Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '13

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Neden Midilli'ye gidilir. 1 : İzmir'e doğru...

Neden Midilli'ye gidilir. 1 : İzmir'e doğru...
 

 Bahar gelince havalanır ya insan. Kalksam gitsem görmediğim, gezmediğim, bilmediğim bir yerlerde bulunsam. Hava alsam. Yeni insanlar tanısam… Eğlensem…

Gülmesine unutmuştum. Bir güzel gülebilsem…

Biraz da doğayla boğuşma… Dağlar tepeler aşma. Yeni manzaralar, panaromalar görme… isteği hep içimizde yatar.

Bazen beceririz. Ayağa kalkar. Yeni dünyalara “Merhaba” demek için yollara düşeriz… Biz de öyle zor bela ayağa kalktık. Olur mu, olmaz mı… diyerekten, dünyanın yollarını aştık; bambaşka diyarlara ulaştık.

Nereden çıktı bu havalanma ve bir yerlere konma düşüncesi. Şu bizim “Gazi.64”lülerden… Onlar havalı Magirus’turlar..  Her yıl bu mevsim gelince valizlerini ellerine alırlar. Haydi babam kendilerini yollara vururlar.. Eskiden böyle miydi? Genç adımlarla dağlar taşlar aşardık. Şimdi bir avuç 70’ini aşkın delikanlı Midilli yollarında ver yansın ettik!

Nasıl oldu kendimizi hıngıl hırş bu yollarda bulduk. Allahıma selam hep bunlar elli yıllık omuzdaşımız, Bedriye Candoğan’dan çıkıyor. Kendisi İzmir’de bir Seyahat Ajantası Sahibi. Aramızdan İngilizce Öğretmeninden başka neler çıkmadı ki.. Neler!

Telefonlarda uzun tartışmalardan sonra Midilli’ye gidilmeye karar verilmiş. … Midilli, Midilli… Ne yapalım . Kaşığımızda ne varsa , o çıkar kısmetimizde… Razı olduk, uyduk imama… Dahasını Allah kayıra…  Tur : 15.Mayıs.2013’de başlayacak  ve 20.Mayıs’ta bitecekti. Turun başlangıç noktası İzmir…Hey, millet anlaşıldı mı? Herkes kafasını salladı.. Yallah, kervan kuruldu; her yerden bavullar, denkler otomobillerin, otobüslerin bagajlarına konuldu. Ya Allah yollar bizimdir… yorulan benim dizimdir.

Demek ki, 15 Mayıs sabahı İzmir’e doğru ordular harekete geçecek. 15 sabahı 2.30’da (gecenin ortası..!) Bandırma’dan İzmir’e doğru giden bir otobüs bulduk. Yola koyulduk. Geceyi karı koca kafa kafaya vererek, uyumaya çalışarak (Ne kadar uyunabilirse, işte..) Akhisar, Manisa derken İzmir önlerinde bulduk.

Otobüsümüz Sabuncubeli Geçidi’nde bir sağa bir sola kıvranırken, ben de çaktırmadan Güzel İzmir ne zaman görünecek diye bakınıp duruyorum. . İzmir öyle sık sık geldiğim bir kent değil. Taa gençliğimizde birkaç kez gelmiştim ; bir iki gün oyalanıp gitmiştik. Bir hesaba göre İzmir’in her tarafı bina olmuş… Bir hesaba göre de her tarafı yol… O yollar bana pek mantıklı gözükmedi ama, neyse kendileri bilirler. İzmirli’ler pek akıl almazlar..!

Terminal’de otobüsümüzden indikten sonra da epey bir servis bekledik (Hanım hala ayakta uyuyordu…)  Servis geldi.. Şoför, “Hadi çabuk, diye diye…”  sinirli tavırlarla bizi bindirdi. Yolcuların, “Ne olur şurada inelim…” ricalarına tavır koyarak, Basmane’ye otobüs yazıhane’sinin önüne kadar getirdi. Ondan sonrası da sepet havası…

Bir taksi bulduk ; “M. Oteline gitmek istiyoruz…” dedik. O da tavır koydu : “ağabeyciğim, bak yazıhane civarında bir sürü güzel otel vardı, niye oraya gittiniz,”  diye takaza etti. Biz de onun beğendiği otelleri, bizim beğenmeyebileceğimizi, söyledik. Yani açıkça tavır koyduk.. Beş dakika sonra Kordon’daki Otelimize geldik … Giriş’te “Hoş geldiniz..”lerle  karşılandık.. Ne güzel. Anahtarımızı aldık.. Anahtar dediysek artık otellerde anahtar yok! Adama bir kart veriyorlar… Kartı kapıya tuttun mu… Açıl susam açıl… kapı  Şak ..diye açılıyor. Valla her şey otomotik… Biz geri kalmışız. Kartı, kapının tokmağına tutarsan, kapı açılmıyor, onu öğrendik… Eeee dünya değişiyor… Sen hala anahtar devrindesin. Olmaz öyle şey. Mutlaka “Kart”lı Otel  alacaksın arkadaş..!

Otel’deki odamıza yerleştik. Güzel ferah… Yalnız , banyodaki duşun kolu niye öyle ölmüş eşek gibi sallanıyor. Haa.. anladım; duvardaki  “Tutturgaç”ı kopuk… E ne yapalım, bir elinle tutacaksın, bir elinle duş alacaksın. Bu saatten sonra oda değiştirilmez. Hem , benden söylemesi, o Otelde, 742 numaralı odada kalmasınlar… Arkadaş duşlar sakat… Benden bu kadar. Şikayet diye alabilirsiniz. Sadece bir gece kalacaktık. Takaza yapmadık. Banyodan sonra 7. kattan inerek karnımızı doyurmaya çıktık. Bu arada Ayşen Ablamızın, İzmir’e gelip de “BOYOZ” yemeyenler İzmir’i görmemişlerdir; tatmamışlardır… Tavsiyesine uyarak, bir boyozcu aramaya başladık… Aramaya lüzum yokmuş. Çünkü Boyoz’cular her tarafta… Bizim simitçi gibi bir Boyozcu duruyordu köşe başında… Önünde bir kuyruk, İzmir kızları boyoz alıyorlardı. Biz de Ayşen ablamızın öğütlerine uyarak bir boyoz, bir yumurta ve  tulum peyniriyle sabah nevalesini tamamladık; deniz kıyısına gittik ve Karşıyaka’ya baka baka, İzmir’in mini etekli kızlarını seyrede seyrede çayımızla boyozumuzu iyi ettik. Ama denize pek bakamadım.. Deniz pek iç açmıyor. Hala…

Bu arada, kimseye bir zararı yok ama , İzmir boyunca o pis dereleri hala akıp duruyor. İzmirli’de bakıp duruyor… Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Atsan atamazsın, satsan satamazsın! Üvey evlat gibi bir şey…

Bence o dereye bir çare bulanı Belediye Başkanı seçmeli… Ölçüt o olmalı… Yol, mol .. Hepsi hikaye…

Neyse, fazla şikayet filan edip İzmirlilerin kafasını bozmayalım. Zaten yeteri kadar konuştuk.  Tepelenmemiz çok yakındır.

Valla ne derseniz deyin… Bana göre  İzmir : “Şiir” gibi bir kent… Çok sevdim. Mayıs ‘ta tam bana göre, Temmuz’unu, Ağustos’unu bilmem!
 

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..