Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Aralık '06

 
Kategori
Mizah
 

Orhan Pamuk nasıl konuşmalıydı?

Orhan Pamuk nasıl konuşmalıydı?
 

Orhan Pamuk, nihayet Nobel ödülünü dün aldı ama ben hala perşembe günü yaptığı konuşmaya takıldım kaldım. Babasınını bavulunu konu alan, pek derin, pek içli, salondakileri hüngür hıçkır ağlatan bir konuşmaydı. Ecnebi edebi kişiliklerin ağlaması, orada başlayıp bitse de, bizimkiler bu ağlama durumunu memlekette bile sürdürdüler. Hatta kimi köşe yazarları, yazılarında bile bu ağlamayı sürdürdü. Bunlardan bir tanesi, " Orhan Pamuk' un babası ne adammış be, keşke benim de babam olsaydı " kabilinden yazarken, bir diğeri " Ben bu konuşmada kendi çocuğumu buldum, çünkü, ben geç evlendim,bu yüzden de çocuğum geç oldu. Dolayısıylan benim oğlum Nobel' i alsa ben de göremem, o da benim bavulumu anlatsın " dedikten sonra ekledi: " Aman ben Nobel Mobel istemem, sıhhati yerinde olsun da! "! Tövbeler olsun Ya Rabbim! Neyse, mevzuyu uzatmayalım.

Şimdi Orhan Pamuk'un o günkü konuşmasını görüntü ve ses açısından inceleyelim. İlk olarak kendisi, Balzac'ın, Dosteyevski'nin romanlarında bol bol geçen "Frak" denen bir şey giydi (ben bu kostümden daha önce hiç görmedim). Hatta o gün bizim diğer misafir edebi kişilikler de bundan kiralayıp giymişler. Bu anladığım kadarıyla Batılı erkek tayfanın mühim günlerde giydiği mühim bir kıyafet. Yani görüntü tam olarak Batılı.

Sese baktığımızda, "Babamın Bavulu" Oscar törenlerinde ödüle hak kazanan sinema sanatçılarının, söz konusu ödülü bir önceki kazanandan aldıktan sonra yaptığı konuşmanın aynısı! Yani "Babacığım teşekkür ederim, keşke burada olsa idin, Ben seni çok seviyorum vs.vs.". Misal Çarliz Terın (af buyrun, nasıl yazıldığını hatırlayamadım): ödülü aldıktan sonra Anasına teşekkür etmedi mi? Hüngürüp hıçkırmadı mı? Hüngürüp hıçkırtmadı mı? Yani sonuç ne? Ses de Batılı!

Peki, Sayın Mister Orhan Pamuk, bu ödüle neden layık görüldü? Kitaplarında Doğu ile Batının arasında kalmış, depresif, Batıyla olmak isteyen ancak özündeki doğululuk gerçeğini reddedemeyecek bir kültürü küresel okuyucuya yansıttığı için değil mi? Konuşma nasıldı öyleyse? Hem görüntü hem ses Batılı! Nasıl olmalıydı? Tabii ki kitaplarındaki gibi: görüntü batılı, ses(içerik) doğulu!

Şimdi bana arkadaşlarım diyecek ki, "O kadar biliyosun, sen hazırla bakalım konuşmayı!"! Hay hay... Ben olsam şöyle konuşurdum:

Sayın Kralım, Kraliçem, Prensim, Prensesim! Değerli, Ecnebi edebiyatçılar, gazeteciler, kameramanlar, bilumum ayakçılar yani geri hizmette çalışanlar ve bizim memleketten gelen, benim için frak kiralayıp 1400 İsveç Kronu vererek burada oturma ayrıcalığını kazanmış, edebi tarafları tartışılır zat-ı muhteremler:

Nobeli almaya hak kazandım. Bunun içeriği nedir derseniz: bir diploma (cv'me ekleyeceğim), on milyon İsveç Kronu (ki en önemlisi bu ve bunu da memlekette kriz ihtimali hiç bitmediği için buradaki bankalardan birine yatıracağım), bir de madalya (altındır sanırım).

Şimdi bu kadar hediyeyi aldıktan sonra, bunu başarmamda her daim yanımda olan bir kısım eş dosta, bir teşekkürü borç bilirim. Şöyle ki:

""Öncelikle Kıymetli Anneciğime ve bavulunu perşembe günü anlattığım Babacığıma çok teşekkür ederim. Sonra boşandığım eşime, en azından boşanmadan önce desteğini hiç esirgemediği için, zaten ben ondan boşandıktan sonra sadece iki kitap yazdım, hatta kendisi şu an kızımla birlikte bu şehirde ve alışveriş yapıyorlar, teşekkür ederim. Sonra eksik kalmasın diye, pek bir desteği olmasa da kızıma da çok teşekkür ederim.

Sonra bu kadar yakınımda olmayan ama dualarını (Allah kabul etsin) hiç esirgemeyen kıymetli dayım Mehmet'e, onun ikinci eşi Dürdane'ye , çünkü birincisi ben çok küçükken öldüğü için tanıma fırsatım olmadı, bir de bizim sülalede ilişkiler pek sıkı değildir, zaten dayım da kitaplarım iyi satmaya başladıktan sonra bana dayı gibi davranmaya başladı, teşekkürlerimi sunarım.

Sonra bana Afyon'dan sucuk gönderen Annemin eski arkadaşı Güldane Teyze ve uçak rezervasyonlarında bana öncelik tanıyan Mustafa Amca'ya teşekkür ederim. Sonra bakkalından bana günlük gıdalar getiren Sacit Amcaya, her ne kadar yürüdüğü yolun parasını da kat kat alsa da, teşekkürler... Bu liste çok uzun, ben sizi sıkmayayım şimdi. O yüzden adını hatırlamadığım ama benim bu günlere ulaşmamda bir damla kadar da olsa katkısı bulunan herkese sonsuz teşekkülerimi sunarım.

Beni siz yarattınız, ben halkın değil, bütün dünyanın malıyım. Çünkü beni herkes okuyor, ben bundan böyle küresel bir faktörüm. Sonsuz teşekkürler. Ağlamak istiyorum; hüngür, hıçkır; alkışlar, alkışlar...""

İşte sevgili dostlar, yapılması gereken konuşma tam anlamıyla buydu... Takdir sizin... Mutlu kalın...

 
Toplam blog
: 19
: 1888
Kayıt tarihi
: 10.11.06
 
 

Tutunamayan hayvanı (disconnectus erectus), yorgun bürokrat, depolitize birey, sosyal medya gözle..