Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Mart '10

 
Kategori
Spor
 

Oğuz Çetin, Hasan Şaş, Arda Turan, Ozan İpek; futbolun detayları

Oğuz Çetin, Hasan Şaş, Arda Turan, Ozan İpek; futbolun detayları
 

Bizim yaş grubunun tanık olduğu ilk önemli orta saha oyuncusu, beyini, oyun kurucusu Oğuz Çetin’di. Aslında bu yorumu biraz daha zorlayabilir futbol tarihimizin çerçevesi içine de yerleştirebiliriz.

Kuşkusuz başka isimler de sayılacak, ortaya dökülecektir. Kuşkusuz Oğuz Çetin’den önce gelmiş birçok değerli futbol emekçisi de vardır. Amacım bir polemik başlatmak değil; futbolda orta saha oyuncusunun ideal ölçülerini çizmeye çalışarak bunu bugün futbolumuzun içindeki oyuncularla kıyaslamaktır.

Oğuz Çetin’in farklı futbolculuk özellikleri henüz Fenerbahçe’ye gelmeden önce Sakaryaspor’dayken fiilen, oyunuyla ortaya çıkmaya başlamıştı. Hatırlanacağı üzere Sakaryaspor’daki son sezonlarında Oğuz ve yakın arkadaşları Aykut, Turan, Serdar formasını giydikleri takımın 1988 yılında Federasyon Kupasını kazanmalarını sağlamış, üstelik bunu yaparken Fenerbahçe ve Beşiktaş gibi takımları da açık ve tarihi farklarla (5-1, 4-0) yenme başarısı gösterebilmişlerdi.

Fenerbahçe’deki ilk sezonunda henüz kırılamayan 103 gollük rekorda Oğuz Çetin’in farklı futbolculuk özelliklerinin büyük etkisi vardı.

Araya atılan düzgün ve yerini bulan milimetrik paslar, orta sahanın merkezinde bütün sahayı aynı şekilde kontrol edebilen ve gören bir üç boyutlu futbol vizyonu Oğuz Çetin’i hemen diğer futbolculardan ayıran biri haline getiriyordu.

Futbolcu olarak sahalarda bulunduğu uzun süre boyunca formasını giydiği takımların ve milli takımızın en önemli futbolcusu olmayı sürdürmüştür.

Oğuz Çetin’in futbolu bir süre sonra kuşkusuz anlaşıldı ve deşifre edildi. Ancak Oğuz Çetin gibi futbol oynayan bir futbolcu aynı istikrar ve nitelikte gelemedi.

Sergen Yalçın, Oğuz Çetin’den çok daha yetenekli bir futbolcuydu. Futbolumuza daha derin bir iz bırakabilirdi. Görüldü ki Sergen Yalçın için futbol birinci sırada önceliği olan bir tutku değildi. O biraz da işin keyif tarafına daldı. Çalışmak yerine zaten Türkiye standartlarının çok üzerinde olan futbol yeteneğinin getirisi ile günü idare etti.

Hasan Şaş ismini burada anmadan geçemeyeceğiz; çünkü 2002 Dünya Kupası finallerine damgasını vurmuş bir futbolcu olarak Galatasaray’ın milenyumdaki şampiyonluklarında hep onun imzasını gördük. Adı bir ara çok önemli futbol markalarıyla da anıldı. Ancak futbolculuğu gelişmek yerine sürekli kendini tekrar eden ve izleyene zaman zaman büyük sıkıntı veren bir şeye dönüştü.

Birkaç sene önce Fenerbahçe ile oynanan ve Galatasaray’ın 3-2 kazanmasına rağmen elendiği kupa ayağındaki karşılaşmada Hasan Şaş’ın Ümit Özat ile olan mücadelelerinde ilginç görüntüler ortaya çıkmıştı. Bir atak sırasında Hasan Şaş 25 – 30 saniye içinde Ümit Özat’ı Kapalı’daki taraftarının önünde üç kez çalımlamış, bu gösteri taraftarını kendinden geçirmişti. Ancak o atağın Galatasaray’a hiçbir faydası dokunmamıştı.

Futbol gol ile ölçülmeyen sonuç oyunu değil de artistik hareketlere verilen puanlama ile başarının kıyaslandığı bir spor olsaydı kuşkusuz Hasan Şaş son on yılın en fazla puan toplayan ve takımını başarıya taşıyan sporcu olarak zirveye kurulurdu.

Biraz daha günümüze gelebilirsek aklımıza hemen Arda Turan gelir. Arda son yıllarda yıldızı parlayan ve kuşkusuz yokluğu artık çok ciddi olarak hissedilen bir futbolcu durumundadır. Arda’da bir futbolcunun ihtiyaç duyacağı birçok özellik bir arada toplanmış durumdadır.

Peki, Arda bu özelliklerinden yeterince yararlanabiliyor mu? Birkaç hafta önce Arda ile ilgili yaptığımız bir yorumda giderek Hasan Şaşvari bir ta yaklaşıyor olduğunu yazmış ve eleştirmiştik.

Topu ayağında fazla tutması, verimli kullanamaması, çalımladığı bir oyuncuyu tekrar karşısına alıp bir daha geçmeye çalışması gibi takımın hızını kesen oyun tarzının sonuca değil gösteriye dönük olduğunu bu anlamda net olarak biliyoruz. Zaten birçok maçta Galatasaray taraftarının Arda’ya sırf bu nedenden ötürü kızıyor olduğunu da biliyoruz.

Alex örneği bu yazının içinde çok anlamlı değil ancak ne demek istediğimizi anlatmak bakımından doğrudur. Alex, Oğuz Çetin örneğine en yakın futbolcusudur. Topu ayağında tutmaması, tek paslı oyunu sevmesi, en yakınındaki arkadaşı ile pas alışverişine girmesi; bu nedenle Alex’e çok yakın oynadığı için Alex’in bütün futbol yeteneklerinin ortaya çıkmasına yardımcı olan Aurelio’nun ismini de anmamız anlamlıdır, çok farklı bir futbolcu haline getiriyor onu. Alex takım oyunu oynayan ülkemizdeki en önemli Brezilyalıdır.

Uğur Boral, Mehmet Topuz ve Özer’in bu anlamda Alex’ten öğreneği o kadar çok şey vardır ki…

Hafta sonu oynanmış maçlarda biraz da bu yazının ortaya çıkmasına neden olan örnekler vardı.

Trabzonspor-Galatasaray karşılaşmasında Trabzonsporlu oyuncuların takım oyununu değil de kendi futbolculuklarını göstermek isteyen bencillikleri yüzünden temposuna, mücadele gücüne karşın futbol olarak çok düşük düzeyde bir maç oldu. Burak, Alanzinho, Colman ve son bölümlerde oyuna giren Engin Trabzonspor’u farktan ettiler.

Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında Alex’in futbolculuk yeteneğinin renginin matlaşmasına neden olan yakınında oynayan futbolcuların onun futbolunu anlamaktan ve uyum sağlamaktan çok uzak olmalarıydı. Burada da tam tersi bir durum vardı.

Bursaspor-Denizlispor karşılamasında ise Bursaspor adına yetenek, takım oyunu, yardımlaşma hepsi bir aradaydı. Örneğin Bursaspor’da Ozan İpek değil de Alanzinho ya da Engin oynuyor olsaydı; Sercan’a rakip defansın müdahale edemeyeceği kadar hızlı bir pas verilmezdi.

Beş puanlık farkını ortaya koyan şey temelde Bursaspor’un futbol adına her şeyi doğru yapıyor ya da yapmaya çalışıyor olduğudur.

Bu aynı zamanda seyir zevkini de arttıran önemli bir futbol detayıdır.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..