Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '12

 
Kategori
Tarih
 

Osmanlı Devletinin sömürgeleşmesi - 2 – II. Abdülhamit ve İstibdada giden yol

Osmanlı Devletinin sömürgeleşmesi - 2 – II. Abdülhamit ve İstibdada giden yol
 

II. Abdülhamit


23 Aralık 1876’da, Meşrutiyet ilan edildiğinde, ülkede yaşayan azınlıkların haklarını aramak üzere Avrupa ülkeleri ile bir konferans toplanmıştı. Onlar da anayasanın ve parlamento düzeninin ilanını istiyordu. Balkan ülkeleriyle savaş sürüyordu. Bunlar kâğıt üzerinde Osmanlı devletinin parçalarıydı. Meşrutiyetin ilanı belki isyanlara engel olacaktı.

O gece fener alayları düzenlendi. Halk “Padişahım çok yaşa… Yaşasın Kanun-u Esasi” diye bağırarak gösteriler yaptı.  Mithat Paşa memnundu. Onun bir yazısından bir bölüm:

“Dehşetli depremlerden, mahvolma ve yıkılma derecesine gelmiş devlet yapısını artık onarmak mümkün olacak.”

Ancak II. Abdülhamit’in hesapları başkaydı. Tahta geçene kadar meşrutiyetçilerin yüzüne gülmüştü. Padişah olduktan sonra hemen harekete geçti ve meşrutiyeti hazırlayan kadroyu dağıtmaya başladı. Meclis toplanmadan önce, Ziya Paşayı Suriye valiliğine, Namık Kemal’i Erzurum valiliğine gönderdi. Mithat Paşanın da işlerini yapmasını zorlaştırıyordu. Mithat Paşa da ‘padişahtır, sultandır,’ demeyip çekişerek hakkını arıyordu.

Sanki bugün yazılmış gibi canlı olan, Ocak 1877’de Mithat Paşa’nın II. Abdülhamit’e yazdığı mektuptan bir parça:

“Meşrutiyeti getirmekle ilan etmekteki amacımız, İstibdadı kaldırarak zat-ı şahanelerini görevlerinizde uyarmak ve devlet vekillerinin görevlerini tayin ederek, milletimiz arasında tam eşitliği sağlayıp, elbirliğiyle ve gerçekten ülkenin ıslahına çalışmaktır.

Öncelikle, size ait hükümdarlık görevlerini kesinlikle bilmelisiniz. Çünkü, bütün hareketlerinizden millet önünde sorumlu olacaksınız. Bunun için, devletin vekilleri ve memurları, görevlerin uygulanmasından emin olmalıdırlar ki, dört yüz yıldan beri milletimizi aşağılığa alıştırıp, geriliğe ve çöküntüye sevk eden dalkavukluktan yakamızı sıyıralım…” (Makedonya’dan Orta Asya’ya, Enver Paşa, Şevket Süreyya Aydemir, Cilt I, s.53)

(Mektup daha uzundur. Aslını görmek isteyenler kaynağına bakabilirler. Orada da ana kaynak gösterilmektedir) Bunlar bir sultana, bir diktatöre söylemek için cesaret isteyen ağır fakat doğru sözlerdir.

Meşrutiyetin ilanından 43 gün sonra Abdülhamit Mithat Paşa’yı görevden aldı. Anayasaya kendi koydurduğu 113. maddeye dayanarak onu aynı gün (5 Şubat 1877) sınır dışı etti. Ailesini görmesine ve vedalaşmasına bile izin verilmedi. Mithat Paşa Balkan ülkeleri ile barışı sağlamak üzereydi ama o sınır dışı edilince bunlar kesildi. İsyanlar yeniden alevlendi. Mithat Paşa günümüzün liberalleri gibiydi. Milliyetçiliğe karşıydı. Osmanlının birleştiriciliği üzerine çalışıyordu. Ama gayretli ve sözünü sakınmayan bir kişi olması II. Abdülhamit’in tedirgin olmasına ve ondan çekinmesine yetti. Çünkü günün birinde Abdülaziz’in başına gelenler onun da başına gelebilirdi.

II. Abdülhamit tedbirlerini aldıktan sonra meclisin açılmasına itiraz etmedi. Ülkenin her yerinden gelen yerel halkın önde gelen kişileri İstanbul’da toplandılar (Bizim bugün anladığımız anlamda bir seçim olmadı ama hiç olmamasından iyiydi). İçlerinde Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, Arnavutlar, Sırplar vs. vardı. Şevkle ve Osmanlılık düşüncesi ile çalışmaya başladılar. Mecliste 180 İslam ve 60 Hıristiyan temsilci vardı. Türkçe resmi dildi ve Türkçe bilmeyen temsilci olamıyordu. İlk meclis 19 Mart 1877’de Dolmabahçe Sarayının büyük salonunda törenle açıldı.

Bundan 35 gün sonra, 23 nisan 1877’de Rusya Osmanlı Devletine savaş ilan etti ve Gazi Osman Paşa’nın Plevne’de savaştığı ünlü ’93 Harbi başladı. Ruslar Eflak ve Buğdan’ı (bugünkü Romanya, kâğıt üzerinde Osmanlı toprağıydı) geçerek Tuna’ya doğru ilerlediler. Meclis, Rusların savaş ilanını ve sınırları geçtiğini 2 gün sonra öğrendi.

11 ayda Ruslar Baserabya’dan Ayastefanos’a (bugünkü Yeşilköy) geldiler. Ama Osmanlılardan değil, İngilizlerden ve Fransızlardan çekindikleri için İstanbul’a girmediler. Girselerdi belki bu Osmanlı Devletinin sonu olacaktı.

27 Ocak 1878’de Edirne’de ateşkes imzalandıktan sonra antlaşma için masaya oturacak paşalara II. Abdülhamit “Her ne teklif ederlerse kabul edin,” dedi. (Makedonya’dan Orta Asya’ya, Enver Paşa, Şevket Süreyya Aydemir, Remzi Kitabevi, s.81) 2 Şubat 1878 Ayastefanos antlaşması (ateşkesle arada 1 hafta yoktur) ile Balkanlarda ve Kafkaslarda büyük toprak kayıpları oldu.

Padişaha olağanüstü durumlarda meclisi dağıtma hakkı verilmişti, ama bir şartla: Daha sonra yeniden toplamak üzere. Padişah bu hakka dayanarak, savaşın bitmesinden 17, Ayastefanos Antlaşmasından 11 gün sonra, 13 Şubat 1878 tarihinde meclisi süresiz olarak kapattı. I. Meşrutiyet’in ömrü yalnızca 1 yıl, 1 ay ve 21 gün sürdü.  1908’e kadar, 31 yıl, bir daha toplamadı (Bu süre boyunca Yeni Osmanlılar yalnızca yeni meclisin açılması için çaba harcadılar. Yoksa düzeni değiştirmek, Cumhuriyet ilan etmek  gibi bir amaçları yoktu). Meclis kapatılmamış olsaydı İngilizlerin ve diğer Avrupa devletlerinin yüzyıllar önce yönetimde attıkları adımları biz de 31 yıl kadar önce atacaktık. Belki demokrasimiz bugün olduğundan daha iyi ve gelişmiş olacaktı. Dünya devletlerinden geri kalmayacaktık.

Meclisin kapatılması ile Osmanlı devletinde padişahın mutlak egemenliğine dayanan ve ondan başka hiç kimsenin söz hakkı olmayan baskı dönemi, bilinen adıyla İstibdat Dönemi başladı.

İstibdat Dönemi Türkiye'yi geçirdiği süreden çok daha geriye götürdü.

Devam edecek (umarım).

 

 
Toplam blog
: 153
: 18932
Kayıt tarihi
: 27.09.09
 
 

Antakya 1955 Doğumluyum. O.D.T.Ü. Mimarlık Fakültesi 1982 Mezunuyum. O zamandan beri firmalarda m..