Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '10

 
Kategori
Eğitim
 

Öğretmen mi?

Öğretmen mi?
 

23 Kasım 2010 tarihli birkaç gazetenin manşeti, “Eğitimde Fatih Projesine” ilişkindi. Sabah gazetesinin “Kayıp yılları geri istiyoruz” manşeti, “öğretimin bilimsel kalıplara oturmasını sağlamaya katkıda bulunacak bir projede, eğitimde boşa geçen yıllara atıf yapan bir anlam taşıyordu.

Törende konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan; "Bizde müfredatın tartışma konusu olduğunu göremezsiniz ya da çok nadir şahit olursunuz. Eğitim metotları, eğitim teknolojileri, eğitimde fırsat eşitliği, imkânlar konuşulmaz! Varsa, yoksa şekil konuşulur, varsa yoksa şekil tartışılır" diyen Erdoğan şöyle devam etti: "öğrencinin neyi öğrendiği, neyi öğrenemediğinden ziyade ne giydiği, ne okuduğu, hangi okulu tercih ettiği ya da etmesi gerektiği gündemi işgal eder. Avrupa ülkelerindeki çocuklar sınıflarında bilgisayarla eğitim görürken, akıllı tahtalar kullanırken, yaşam boyu eğitimi tartışırken, bizde meslek liseleri, üniversite öğrencilerinin kılık kıyafeti, zorunlu eğitimin süresi konuşuldu."

Benim de, özellikle vurgulamak istediğim nokta “mesleğimiz açısından” gerçekten de budur.

Bizim eğitim sistemimizin en büyük sorunlarından birisi, öğretmenin kendi görevinden başka her şeyle ilgilenmesidir.

Mesela öğretmen, liselerde bir “güvenlik görevlisi, ” İlköğretimde ise bir neredeyse bir “dadıdır.” Birçok öğrenci velisi de, bizi çocuklarının ders günü sonuna kadar “özel bakıcısı” sanmaktadır.

Öğretmen asıl görevi olan “öğretmek görevini” bir kenara bırakan, Pazartesi sabahları, Cuma akşamları, okul her tatil oluşunda ve her milli bayramlarda okunan “İstiklal Marşımızın” yılmaz bekçisidir(!). Bu törenlerde öğretmen öğrencilere kıpırdamadan nasıl durması gerektiğini otoriter bir ses tonuyla söyler ve öğretir. Disiplin olayları daha çok bu törenlerde çıkar.

Kolay değil öyle öğretmenin mesleğinde yükselebilmesi. Memurlaşması gerekir önce(!). Sistemde, öğretmenin öğretimi "nasıl gerçekleştirdiği" ile kimse ilgilenmez. Ve "iyi öğretmek" hiçbir zaman öğretmenlikte yükselebilme kriteri (zaten öğretmenlikte yükselebilme, rekabet ölçütleri yoktur) olmamıştır.

Öğretmen kendisine öğretilmek üzere verilen çocuğun terbiyesiyle ne kadar ilgilenirse o kadar göz doldurur.Öğretmen törenlerde teneffüs aralarında çocukların ne giymesi gerektiğini ne kadar sert bir dille söylerse, hatta öğrenciyi ne kadar hırpalarsa o kadar iyidir.

Öğrenci saç ve modellerinin uzunluğu, gücünü saçlarının uzunluğundan alan “Samson’un” biyografisinden çok daha önemlidir öğretmen için…

Ne yazık ki, okullarımızda her kademede üniversiteler dahil kendini “öğretmenden çok eğitici (terbiye edici)” zanneden memurlardan “çokça” mevcuttur.

Öğretmen, mesleğinde yükselebilmesi için gerekli, tabi ki gizli olan milli ve dini ölçütlerin kafeslenmesinden çıkamayıp üzerine asla vazife olamayacak görevleri yerine getirme arzusuyla yanıp tutuştuğu süre içerisinde de bu durum devam edip gidecektir.

Bu süreçten kurtulup bir türlü “ne yaparım da öğrencilerime, ilgili konuyu daha iyi öğretirim” sorusunun cevaplanması basitliğine hiçbir zaman geçemez.

Böyle bir sorunun gereğini yerine getirenler ise, yöneticiler tarafından bir şekilde halledilir. Çünkü öğretmen mesleğini yapıyordur. Öğretiyordur yani...

Diğer taraftan toplumumuz da bu yönde öğretmenden hiçbir istekte bulunmaz. Öğrenci velileri de en çok öğrencisinin kılık-kıyafetiyle, saç modelleriyle ilgilenen otoriter öğretmenleri sever . Onlar için bu tür öğretmenler "oturaklı" öğretmenlerdir(!).

Okullarda "öğretim amaçlı teknolojilerin" kullanılması birçok "martavalın da" sonunu getirecektir.

Erdoğan’ın törende yaptığı konuşmada olduğu gibi, kendimizi gelişmiş ülkelerle bu açıdan kıyaslamak, hem öğretim kalitemizi yükseltecek hem de "öğretmenin" saçla sakalla ilgisi olmadığını gösterecektir.

Tüm öğretmen arkadaşlarımızın günü kutlu olsun.

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..