Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '11

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Olur Böyle Vakalar

Olur Böyle Vakalar
 

İnsan televizyon izleyince sanki daha bir acayip oluyor. Yahut benim içinden geçmekte olduğum hassas dönemin bende yarattığı bir aşırı duyarlılık hali de olabilir bu. Ya da ikisi birden.

Mesela bazı kavramlar artık kulağımda yer etmiş ve kalıplaşmış. O kalıbın içinden bir türlü söküp atmak mümkün olmuyor. Haliyle kalıba ve kapana kısılmış kavramlar beynimde zonklama hasıl ediyor.

Yasadışı örgüt tabirini duymaya o kadar alışmışım ki “örgüt” denilince doğrudan “yasadışı” olan örgüt aklıma geliyor. Halbuki “yasaiçi” olanı da var bunun, değil mi? Tabi “yasaiçi örgüt üyesi” tabirini kullanıldığına şahit olmamış olduğumuz da gerçek.

Yine örgütlenmek kelimesi de her ne hikmetse bende olumsuz çağrışım yapıyor. Sanırım yine “yasadışı örgüt” tabirinin azizliğine uğruyorum. Buna benzer durum “kadrolaşmak” için de geçerli. Bu da hep olumsuz manaya atfen kullanıldığından kafamda olumsuz bir yer edinmiş.

Oysaki her ikisinin de bir suçu yok. Kabahat bizim. Onlara hep olumsuz anlamlar yükleyerek ön plana çıkartmışız sanki. Ya da ben öyle algılıyorum. Dedim ya içinden geçtiğim hassas dönemin bende meydana getirdiği “abartılı algılama sendromu” nedeniyle böyle düşünüyor olabilirim.

#

Hastayım dediğiniz vakit “geçmiş olsun” dilekleri ile hastalığınızın geçmiş olacağına dair inancınızı kuvvetlendirme çalışmaları hangi oranda hastalık sürecinin kısalmasına yardım ediyor bilmiyorum. Bunun istatistiksel olarak dökümü yapılmış mıdır diyeceğim ama bu derece uç bir örnek için hangi bilim adamı zaman ve emek harcar?

Geçmiş olsun lafını çok duyunca bir çok şeyde olduğu gibi “anlam kaybı” meydana geliyor. Bir kelimeyi sesli bir şekilde ve ard arda 15-20 kez tekrar edin, ne demek istediğimi anlayacaksınız. İşte geçmiş olsun dilekleri de çok sayıda olunca anlam bakımından irtifa kaybediyor sanki. Çünkü hastalık geçmediği halde herkes geçmiş gözüyle bakıyormuş gibi hissediyor insan.

Zaten empati yeteneğimiz de oldukça kısıtlı. Doğrusu empatiden de kaçıyoruz. Yani hem empati yapmayı becerme oranımız düşük hem de bunu sevmiyoruz. İki faktör bir araya gelince durum daha da vahim bir hal alıyor. Bunu anlamanız için hasta olmanız ve normalden biraz uzun bir süre öyle kalmanız yeterli.

Hastalık insanın bir çok algısını açıyor. Dolayısıyla empati yoksunu olduğumuz gerçeği de yüzünüze tokat gibi iniveriyor. Bunu bu platformdaki insanları istisna tutarak söylüyorum. Yani bahsini ettiğim şey gerçek hayatta yüz yüze ilişkiler için geçerli.

İnsanlar illa ki kendi hastalılarından da bahsetme gereği duyuyorlar. Hastayım demeniz yetiyor, hatta has… dediğiniz anda bile karşı atağa geçenler oluyor. Yok küfür olarak algılama manasında değil, hastalığa dair bir atak!

- Hastayım, tedavi alıyorum.
- Geçmiş olsun neyin var?
- Fıtık dediler, ama ağrılar berbat.
- Haa. Fıtık mı. İyi iyi önemli bir şey olmasın da.

- Raporu uzattılar. Zaten duracak halde değilim.

- Çektirseydin.
- Efendim?
- Belini diyorum, çektirseydin. Bir de onu deneyin.
- Tabi
"fıtıklı doktor belini çektirince felç oldu" diye haberlere düşeyim değil mi?

Daha neler var neler…
Onları da sonra yazayım. Şimdilik bu kadar yeter sanırım.

Sevgi, hürmet ve muhabbetle..

Murat HACIOĞLU

(www.murathacioglu.com)

 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..