Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Şubat '07

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Nihayet Belekteyim

Nihayet Belekteyim
 

Sersemledim artık.. Bir yarım saat uyuyabilsem dinleneceğim ama nerdeee.....

Tesis şıkır şıkır, tepsiyi elime aldım kahvaltı kuyruğuna girdim...

—Pardon kahvaltı ücretli mi acaba?

- Evet beyefendi..

Tepsiyi aldığım yere geri bıraksam ayıp olacak..

Ardımda da insanlar birikti.

Mercimek çorbası, işkembe çorbası.. eytan diyor iç bol sarımsaklı işkembeyi otobüsün atmosferini değiştir. Ben nasıl olsa uyuyamıyorum, sarımsak kokusundan kimse uyumasın anasını satayım..

Beyaz peynir, domates, bir avuç salamura yeşil zeytin (bayılırım)..

— Bakarmısınız, bu yumurtaların daha büyüğü yok mu?

— Bakın bakalım oralara eccik daha büyüğünü bulabiliceniz mi?... Te te te buldum buldum buldum, mubarek hindi yumutası kadaaa (Afyon ya)

—Çay yok mu?

- Öbü taraftan isteyceniz..

İki dilim ekmeği bir poşetin içine koyup ağzını da kapatmışlar.. Ekmekler terlemiş.(hijyenlikten)

Bu arada tesiste yemekle alakadar olan çalışanları hepsi Uğur Dündar’ın, Tavuk tesislerini anlattığı kısa filmde ki gibi.. Eldivenler, boneler, beyaz önlükler.... Bir gözleriyle, burunları gözüküyor..

Karnım doydu ya, uyku bastırdı.. Şunun şurasında dört saatlik yolumuz kaldı..

Otobüse binince, uyumuşum.. Birde rüya gördüm fakat yazmasam daha iyi.. ( Açık saçık bir şey, başrollerde Hilal Cebeci ve ben varım.. Nerden aklıma geldiyse.. Otobüs Antalya da Otogar da durmasa yana yana hamam arayacağım)

Nasıl terlemişim... Allah benim gibi garip kullarını arada böyle sevindiriyor işte...

Hüsnü Ağabeyin beş dakika önce kiminle olduğumdan haberi yok tabii. (Sanırım sırıtıyorum)

— Nasıl geçti yolculuk...

- Hilal Cebeci promosyonu harikaydı..

— Anlamadım.

- Boş ver be Hüsnü Ağabey bende anlamadım..

Antalya çıkışında Hüsnü Ağabey, tüm enerjisini yollarda bırakmış olarak Otobüsten indi. Camı tıklattım, duyuramadım.. ( Bir daha görüşür müyüz bilmem ama adam sağ salim getirdi bizi.. Helalleşemedik... Yazıyı okursa hakkını helal etsin artık)

Antalya- Belek arası yaklaşık otuz beş kilometre. Belekte inecek tek yolcu var; o da ben..

Fırsat bu fırsat deyip yine uyudum.. ( Alıştım ya Hilal’e..... Hilal yanlız!!!...)

Belekte uyandırdılar beni, muavinle küçük bir seremoniden sonra indim otobüsten..

Belim tutulmuş, bir iki kültür fizik hareketin den sonra bekleyen taksiye doğru yürüdüm..

Taksici halime acımış olacak ki, eşyaları taşımama yardım etti..

( Takım elbiseyi kırıştırmadan ta Antalya ya kadar getirdim ya helal olsun bana)..

Nereye Ağabey

-Rixos ( Otel kallavi ya sesim normalden biraz farklı çıkmış olabilir)

— Tamam Ağabey.

- Buralı mısın?

- Evet, ( Daha sonra başka bir taksici den, kartını aldığım bu adamın Denizlili olduğunu öğrendim.)

- Siz nerden..

- Silivri..

Boş bakmasından Silivri’yi bilmediğini anladım...

—Yoğurt festivalini duymadın mı sen hiç?

-........

— İstiklal caddesinde her sene develerle yürüyoruz, hani bir keresinde inek pasaja kaçmıştı onu damı duymadın?

- Duymadığım Ağabey....

( Ohoooo bunun dünyadan haberi yok)..

- Askerliği nerde yaptın..

— Hakkâri

— Kaçta?

— 93

— O zaman sen Osman Pamukoğlunu tanıyorsun...

— Evet Komutanımdı...

— Ne şanslısın be..

— Nasıl işler,

— Kötü, dün hiç kontak açmadım

— Bu gün iyi olur, arabaya binmeden önce sümkürdüm..

Gülüşüyoruz....

Otelin önüne geldik,

— Borcum

- 11 YTL..

- İnerken kartını verdi.. Bende verdiğim 15 YTL nin üstünü almadım... (Kıydım paraya).......

Devam edecek.........

 
Toplam blog
: 1280
: 1114
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Deniz tutkunu.Amatör kıyı balıkçısı. Aynı Şarkı ve Ilık Havada Hoşça Kal adlı kitapların yazarı ..