Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ağustos '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Öğüt veren yazıları okumayın

Öğüt veren yazıları okumayın
 

Yaşamınızla ilgili insanlar size bir şey söyledikleri ya da bir yerde okuduğunuz zaman kafanıza uyarsa hayatınızda uyguluyorsunuz ama bu yaptığınız temiz mi kirli mi olduğunu bilmediğiniz bir nehirden su içmeye benziyor. Dahası belki kendiniz arayıp bulacağınız gönlünüzün ırmaklarını da kaçırmış oluyorsunuz.

Yeni bir nehir bulduklarını ya da bilinen bir nehrin bilinmeyen yönünü söylüyorlarsa onları dinleyin ama bilinen nehrin üstelik bilinen yönlerini anlatıyorlarsa dinlemeyin. “Deniz mavidir” diyen bir cümle salak bir beyinden çıkmıştır; denizin mavi olduğunu bilmeyen var mı? Ama elbette denizin maviliğinden nasıl etkilendiğini anlatıyorsa hoşunuza gittiyse ve zamanınız da varsa isterseniz okursunuz.

Piyasadaki kitaplar ve diğer yazılar ile söylenen konuşulan ne varsa %50’si öğüt veren yazı ve konuşmalardır ve bunların yeri çöptür.%30’u denizin güzelliğini anlatır; isterseniz okursunuz. Yani mecbur değil, hoşunuza giderse.%10’u düşünce ifade eder. Yalnız düşünceyi öğütten ayırmak çok zordur. “Güneş bir gün batıdan doğabilir” düşüncedir. “Tuvaletten sonra ellerini yıkamalısın” akıl vermedir. Ve kalan %10 da bilgidir. Mutlaka bilmeniz gereken veya işinize yarayacağını düşündüğünüz bilgileri alacaksınız. Meslek ya da merakıyla ilgili değilse oturup akşamlara kadar Meydan Larus okuyan kişinin akli dengesinde sorun vardır. Bilgi de öğütle karışır. Öğüt veren yazı ve konuşmaları bilgi sanırsınız. Bilgi bilgiye ulaşanlardan alınır. Yazdığını, söylediğini belgelendiriyorsa bilgiye ulaşmış demektir; illa da bilim adamı etiketi gerekmez.

Ben 5 yıldır yazdığım 800’ün üzerinde yazıda insanlara herhangi bir bilgi verdiğimi iddia edemem. Yazdıklarımın tamamı kendi düşüncelerimden oluşan yorumlardır. Ben doğru olduklarını iddia etmiyorum; doğru da olabilir, yanlış da olabilir. Ona siz düşünerek kendiniz karar vereceksiniz. Düşüncelerimin doğruluğunu teyit edecek bir referansın gerekli olduğunu kabul etmiyorum; çünkü düşünceler kişilerin kendi üretimleridir. Burada en büyük referans insanların bu düşünceleri kabul edip almasıdır.

İnsanlar tembeldirler; her şeyi hazır isterler ve siz onlara balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek misalinde olduğu gibi hazır kalıpları verdikçe cahil kalmaya devam ederler. Bu konuda sorumluluk öğüt alanlarda değil öğüt verenlerdedir. Hayati bir durum olmadıkça kişilere yaşam konusunda kendi yapmaları/öğrenmeleri/bilmeleri gereken konularda yardımcı olunmaması gerekir. Aksi halde cehaletin kronikleşmesine yardım edersiniz.

Milliyet Blog sitesinde de çok sayıda fazilet hanım ve derviş baba var. Aslında editoryanın –benimse dahi- öğüt veren yazıları ayırıp yayınlamaması gerekir. Halka cahil diyorsunuz. Fırsat vermiyorsunuz ki öğrensinler. Bırakın maydanozun nasıl doğranacağını da kendileri öğrensinler.

Öğüt verenler Oksford mezunu değiller; yani bir şeyleri yanlış biliyor olabilirler. Ve bu yanlış bildikleri şeyler onlara inanıp güvenenlerin hayatını karartabilir. Ağızdan çıkan sözün sorumluluğu çok büyüktür. Yazdığım bütün yazılarda okuyucuların bana kayıtsız şartsız inanmamalarını, yazdığımız söylediğimiz şeyleri mutlak surette akıl süzgecinden geçirmeleri gerektiğini ısrarla söyledim. İnsanları aldatmak gibi bir yanlışın sorumluluğunu alamam!

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..