Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '11

 
Kategori
Blog
 

Okumak, düşünmek, yorumlamak, yazmak ve Özgün olmak…

Bu konuyu yazmak veya yazmamak arasında uzun süre bocaladım. Yazsam yanlış anlaşılır mıyım? Tereddüdü yaşadım. 

Değerli büyüğüm Kadri KANPAK beyin hakkımda yazdığı blog yazısını sanki malum olmuşçasına ilk okuyan bendim. Anasayfaya girdiğim anda blog yeni yayınlanmıştı bayağı bir şok oldum. 3 sınavdan çıkmışsın eve gelmişsin kafam dağılsın diye blog okumak istiyorum ve karşımda bir anda benim için yazılan bir blog ilk tepkim acaba birilerini mi? Kırdım oldu. Sonrasında bloğu okudum. Ve şaşkınlığımı üzerimden atamadığım için yorum bile yazamadım. Bu blog için öncelikle Kadri KANPAK büyüğüme çok teşekkür ederim. Ayrıca olumlu veya olumsuz yorumları ile beni yönlendiren kendimi geliştirmemi sağlamaya çalışan tüm büyüklerime teşekkür ederim. 

Gelelim yazmak konusuna insanlar bir şekilde tepki verir bu tepkiler kimisinde kabul etmesek de kavga ve saldırı şeklinde kimisinde susup değerli büyüğümün dediği gibi dağlara küsmek şeklinde kimisinde ise benim gibi kaleme almak şeklinde ya da kendi abimde gözlemlediğim gibi karikatüre etmek şeklinde olur. 

Ben ilköğretimden beri sessiz bir öğrenciyim bu sessizliğim okulla kaynaklanan bir sorun değil o kadar ki konuşmaya bile 5 yaşında başlamışım. Doktorun dediğine göre bu hastalıktan değil benim konuşma ihtiyacı duymamamdan kaynaklanıyormuş. Bu yüzden de tedavi sürecinde benden çok annem tedavi görmüş her şeyi zamanında yapmaması benim istememi beklemesi konusunda… 

Okul hayatım başladıktan sonra öğretmenin tavsiyeleri ile okumak benim için adeta bir hobi olmaktan çok bir ihtiyaç halini aldı. Öyle ki kitap, dergi ve ne bulursam okumaya başladım. Okuduğumu yorumlamaya ve üzerinde düşünmeye yöneldim bu durum ister istemez beni çevremi gözlemlemeye itti. Bir öğretmenimin dediği gibi kızım bıktım senden çok detaycısın. Detayları adeta aramaya başlamıştım. Bu durum ister istemez beni çevremde itici olarak algılamalarına neden oluyordu. 

Fakat bu durum bir noktada ise benim için avantaj olmuştu çünkü özgün olmaya başlamıştım. Verilen ödevleri kalıplar çerçevesinde yapmıyordum. Öğretmenlerim beni fark etmeye başlamıştı. Bir kompozisyon yarışması varsa okulda yarışma düzenlemeden beni dersime girmeyen müdür yardımcım bile çağırıp bunu hazırla yarışmaya yollayalım diyecek kadar tanımıştı. 

İlköğretim de öğretmenlerim proje ödevleri verirken isteyen istediği dersleri yazsın derken bana Burçak sen benim dersimden ödev alıyorsun özellikle şu konuyu hazırlamanı istiyorum diyordu. Bir bakıyordum bütün derslerden proje ödevi verilmiş. Bu ödevleri araştırırken zaten o konuları ve o dersleri o kadar rahat kavrıyordum ki okuldaki başarım hızla yükselmişti. Hem eğleniyordum hem öğreniyordum. Bunu ise yazmaya ve araştırmaya borçluydum. 

Öğretmenler odasına gidip rahatça istediğimi sorabiliyordum ve işin güzel tarafı ise dersime girmeyen öğretmenlerim bile beni kendi bilgileri doğrultusunda bilgilendirmek için ellerinden geleni fazlası ile yapıyorlardı. Hatta okulda yazıp sahnelediğim skeçte bazı öğretmenlerimi gözlemleyerek onları oyunda kullanmam bile hoşlarına gitmişti. Bana kızıp kınamak yerine beni kucaklamışlardı. 

İşte bu durum bana gittikçe kendime güvenme konusunda cesaret verdi. Öyle ki, matematik sorusunda öğretmenimin yanlış dediği cevabımı hayır doğru diyerek öğretmenler odasında diğer matematik öğretmenleri ile tartışmaya götürecek kadar cesaretlenmiştim. Sonuçta ilköğretimden mezun olurken bile matematik öğretmenimden 20 puan alacaklı durumda mezun oldum. 

Yazmak benim dışa vurumum oldu. Burada ki bir çok büyüğüm içinde durum böyledir muhakkak fakat bazı büyüklerim burada sitem olarak algılanabilir ama yazmaktan çok yazılana değil de kendi düşüncelerine ters olan konulara yorum yapıyorlar. Benim de başıma geldi felaket birkaç yorum aldım merak ettim acaba bunlar ne yazmış diye… 

Tabi ne sayfaları vardı ne de yazdıkları bir yazı… 

Adeta birilerine sadece saldırmış olmak kendini tatmin etmek için sayfa sayfa dolaşıp yorum yazıyorlardı. 

Diğer açıdan yazan insanların düşünce zıtlığı yaşaması bence gayet doğal herkes aynı düşüncede olacak veya hayata aynı çerçeveden bakacak diye bir kural yok. Muhakkak farklı renkler olmalı hayatın içinde ama bu renkler kullanılırken aynı zamanda bir birini boğacak tonlar oluşmamalı diye düşünüyorum. 

Evet bazı büyüklerimin dediği gibi MB bir aile değil ama bir topluluk ve bu topluluk içinde bence en önemli nokta düşünce ve hayata bakış açısı ne olursa olsun hepimizin bir birey olarak bu toplulukta yer aldığımızdır. Bu yüzden önce bir birimize saygı ve sevgi göstermeliyiz ki, burada ki fikir paylaşımları anlamlı ve bilgilendirici olabilsin. 

Ben kendi adıma böyle bir topluluk içinde olmaktan mutluluk duyuyorum sizleri tanıdığım için ise ayrıca seviniyorum. Çünkü bu noktada ben sizlerin değişik hayat tarzlarından gelen insanların yazılarını okuyarak bilgilerinizi kendimce alarak kendimi geliştiriyorum o yüzden MB yetkililerine ve sizlere teşekkür ederim. 

 

Sevgi ve saygılarımla. 

Burçak Yazıcı 

 

 
Toplam blog
: 168
: 1098
Kayıt tarihi
: 02.07.10
 
 

4 kasım 1996 yılında İstanbul'da dünyaya geldim. Bu sene ilköğretimden mezun oldum. Okul hayatımd..