-ismuhu ahmedu felemma caehum bilbeyyinati kalu haza sıhrun mubiynun.


Ayetteki "Ahmed" kelimesi, Arapçada "daha çok övülen" anlamında bir betimlemedir. Bunu özel bir isim olarak yansıtan geleneksel yorumlar, tarih ve realite ile çelişmektedirler. İsa'dan sonra gelen peygamberin ismi Muhammed idi. Yüzyıllar sonra Muhammedi putlaştıranlar, sadece Allaha ait olan "İlk, Son, Hesaba Çeken..." gibi isimleri ve Ahmedi de içeren 99 ismi peygambere yakıştırmışlardır. "Ahmed" kelimesi, İncilde de özel isim olarak geçmemekte, İbranice karşılığı olan "paraklitos" olarak geçmektedir. Ayrıca, İsa, kendisinden sonraki elçiyi ismiyle haber verseydi, İsayı izleyen analar ve babalar çocuklarına bu ismi verecekler ve binlerce Ahmedin yaşadığı bir dünyada bu müjdenin önemi kalmayacaktı. Nitekim bu kelimenin İbranice karşılığı bir isim olarak yaygınlaşmamıştır. İsanın, Musanın, daha önce ona kimsenin adaş yapılmadığı belirtilen Yahya ve v.s.’nin özel manaları olduğu kanısındayım. Sanki Allah bir taşla binlerce kuş vurmakta gibi midir, nedir?


Tekrar altını çizmek istiyorum, Maide:5 ayetinde ne bizim anladığımız anlamda ne de Kuran’ın söylemi manasında, Yahudi ve Hıristiyanlardan bahis edilmemektedir. Bu ayette bahsedilenler “Kitap ehilleri”dir, yani kendilerine kitap indirilmiş olup o kitapları takip edenlerden olanlardır. Bu kitap ehilleri sadece Museviler ve Hıristiyanlar değillerdir, bir de Davudiler vardır, onlara da kitap indirilmiştir. Bu Kitap Ehillerinin kadınlarıyla, Müslüman erkeklerin evlenebilecekleri tavsiye ediliyor. Unutmamak gerekiyor ki, indirilen kitap o toplumdaki peygambere geliyor. Peygamber de bu kitabı alıp önce yakın çevresine sonra da uzak çevresine tebliğ ediyor. Toplumlarda tebliğ edilenlere her birey inanmıyor. İnananlar “Kitap Ehli”ni oluşturuyor. Toplumun inanmayan diğer bireyleri ise “O yöreli” olarak adlandırılmakta. Ben bunu böyle anlıyor ve anlatıyorum.

 
Toplam blog
: 24
: 2699
Kayıt tarihi
: 10.05.07
 
 

Rumî takvimin 1900+55 senesi sonunda nüfusa katkıları olsun diye annem ve babam oturmuşlar, benim il..