Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Ağustos '07

 
Kategori
Güncel
 

Öğretmenin özlük hakları

Merhaba...

Türk toplumunun klasik soru cümleleri vardır.Bunlardan sıkça kullanılanı ise, "Söyle bakalım küçük, büyüyünce ne olacaksın?", soru cümlesidir.Sorunun muhatabı da aklının erdiğince yanıt vererek, bazen yergi ile çok zamanda övgü ile karşılaşır.

Şimdiki çocuklar, zamana daha iyi ayak uyduruyor olmalılar ki, aynı soru yöneltiğinde;
doktor, mimar, eczacı, dişçi, ithalatçı, ihracatçı, bilgisayar mühendisliği gibi daha çok para kazanmaya yönelik meslek adlarını söylemektedirler.


Yani, tercihler paranın yönüne göre olmaktadır.Çocuğa, "Senden çok iyi öğretmen olur. Gel, seni öğretmen yapalım." dediğinizde, "Öğretmenlik güzel, güzel olduğu kadar da kutsal bir meslek.Belki de dünyanın en güzel işidir. Fakat, parası az.Onun için düşünmüyorum." diyebilecek kadar da bilgiçtir.

Çocuk haklıdır. Öğretmenlik çok güzel bir meslektir. Fakat parası azdır.Ekonomik cazibesi olmadığı içinde öğrenciye çekim alanını oluşturmamaktadır. Onun içinde gönüllü olarak "öğretmenlik mesleği" ni doğrudan seçenlerin sayısı azdır. Öğretmen olanların büyük kısmıda şartlar gereği bu mesleğe yönelmek zorunda kalanlardır.

Özellikle İstanbul'da yaşıyor ve bu soruyu soruyorsanız, tercih yönü çok açıktır. Çünkü; İstanbul öğretmeninin yaşam biçimi, Anadolu'da çalışanlara göre, yeni nesile iyi örnek olamamaktadır.

Çünkü:İstanbul'da öğretmen olmak, Anadoluya göre daha zordur. Ve bu zorluk her geçen günde artmaktadır.
Peki, Anadolu ile İstanbul öğretmenlerinin yaşam biçimlerini belirleyen zorluklar nelerdir?
Bu zorlukları şöyle sıralayabiliriz.

Öğretmen maaşı, Türkiyenin her yerinde aynıdır.Ama, geçim şartları aynı değildir.Anadoluda ortalama 200 YTL olan kiralar, İstanbul'da 600YTL'dir.
Anadoluda ulaşım sorunu yoktur.İstanbul'da yürümek bile neredeyse paralı hale gelmiştir.

Anadolu'ya göre, elektrik, su, telefon ücretleri %30-50 arası daha pahalıdır.

Anadolu'da yer yer öğretmen yığılmaları nedeniyle fazlalıklar olmasına rağmen, İstanbul'da özellikle bilgisayar, beden eğitimi, müzik, İngilizce branşlarında açıklar bulunmaktadır.Okullar bu açıklarını ücretli yada sözleşmeli öğretmenlerle tamamlamaktadırlar.(Burası da ayrı bir tartışma konusudur.)

Anadoluda sınıflar ortalama 20-30 mevcutlu iken, İstanbul ortalaması 50-60 kişidir.İstanbuldaki bir öğretmenin yükü Anadoluya göre en az iki kattır.

Yukarıda belirttiğim sorunlar bir Türkiye gerçeğidir ve yazdıkça da uzar gider.Ama ortada bir haksızlıklar vardır.Fakat iki tane sorun daha var ki, bunu birilerinin dikkatine sunmak istiyorum.

Birincisi:
Öğretmenlere her hizmet yılı için puanlar verilir.Bu puanlar biriktikçe de öğretmenin özlük haklarına etkisi olur.Örneğin;Öğretmen bulunduğu yerden başka bir yere tayin olacağı zaman hizmet yıllarında aldığı puan toplamına göre isteği gerçekleşir.Aslında ilk bakışta uygulama güzel gibi görünüyor.Fakat bu durum İstanbul'da çalışanlar için tam bir mahrumiyetlik durumudur.

İstanbul'da çalışmanın ekonomik yönden bir zorluğu olduğu kadar, toplumsal sıkıntılarınında arttığı gerçeği göz önüne alınırsa, İstanbul'da geçen bir hizmet yılının karşılığında verilen 10 puan, örneğin;Uşak'ın Eşme ilçesine veya Isparta'nın Sütçüler ilçesine verilen 20-25 puana göre komiktir.

Şimdi bu ne demektir?..Açıklayalım.

İlk tayin yeri İstanbul olan bir öğretmen düşünün.Anadoluda bir yere tayin istediğinde, isteğinin gerçekleşmesi için en az 200 puan gereklidir.Yani 20 yıl İstanbul'da çalışması gerekmektedir.
Bir başka örnek;İstanbul'da 25 yıl çalışan bir öğretmenin hizmet puanı 250'dir.Öğretmen, "Son yıllarımda 2-3 yılda Bakırköy'de veya Beşiktaş'ta görev yapayım derse"... tayin olabilir mi?
Yanıt:Hayır!...
Neden?
Çünki, 2. derceden 15 yıllık bir öğretmen aynı yeri tercih ederse, öncelik onundur.Çünkü; hizmet puanı 300'dür.
Başka bir örnek daha verlim.İstanbul'da 25 yıl çalışan bir öğretmen Muğlaya tayin istedi diyelim.Puanı 250'dir.
3.bölgeden aynı yeri isteyen 12 yıllık bir öğretmenin tercih hakkı önceliklidir.

Bir diğer haksızlıkta sıra tayinlerinde yapılmaktadır.Örneğin, 20 yıllık öğretmen Erdek'i istiyor.Ama istemesi yetmiyor.Önce merkezi atamalar yapılıyor.İlk defa öğretmen olacakların yerleşmesi sağlandıktan sonra, kalan açıklara puanlamaya göre atama yapılıyor.Halbuki tam tersi olmalıdır.Önce mesleğe 20-25 yıllarını verenler, istedikleri yerlere atanmalı, boş kontenjanlar yeni başlayanlarla tamamlanmalıdır.

Sözün özü:İstanbul'da yapamayıp da Anadoluya gitmek isteyen bir sürü öğretmen vardır ve puanlama sisteminden dolayı İstanbul'da çakılıp kalmışlardır. Bu insanlar mağdur ve mutsuzdurlar. Puanlama sistemindeki bu haksızlıkların bir an önce giderilmesi ve İstanbul'un hiç olmazsa 2.bölge statüsüne alınması zorunluluğu ortadadır. Yada İstanbul'un ekonomik olarak bir artısı olmalıdır. Mesela kira farkı olan 400YTL fark verilmelidir.

İkincisi:
Bu sorunların üstesinden gelmeninde bir yolu vardır.O'da örgütlü olmaktır.Bu günün Türkiyesinde en büyük meslek grubunu oluşturan öğretmenlerin, maalesef haklarını ve isteklerini sergileyebilicekleri bir örgütlenme yapısında yer almamaları en büyük sıkıntı kaynaklarıdır.

Üç tane Öğretmen sendikası olmasına rağmen, sendikalı öğretmen sayısı oldukça düşüktür.Burada öğretmen arkadaşların sendikalaşmaya karşı soğuk durmalarının yanlışlığının, çözümlerin ertelenme nedeni olduğunu da bilmeleri gerekir.
Arkadaşlar işte karşımıza bir sorunda burada çıkmaktadır.Öğretmenlerin örgütlü yapıya soğuk durmalarının temelinde siyasi nedenler vardır.Onun içindir ki, bu örgütler işlevlerini anlamıyla yapamamaktadırlar.Sendikalrın siyasi kaygılardan arınıp gerçek işlevlerini yapmaları örgütlü yapılanmayı sağlamlaştıracaktır.Peki, bunu neye dayanarak söylüyorum.İşte size kısa bir hikaye...

Çalıştığım okulda öğretmenlerin 4/5'ü sendikalıdır.Bunlarında 3/4'ü siyasi hükümetle aynı zihniyette olan bir sendika örgütüne üyeler.(Aynı zihniyet durumunu ben demiyorum Bizzat Genel Başkanın söylemi olduğu için belirtiyorum.)Adı geçen bu sendikanın Genel Başkanı..bir öğleden sonra okula ziyarete geldi.Gelmeden önce okulda ki üye potansiyeli söylendiği için yüzü gülüyordu.Nede olsa orada bulunanlar kendi üyesiydi.Onun içinde konuşurken oldukça rahattı.

Kısa bir hal-hatır sohbetinden sonra, sıra soru ve isteklere geldi.Soru-yanıt biçiminde devam eden sohbette, sendikanın güçlü olmasının üye sayısına göre olduğu, öğretmen sorunlarının hükümet kandına götürüldüğü, hükümetle olan yakın ilişkilerin güzel örnekleri gibi incir çekirdeğini doldurmaz örneklerle sohbet devam ederken, içimizden bir arkadaş,

"Sayın başkan, iyi ve güzel söylüyorsunuzda, enflasyon %8 açıklanırken ve diğer sendikalar enflasyon orannda diretirken siz, %4 zammı kabul ediyorsunuz.Ücret zammı 10 YTL olsun diyen diğer örgütlere karşı siz 5 YTL'yi uygun buluyorsunuz.Tayin ve atamalarda haksızlıklara ses çıkarmıyorsunuz.Özlük haklarımızın korunmasında hep hükümetle uyum içinde oluyorsunuz.Üstelik diğerlerinin bu durumlarda aldıkları eylem kararlarına da katılmıyorsunuz.Söyler miniz? Siz bu isteklerin neresindesiniz? Yaptığınız sendikacılıkla öğretmenlerin hangi haklara kavuşmasını sağladınız?Burada bulunan üyeleriniz size kayıtlı diye mağdur olmalarını nasıl açıklayacaksınız? diyerek soruları arka arkaya sordu.

Sayın Genel Başkan, " Arkadaşlar bildiğiniz gibi, biz sizden farklı değiliz.Sizlerin siyasi düşünceleri de siyasi iktidarla uyum içinde ki bizim sendikaya üyesiniz.Haliyle bizi en iyi siz anlarsınız.Sizi temsil ettiğimize göre, sizin zihniyetinize uygunuz demektir.Bu durumda aynı zihniyette olduğumuz bir siyasi iktidara karşıda diğer sendikaların sergiledikleri tavırları göstermemiz uygun düşmez.Zihniyet farklılığımız olmayan bir hükümete, diğerlerinin yanında katılmamız uygun olmaz" biçiminde yanıt verdi.

O'nun bu açıklaması karşısında başka bir arkadaşımız söz alarak, "Sayın başkan, Sendikacılık başka, hükümet başkadır.Burada söz konusu olan bizim haklarımızdır.Siyasi iktidarla zihniyetinizin aynı olduğunu, onun için isteklerde hükümete uyduğunuzu söylüyorsunuz.O zaman sendika tabelanızı değiştirerek, hükümet partisinin şubesi biçiminde yazdırınız ve sendikacılığı bırakınız." diyerek yanıtladı.

Tam o sırada başka bir arkadaş, "Ben sizin sendikanıza üye değilim.Diğer sendikadan çıkıp sizinkine üye olmayı düşünüyordum.Fakat, sözleriniz bir hükümet sözcüsünün ağzından çıkanlar gibi, demkki siz bizim haklarımızı değilde, hükümetin isteklerini yerine getiriyorsunuz." dediğinde Genel başkan bir pot kırdığını anlamıştı.Fakat iş işten geçmişti.Toparlamaya çalıştıysa da yapamadı ve o utangaçlıkla yanımızdan ayrıldı.Daha sonra o sendikadan bir kaç kişi istifa etti.


"Değerli Öğretmenler..

Biz büyük bir topluluğuz.Ama iyi örgütlü değiliz.Onun içinde özlük haklarımız hep tartaklanıyor.Sivil yapılanmaların da bu yazdıklarım karşısında toparlanmaları ve siyasi kaygılarda arınarak, gerçek sendikacılık çalışmaları yapmaları, ancak bizim isteklerimizi duyurmamızla oluşacaktır." diye düşünüyorum


Saygılarımla

















 
Toplam blog
: 15
: 1481
Kayıt tarihi
: 19.05.07
 
 

Merhabalar. Uzun yıllardır ailemle birlikte İstanbul'da yaşıyorum. Bir süre özel sektörde çalıştım. ..