Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ekim '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

O'Henry, kedi ve küçük kızlar

O'Henry, kedi ve küçük kızlar
 

Sıcak bir günü hazırlayan sabahın ilk saatleriydi, henüz uyanmış ve kahvemden birkaç yudum almıştım ki birden O’Henry’nin bir hikâyesini hatırladım.

Zaten kafama bir şeylerin takılmadığı bir gün geçirirsem şaşarım.

Tam kahve fincanını dudaklarıma götürdüğümde kedimin dışarı çıkmak istediğini fark ettim, patileri ile kapıyı açmaya çalışıyordu. Kahveden vazgeçip açtım kapıyı ve kapatmadan geri dönüp koltuğuma oturdum.

Oturduğum yerden çimenleri, bahçe duvarını, duvarın arkasında yükselen çam ağaçlarını görebiliyorum ve duvar dibinde arsızca çoğalıp, gelişen, adını bilmediğim zambak türü sarıçiçekleri…

Henüz altı aylık dişi kedim; dışarıya çıkmaktan vazgeçerek eşiğe oturup ileriye doğru boynunu uzattı, hissettiği bir şeyleri seyretmeye koyularak uzun uzun havayı kokladı.

Ne olabilir bu kadar merakla izlediği şey? Diyerek, ben de merak etmeye başladım.

Uzaktan gelen seslerden bizim eve doğru yaklaşan birilerinin olduğunu hissediyorum.

Genç ve tecrübesiz olduğunu düşündüğüm kedimin bir an kapıldığı meraka yenilip o yöne gitmesinden korktum, ilgisini çekmek için hafifçe seslendim, ilgilenmedi bile.

Bir insan sever olarak yetişiyor, henüz insanlardan gelebilecek tehlikeleri fark edemeyebilir. Ya, birisi kediciğime tekme atarsa, ya da zehirli bir yiyecek falan, düşünmesi bile korkunç.

Annesi yanımdaki iskemlede uyukluyor, daha bir buçuk yaşında genç bir anne ama şu sıralar kızından nefret ediyor. Oysa önceki aylarda nasılda mutluydular, hayatımda gördüğüm en mükemmel anneydi, sevgisini bu kadar yoğun yaşayan bu annenin başka bir benzeri olamaz diye düşünüyordum.

İki oğlu ve kızı ile sevgi yumağı oluşturmuştu, bildiği ne varsa onlara bir bir öğretti. Mutluluklarının sonsuza kadar süreceğini sanıyordum ama sütten kesildiğinde aniden hırçınlaştı yavrularına karşı. Onları birkaç kez uzaklara götürüp, evden uzaklaştırmaya bile çalıştı. Sanırım onu sevmeyip, aç bırakmamdan korkuyor.

Yavrular, korkuyu öğrenip döndüler her seferinde, anneleri onları başından def etmeye çalıştıkça eve ve bana daha çok bağlandılar.

Aralarındaki gerilim giderek artıyor. Anne kedi zaman zaman umursamaz davransa da fırsat buldukça yavrularını hırpalıyor. Onlardan kurtulma umudunu hiç yitirmeyeceğe benziyor.


Kapı eşiğine oturan kedim aniden ileri atılıp görme alanımdan uzaklaştı ve o anda yüreğim hopladı ama hemen ardından zambakların üzerinden beyaz bir kelebeğin alçalıp yükselen çırpınışlarla geçtiğini gördüm ve ona doğru zıplayarak yakalamaya çalışan kedimi.

İçim rahatladı, arkama dayandım, kahvemden bir yudum aldım ve işte o anda, O’Henry’nin bir öyküsünü hatırladım yıllar yıllar önce okumuş olduğum.

Öykü; bir mahkeme salonunda Tanrının ve meleklerinin huzurunda geçen bir duruşmada başlıyordu. İntihar eden genç bir kadından, intihar nedenini anlatmasını istiyordu Tanrı.

Kenar mahallerin birinde yaşayan sıradan işçi bir ailenin kızı olarak dünyaya gelmişti genç kadın.

Babası işten döndüğünde yemek yerlerdi, daha sonra baba televizyonun karşısında koltuğuna oturur, gazetesini açar, birasını yudumlayarak yorgunluğunu giderirdi.

Kendisine sorular soran, ondan masallar anlatmasını isteyen kızıyla ara sıra ilgilenir yinede oyuncaklarıyla oynamasını isterdi ondan.

Küçük kız bir gün elinde bir kitapla gelerek babasından okumasını istedi. Bir Pazar günüydü, tek tatil gününde gazetesini ve birasını terk etmek istemeyen babası ona annesinden okumasını istemesini söyledi, annenin ertesi güne yetiştirilecek ütüler çamaşırlar arasında kızına ayıracak vakti yoktu.

Kız ısrarla kitabın okunmasını istiyordu, babası canı sıkkın bir şekilde kızına baktı daha sonra

Onu elinden tutarak apartmanlarının sokağa inen eski merdivenlerinin başına götürdü “Bak, burada oturup etrafı seyrederek eğlenebilirsin!” dedi.

Kenar mahallenin çıkmaz bir sokağında, yoksul işçi ailelerinin paylaştığı eski apartmanların arasında seyre koyuldu yaşamı küçük kız.

Yoksulluktan kurtulabilmek için kendi aralarında geliştirdikleri ve olağan saydıkları ahlak anlayışlarıyla kurulmuş bir düzende yaşanan, her türlü alışverişin geçerli olduğu sokağı ve o sokakta yaşananları seyrederek büyüdü ve ilk aşkını yaşadı kendi gibi büyüyen gencin biri ile.

İlk aşk, ardından hayal kırıklığı sonrasında alkol ve uyuşturucu ile tanışma ve nihayet bedeninin satılması süreçlerinin sonunda yaşamına kirli mahallesinin kıyısında akan kirli bir kanala atarak son verme arası geçen kısacık bir ömrün hesabını vermek için Tanrının huzurundaydı.

Öykünün sonu mutlu bitiyordu, Tanrı küçük kızı suçsuz bulmuştu çok şükür!.

İşte bu sabah bunlar düştü aklıma; genç kedimin bir beyaz kelebeğin peşinde hoplayıp zıplamasına bakıp.

Sokağa çıkmama çok nadir izin verildiği, çıktığımda ise müthiş bir gözaltında kısıtlı alanlarda oynayabildiğim çocukluğumu anımsadım. Yalnızdım ve kitaplardan başka bir dünya tanımıyordum, daha sonraları yaşadığım yabancılaşma duyguları ile dış dünyanın yarattığı karmaşanın kaçınılmaz hatalarından geçtiğim süreçler hızla geçti belleğimden.

Anneme karşı verdiğim özgürlük savaşından yara almadan çıktığım söylenemez, altından kalkamayacağımı sandığım bir yaşamın mutsuzluğuna yenik düştüm zaman zaman.

Kedilerin dengelerine bu yüzden hayranım. Var oluşlarının gereği neyse onu yaşıyorlar.

Kedim, kelebek avından vazgeçip eve döndüğünde annesine yakın bir yer bulup uyumaya hazırlandı, hava da giderek ısınıyor.

Yine de güzel bir gün olacak bugün, inanıyorum. Doğa ve kediler dengelerini asla yitirmeden var olacaklar.

Saatler ilerlemeden daha fazla kalkıp bir şeylerle oyalanma vakti şimdi…

Sedef Kandemir 2007-10-24

 
Toplam blog
: 12
: 509
Kayıt tarihi
: 05.08.07
 
 

Çok genç yaşlarda "Büyüdüğümde ne olmak istediğim" sorusuna verdiğim cevap yazar olmaktı.Büyüdüm ve ..