Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '12

 
Kategori
Anılar
 

Nostalji 4: Malatya istasyon/ Faytonlar ve Kirkor'un dolmuşu

Nostalji 4: Malatya istasyon/ Faytonlar ve Kirkor'un dolmuşu
 

Malatya’da oturanlar bilirler kent ile istasyon arasında epey bir mesafe vardır. Bizim zamanımızda kente inmek istediğimizde iki yol vardı. Bir, kendi vasıtamız olan  Ara-treni seçersek, demiryolu mensubu olduğumuz için para da vermezdik . Fakat tren ta aşağıda, Küçük İstasyon’da durur bu yüzden kentin merkezine kadar epey bir yürümek gerekirdi.

İkinci yol ise faytonlardı. Evet, garın önünde sıra sıra bekleyen bir atlı veya iki atlı faytonlar vardı ; faytona bindikten sonra İstasyon caddesini takiben, Şeker Fabrikası; Sümerbank Bez Fabrikası ,Tekel Tütün Fabrikası (O zamanlar bütün bu fabrikalar devlet tarafından çalıştırılırdı ve hiç biri de zarar etmezdi..)  önünden geçerek faytonumuz, Sıtma Pınarı, Dörtyol üzerinden kent Merkezi olan İnönü’nün heykelinin bulunduğu Alanın önüne varırdı. O zamanlar Malatya’da motorlu taşıtlar tek tükdü (1950’lerin başından sözediyorum..) Daha sonra Mavi bir Mersedes Otobüs Belediye tarafından satın alınıp işletmeye sokulduğunda, herkes “Modernleşiyoruz” diye bayram etmişti… Bu arabalar önden burmalıydı. Motoru çalıştırmak, ilk hareketi vermek için bir levye kolu ile önden ilk hareket verilir; grım..grımmm grım… diye bir ses çıkarır ; ondan sonra motorun canı isterse çalışırdı. Bazen, özellikle bu süre epey uzayabilirdi. Şöför muavini kızardı :  “Yine almadı …” derdi.

Ondan sonra , “Kirkor’un dolmuşu” ve taksiler çalışmaya başladı. Kirkor’un Dolmuşu sanki doğuştan 100 yıllık araç gibi eski bir arabaydı. Kirkor canı istedikçe arabayı kah maviye, kah sarıya boyar. Bazen araba yolun ortasında durur. “Hele şuna bi el atın…” safhası başlar, yolcular iner, arabayı iterler… Yassı Skoda canı ne zaman isterse, o zaman çalışırdı.. O zamana kadar da arabayı iten yolcuların canı çıkardı… Sonra sonra Dolmuşlar bir, iki derken çoğaldılar… Ama bu işi ilk kez yapan Kirkor’un Dolmuşu bu konuda bir ilkti. Hatta, iyi gitmeyen işler için Malatya diline bir terim de kazandırmıştı : Bu iş, “Kirkor’un Dolmuş” u gibi derler… “Ne zaman çalışacağı, ne zaman duracağı hiç  belli olmaz,” anlamında…

İstasyon evleri, lojmanlar apayrı bir alemdi ve hemen herkes yakın dost, arkadaştı… Evler bir katlı en fazla iki katlı, bahçeler içinde evlerdi.. Ve o bahçelerde envai türlü meyveler, her evin ihtiyacı olan sebzeler yetişirdi. Mutlaka her evin bahçesinde bir kaç Tavuk  bulunur ; sabahları horoz sesiyle uyanır ; tavukların  “gıdak gıdak” sesleriyle birlikte taze yumurtalar sofraya gelirdi .

Ne arkadaşlarımız olmadı ki … Sahnelerin aranan sanatçısı, bir zamanların çok tutulan (halen de tutuluyor..) büyük Arabesk sanatçısı Ercan Turgut ve ağabeyi Erol bizim mahalle arkadaşımızdı. Beşiktaşlı futbolcu Erkan Kural’ı söylemiştim… Başka … Daha bir çok arkadaşımız güzel güzel okullardan mezun oldular… Hepsi de Avukat, Mühendis, Doktor olarak yıllarca ülkelerine hizmet ettiler…

Çok güzel spor sahalarımız vardı. Bizim evin yakınlarına Jimnastik hareketleri için, çok uzun direkler dikilmiş, onun üzerinde Barfiks çalışması yapılması için gerekli her türlü araç gereçler konmuştu. Bir de ipten merdiven koymuşlardı. Niye koymuşlardı bilmiyorum ama biz mahallenin veletleri o merdivene tırmanmaya bayılırdık. Ben ne zaman çıksam, peşimden ayrılmayan mahallenin yaramaz kızlarından biri de beni tepeye kadar izlerdi… Bir keresinde yukarı tırmanıyorum, bir baktım bu da peşimden tırmanıyor… “kız çıkma, yapma.. gelme… “ dedimse de dinlemedi, tepeye yakın bir yerde, bir de aşağı baktım, kız aşağıda kanlar içinde yatıyor… nasıl korktum.. Bağıra çağıra, ev koştum, yorganın altına girdim… Titriyordum. Belki de hayatımın en büyük şoklarından birini orada atlattım. Neyse öğrendik ki, kızın birkaç kemiği kırılmış ama ölmemiş yaramaz…

Sağlık Ocağı’nın önünde bir voleybol sahası vardı. Her akşamüstü orada çok iddialı, çok kanlı voleybol maçları yapılırdı. Her zaman iki iddialı takım vardı. Birinci takım, Fethi ağabeyin takımıydı, o takımda kardeşi Muzaffer de oynardı. İkisi de son derece başarılı voleybolculardı. Karşı takımda ise Futbolcu Çetin abi ve onun çetesi bulunurdu. Birbirleriyle gazozuna maçlar yapılırdı. Biz bızdıklar da kaçan topları tutar getirir, durmadan, takımlardan birinin lehine tezahürat yapardık… O heyecanı hala duyabiliyorum. Kimin kazanacağı hiç belli olmazdı… Ama her durumda, çok heyecanlı olurdu; lojmanlardan aileler de gelir, sandalyelerini atar maç seyrederlerdi. Tezahürat gayet boldu…

Daha sonra, Büyük Saha’ya ve o zamanlar maçların oynandığı Sümerspor Sahası’na maç seyretmeye giderdik : O günlerin meşhur takımları Adafı Gençlik Kulübü ; Şeker Spor; Demir Spor ; Karagücü , Gençlik ; Akınspor’un burada çok çekişmeli maçları olurdu ve çoğu zaman da kavgaları.

19.Mayıs’larda bu sahada mutlaka Atletizm Yarışmaları yapılırdı. Hele bir yıl , yarışmalarda  Çolpan İlhan yarışacak demişlerdi de, milletin nutku tutulmuştu… Evet, 100 M. Yarışında yarışmış ve birinci gelmişti… Çok güzel bir hanımdı. Ben hatırlıyorum ama o hatırlar mı  bilmem.

 
Toplam blog
: 2579
: 848
Kayıt tarihi
: 24.10.10
 
 

Mesleğim eğitimcilik… Şimdi artık emekli bir vatandaşım… biraz şairlik, biraz hayalcilik, biraz s..