Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '15

 
Kategori
Eğitim
 

Ödevsiz okul olur mu?

YAZININ ÖZETİ
 
Ülkemizde, her yıl daha fazla sayıda öğrenci okul ödevlerine isyan etmektedir.  Ne yazık ki onları bu tepkiye iten nedenleri ortadan kaldırmak yerine, çocuklarımızı haksız yere tembel ve sorumsuz olarak damgalayarak asıl gerçekleri gözden kaçırmaktayız. Esasen bu haksız tanımlamayla sorunun çözümüne katkı sağlamadığımız gibi, çocuklarımızın benlik algısını örseleyerek, başarılarını da hayat boyu gölgelemekteyiz.
 
Çocuklarımızı isyan ettiren ödevler, geleneksel ezber eğitimin bir türevidir ve çözümü ise çok bileşenli bir iştir. Bu anlamda Milli Eğitim Bakanlığı hem sorunun temel nedeni, hem de çözümün ilk adresidir. Bununla birlikte, kimi okul, öğretmen, veli ve yayıncılar ise işleyişteki payları kadar sonuçtan da sorumludurlar.
 
Sonuç olarak, sendroma dönüşen ödev sorununun çözümü, ezber eğitimden öğrenci merkezli eğitime geçmekle mümkündür. Kaldı ki, öğrenci merkezli eğitim, sadece ödev sorunun çözümü için değil, 21. yy.becerilerini kazandırmak için de gerekli, hatta zorunludur. Bunu sağlamadığımız sürece Türkiye, kayıp kuşakların ülkesi olmaya devam edecektir.        
 
ÖDEV SENDROMU
 
Geleneksel eğitim sistemlerinde son yıllarda yaşanan önemli sorunlardan biri de ödev sendromudur! Her yıl daha fazla sayıda öğrenci ödeve karşı direnç göstermektedir. Üstelik bu davranışı gösteren öğrencilerin hemen tamamı son derecede zeki, “cin gibi” diye tanımladığımız çocuklardan oluşmaktadır. Onların, eve gelir gelmez ödev yapmak yerine bilgisayarın başına oturmaları, tabletteki oyunlardan kendilerini alamamaları ya da televizyona kilitlenmeleri ebeveynleri çıldırtmaktadır. Öğrencilerin ödev yapmadan okula gelmeleri öğretmenleri de en fazla uğraştıran sorunlardan biridir. Bilinen o ki, ödev sorunu çocukların evde anne babalarıyla, okulda ise öğretmenleriyle ilişkilerini giderek bozmakta ve sonuçta can sıkıcı bir çatışmaya dönüşmektedir. Aslında bu çatışmadan taraflardan hiçbiri kârlı çıkmamakla birlikte, en çok da çocuklar zarar görmektedir. Zira çatışma sonucunda çocuğun payına düşen zarar, genellikle iki sözcükten oluşan şu yargıya dönüşmektedir:
 
Tembel ve sorumsuz!
 
Henüz hayatının başında böyle bir tanımlama bir çocuğu nasıl etkiler, ona neye mal olur? Yetişkinler bile kendileri hakkındaki en küçük eleştiriden etkilenerek uykuları kaçarken, 8-10 yaşındaki bir çocuk böyle bir travmaya nasıl katlanır? Katlanıyor görünse bile, kendisi hakkında nasıl bir algı oluşturur? Dahası, böylesine ağır bir yarayla bundan sonraki hayatını nasıl yönetir? Biz yetişkinler bunun hesabına pek girmeyiz.
 
SORUNUN NEDENİ ÇOCUKLARIMIZ DEĞİL!
 
Görüldüğü gibi ortada öncelikle çocuklarımız olmak üzere, öğretmenleri velileri ve Bakanlığı doğrudan ilgilendiren önemli bir sorun bulunmaktadır. İlk bakışta bu sorunun nedeni çocuklarımız görünse de işin böyle olmadığı artık bilinmektedir. Bu bağlamda, ödev sorunun çözmek istiyorsak, bilimin ışığında, aşağıdaki sorulara cesaretle cevap aramalıyız.
 
 • Çocuklarımız neden ödeve başkaldırmaktadır?
 • Geleneksel ödevlerle onların okul dışı öğrenmelerini engellemiş olmuyor muyuz?
 • Ödev gerekli mi?
 • Ödevsiz okul olur mu?
 
Yukarıdaki sorulara karşılık, “ödevler kaldırılmalıdır!” şeklinde klişe bir cevap vermek tabansız bir söylemden öteye geçmez. Bunun yerine, çocuklarımızı tepki vermeye iten gerçekleri görmek ve buradan hareketle sorunu çözmek durumundayız. Değilse, önümüzdeki süreçte daha büyük çatışmalara hazır olmalıyız! Bunun için işin bilimsel yanına bakmak gerekir. İşin bilimsel yanı şu: Bütün dünyada, okul öğrenmelerinde iki temel yaklaşım vardır.
 
1. Öğretmen merkezli öğrenme, yani ezber öğrenme yaklaşımı.
2. Öğrenci merkezli öğrenme, yani yaparak yaşayarak öğrenme yaklaşımı.
 
Birincisi, az gelişmiş toplumların bir türlü vazgeçemediği ve ülkemizde de bugüne kadar hemen hepimize uygulanan öğrenme biçimi, yani öğretmen merkezli öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda, ilkokuldan üniversiteye kadar öğrenciler sıralara çakılı vaziyette öğretmenlerini dinleyerek bilgileri ezberlemeye çalışır. Bu yetmezmiş gibi akşamları da saatlerce ödev yaparak öğrendiklerini güya pekiştirmeye çalışırlar. Ancak yıllar sonra bir bakarlar ki öğrendiklerinin tamamına yakını unutulmuş ve ödev sayesinde sorumlulukları falan da gelişmemiş. Kısacası öğrenme ve sorumluluk geliştirme adına en güzel yılları heba olup gitmiş!
 
Asırlarca uygulanan bu yaklaşım ilkeldir ve gelişmiş eğitim sistemlerinde çoktan terk edilmiş verimsiz bir öğrenme yanılsamasıdır. Buna rağmen öğrenmeleri hâlâ bu verimsiz yaklaşım üzerinden sağlamaya çalışıyorsanız ne yazık ki ödev kaçınılmazdır. Çünkü bu yaklaşımda, öğrenmeler ezbere dayandığı için kısa sürede unutulur. Unutma süresini ötelemek ve en azından sınavları aşıncaya hafızada tutmak için aralıklı tekrar şarttır.
 
Çocuklarımıza dayattığımız bitmez tükenmez alıştırmalar ve sendroma dönüşen ödevler bunu sağlamak içindir. Özetle, ödev bu yaklaşımın türevi ve ayrılmaz bir parçasıdır. Eğitimciler olarak, hâlâ öğretmen merkezli, yani ezber öğrenme yapıyorsak ödev vermeye mahkûmuz demektir. Böyle bir durumda da, hiç değilse iyi tasarlanmış, amacı doğru belirlenmiş ve kısa zamanda yapılabilecek ödevler hazırlamalıyız.
 
İkinci yaklaşım ise, gelişmiş eğitim sistemlerinde kullanılan öğrenci merkezli yani yaparak yaşayarak öğrenme yaklaşımıdır. Bu yaklaşımda okul öğrenmelerinin ders saatleri içinde ve yaşantı sonucunda gerçekleşmesi esastır. Söz konusu yaklaşım, ilkokuldan üniversiteye kadar her eğitim kademesi için geçerlidir ve bütün bilimsel öğrenme kuramlarının doğruluğunda birleştiği bir gerçektir. Öğrenci merkezli yaklaşımda öğrenme yaşantı sonucunda gerçekleştiği için hem nitelikli, hem de kalıcıdır. Bu nedenle ayrıca zorlama ödevlerle pekiştirmeye ve anlamsız tekrarlara gerek kalmaz. Kısacası gerçek anlamdaki öğrenci merkezli öğrenmede geleneksel ödevlere ihtiyaç duyulmaz ve dolayısıyla ödev sendromu da yaşanmaz. Bunun yerine, tercihen okulda yapılmak üzere proje ve performansa dayalı çalışmalara yer verilir. Bu çalışmalarda da öğrencinin istekli olmasına ve konuyu kendi isteğiyle seçmesine özen gösterilir. Böylece yüksek motivasyonla ortaya bir ürün çıkarması ve bu yolla öğrenmesi desteklenmiş olmaktadır.
 
SONUÇ VE ÖNERİ
 
Mevcut ödev anlayışımız eğitim sistemimizin acil çözüm bekleyen sorunlarından biridir. Bu bağlamda başlıktaki soruyu bir kez daha yineleyelim.
 
Ödevsiz okul olur mu?
Cevap: Elbette olur!
 
Bunun için öğrenci merkezli, yani yaparak yaşayarak, yani ezbersiz öğrenmeyi başarmak yeterlidir. Üstelik bunu yapmak sadece ödev sıkıntısını aşmak için değil, çocuklarımıza 21.yy becerilerini kazandırmak için de gerekli, hatta zorunludur. Ancak sorunun çözümünü sadece öğretmene yıkarak işin içinden sıyrılmak elbette doğru olmaz. Şüphesiz her eğitim sorunu gibi, ödev sorunun çözümünde de öğretmene önemli bir görev düşmektedir. Ancak sorunun asıl nedeni Milli Eğitim politikalarıdır. Buna karşın,böylesine karmaşık ve adeta herkesin genetiğine işlemiş bu sorunu elbirliği yapmadan çözmek mümkün görünmemektedir. Bunun için tüm paydaşların üzerlerine düşeni yapmaları ve öğretmene destek olması şarttır. Bu bağlamda şunlar yapılmalıdır:
 
1. Milli Eğitim Bakanlığı ders programları okul saatleri içinde işlenebilecek şekilde daha fazla sadeleştirmelidir.
2. Okulların fiziki yapısı, bütün öğrenmelerin yaşantı sonucunda sağlanacağı şekilde yeniden düzenlenmelidir.
3. Ders araç gereçleri, yaparak yaşayarak öğrenmeyi sağlayacak özellik ve yeterlikte olmalıdır.
4. Okullar, kendi aralarındaki ödev verme yarışından vazgeçmelidir.
5. Veliler ödevli okul takıntısından arınmış olarak okul tercihinde bulunmalıdır.
6. Öğretmenler özgün etkinlikler kullanarak öğrenmeleri yaşantıya dayandırmalı ve anne babaları bu konuda aydınlatmalıdır.
7. Ders ve çalışma kitapları yaparak yaşayarak öğrenmeyi sağlayacak şekilde yeniden tasarlanmalıdır. 
 
Toplam blog
: 13
: 341
Kayıt tarihi
: 23.11.13
 
 

Munzur dağlarının eteklerinde, suların yeryüzü yolculuğuna başladığı bir köyde doğdum. Evlerimizi..