Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Aralık '08

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Önerilmeyen ağıt yakar!

Önerilmeyen ağıt yakar!
 

14.12.2008 İzmir/ Kadifekale ve vefasızı" İzmir Seni çok seviyorum, nereye gidersem sen oradasın!


Biri yer diğeri bakar! Ümidini kaybedenler karalar mı bağlar? Üzülmek yok! Elbet bir gün, kısmete konfeti yağar! O gün gelecektir! Senin de olacaktır!

2008 de ilgimi çeken haberler arasında yer alanlardan bir ikisine hafiften değinmek istiyorum!

Fransa’da bir yabancı ile evlilik yapan Fransız madam(madame); yabancı uyruklu eşinin soyadını alamazmış! Kanunen yasakmış! Ne hoş bir kısıtlama!

Hiç olmazsa kâğıt üzerinde; doğacak çocuklar böylelikle Fransız kalıyorlar!

Bir Avrupa ülkesinde: Kadınlara yönelik küçük düşürücü, istismar içerikli yayın yapan medya organlarına her sene hak ettikleri ödüller veriliyor!

Cümle âleme duyuruyorlar! Onlar utanıyorlar mı? Her sene ödül merasimi yapıldığına göre… Ama meşhur oluyorlar! Bedavaya; ilgi çekiyorlar!

Reklâmın iyisi kötüsü olur mu?

“Turşu salatalık” Ödülü! (hıyar kaba ve argo sözcük olduğundan parantez arasına gizledim)”

Biliyorsunuz onların salatalığı pek haşmetli!

İlgi odağı olamamak, dikkat çekememek her zaman “Değersiz” olmanın bir kanıtı olamaz! İplerin hangi ellerde olduğu, sonucu etkiler!

Benim ülkemin hayranı; benim adamım 1992 senesinden beri yalvar yakar oldu!

Ben de tık yok! Hep aynı nakarat: “Tehlikeli, başımız derde girer, herkes uyarıyor, oraya çıkılmaz diyor! Anlasana!” Gel sen bunu Avusturyalıya anlat”

-Neden yaw? Sen hiç denedin mi?

…Gençliğimde!

-Şimdi neden denemiyoruz?

…Sen bizi koruyamazsın!

-Kimden?

…Ya işte asılırlar, rahatsız ederler! Burnumuzdan gelir!

-Yanımıza fotoğraf makinesi alırız; rahatsızlık verenlerin resmini çekeriz!

…Sonra da duvarımıza mı asarız?

-Yok, canım delil olarak kullanırız!

…Canımızı kurtarırsak…

-Abartmıyor musun?

Meğer ben yarı yarıya abartmışım! İhmalden, korkaklığımdan denememişim!

Bana yazık olmasın! Kendime daha ağır bir ceza düşünmeliyim!

İki hafta kadar önce bir pazar sabahı;14 Aralık 2008 “Hadi bu gün çıkıyoruz” Dedim! Yüzü aydınlandı! Ben de yanıma bilumum hiçbir alet almadım! Fotoğraf makinesiyle kuşandım! Sekiz yaşındaki kırmızı, of puf demeden bizi “Kadifekale’ye çıkardı!

Tüylerim diken diken cengâver edasıyla arabadan çıktım! Kafamda asker yeşili bir şapka! Gözlerim fırıl fırıl etrafı taramaya hazırlanırken; yeni yetmeler etrafımızı sardı!

-Arabayı koruyalım abla! Biz arabayı iyi koruruz bişicik olmaz!

Burnumdan solumamak için, burnumu ak pak ile temizledim ve neyin kimin şivesini takındığımı, sormayın dizilerden ne kaptıysam!

…Ana gurban! Niden gimden gorucan bizim yaşlı düldülü?

-Çizzik atarlar teyze abla inan!

…Yafrum gurban olsun sana hundaylar! Göksünü siper etme; sen konduna yaylan! Aha bunun nöbetini ben tutarım!

- İyi de teyze bak amice senin düldülü götürüyo!

Ben irili ufaklı insan yavrularıyla iletişim kurmaya çalışırken; adamım, arabayı korumalı(Bir kulübe, bir üniformalı genç) Kadifenin göbeğine demirliyor!

İşe yarıyor; lâkin yüzü sarıya çalıyor! Başlıyoruz gezinmeye; kendimi ortaçağ arenasında, koyunların kuzuların, yabancı dil konuşan yerli halkın içinde buluyorum! İçlerinden ela gözlü yerel giysili bir genç kadın Türkçe konuşmaya başlıyor! Benim “ Ekmeğinizi burada mı pişiriyorsunuz?” Soruma aldığım yanıtla ne yapabilirim diye beynimi aktif hale getirmeye çalışırken;

Beni yıllardır iyi kötü tanıyan adamım, geri, geri adımlar atarak uzaklaşmaya çalışıyor!

Ela gözlü:

-Biz Kalemizi isteriz! Bir yerlere gitmeyiz! Bizi rahat bıraksınlar!

Asker yeşili şapkalı:

…Kadifekale’mize korkmadan gelmeliyiz; çocuklar bizleri korumak için canlarını tehlikeye atmamalı! Rahatça çocuklarımızla gelebilmeliyiz!

Ela gözlü tekrardan yabancı dil konuşmaya başladı! Adamım beni kolumdan çekti! “ Bu günlük bu kadar yeter! İlk adımı attın! Dikkat et burada çukur var; yan tarafta çamurlu!

Önerilmeyen ağıt yakar; ay yıldızlı küskün ona eşlik eder! Saatlerce beklememe rağmen dalgalanmadı!

Sıkış tepiş Alsancak; cıvıl cıvıl Göztepe; elit Karşıyaka! Başınızı şöyle bir kaldırın orada yukarda bir kardeşiniz size gıpta ile bakıyor sizi özlüyor!

Ben ihmal ettim hiç hatırını sormadım; vicdanım sızlıyor! Aynı hataya düşmeyin! Kuzuların sessizliği gecelerde devam ediyor! Gece birlikte seyredelim İzmir’i! Düş olarak kalmasın! Yukarıdaki çoban; yolluk dokuyan yalnız kalmasın! Şenliklerde buluşsun gençlik! Her evlenen Kadifekale’de resim çektirsin! Yerli yabancı konukların ilk durağı olsun!

Sizler için hazırladığım galeriyle yetinmeyin!

Gelin görün bağrınıza basın! Kordon’da Kadifekale’ye sırtınız dönük oturmayın!

Belki yapayalnız değil; eksikli! Binlerce çocuğu da olsa; hepsini kucaklamak istemesi size garip gelmemeli! Hepsinin yeri ayrı! Ana baba sevgisi gibi…

Hasan’ı da kucaklamak ister; Hasso’yu da kucakladığı gibi…

İzmir’in mavisini yeşilini; Kadifekale’nin esintisini öneriyorum!

Kendime ağıt yakmıyorum!

23.Aralık 2008 İzmir

Sevginiz ilginiz hiç eksilmesin!

İki çift sıfır dokuz sizlere güzellikler getirsin! Kutlu olsun!

Kısmet olsun yeniden buluşalım!

Sırada bavullar var! Hasretlik ve kavuşmalar!

Önce kendimizle sonra dünya ile barışalım!

Ben denemeye gidiyorum ama ne olur siz hoşça kalın!

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..