Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Nisan '17

 
Kategori
Güncel
 

Öyle bir geçer ki zaman...

ZAMAN, herkes için önemli bir kavramdır...

Zamanın herkes için, mutlaka bir anlamı ve değeri vardır...

Zaman, kimisi için çok uzun diye adlandırılan bir süreci kapsar...

Zaman, kimisi için şıpından geçiverdi diye adlandırılan süreci kapsar...

Zaman, kimisi için nakittir...

Zaman, kimisi için doldurulması gereken “zorunluluktur” ...

Zaman, kimisi için ahh ahh nerede o eski zamanlar, denilen geçmişe duyulan özlemdir...

ZAMAN, aslında bilinçli herkes için, değeri ölçülemeyen en büyük zenginliktir...

ZAMAN dedik de...

Şu içinden geçtiğimiz süreçlerde, zaman mefhumu, sanırım en çok siyasetçiler açısından “en fazla” ehemmiyet arz eden unsurdur...

Gerçi, dediğim gibi, zaman kavramının, herkes için mutlaka bir yeri ve ona göre de yaşamında belirleyiciliği vardır...

Seçimler yaklaşırken, siyasetçiler açısından zaman, “su gibi” akıp gidivermektedir...

Siyasetini anlatma, yapacaklarını empoze etme hengamesi içinde bir o yana, bir bu yana mobilize olurken, zaman da akıp gider...

Zaman, hatta yeterli gelmez, siyasetçisine ve teşkilat ekiplerine...

Sabah, öğle, akşam, dakika gibi geçiverir...

Ya vatandaş ve halk için?..

Sınırlandırılmış zaman dilimi içinde, anlatmak ve dile getirmek istediği ne var ne yok, sınırlandırılmış zaman içersinde zikretmek durumundadır...

Zamanın kullanımı, her zamankinden daha önemlidir, böyle hayhuyu çok fazla olan süreçlerde...

Her şey programatik bir biçimde gerçekleştirilir...

Şu zaman diliminde falanca filanca yerde...

Şu zaman diliminde şu tv programında bu tv programında...

Siyaset; bir yarıştır, bir oyundur...

Zamanla da yarışılır...

Siyasetçi rakipleriyle yarışırken...

Zamanla da yarışmak durumundadır...

Bu arada “zaman yönetimi” olgusu ile karşılaşılmak durumunda kalınabilir(!)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitinglerini takip edenler, şu sözlerini çok defa işitmiştir, Sayın Kılıçdaroğlunun;

“Ben günde 16 saat çalışıyorum...  Sizden bir isteğim var… Çok değil, günde sadece 10 dakikanızı CHP’sini anlatmaya ayırınız… Çevrenizde, kahvehanede tanıdık-tanımadıklarınıza 10 dakika partimizin değiştiğini anlatın, şimdi başka deyin...”

Hemen hemen yukarıdaki gibidir, Sayın Kılıçdaroğlunun, “zaman” odaklı bakış açısı...

Aşağıya, sizlerle bir hususu paylaşmak maksadıyla bir alıntı yapacağım.

Sabah gazetesinin “İŞTE İNSAN” insan kaynakları ilavesinde köşe yazan Sayın BURÇAK GÜVEN, (29.05.2011) tarihli yazısının bir bölümünde şöyle diyordu:

“ (. . .) Bu ay yayınlanan ve Harvard Business School tarafından yapılan bir araştırmayla Avrupa’nın en büyük şirketlerinin patronlarının ve CEO’larının zamanlarını nasıl yönettiklerine bakılmış. Sekreterlerin, bir haftalık çalışma diliminde patronlarının tüm aktivitelerini not almasının istendiği araştırma sonuçları oldukça ilginç. Ortalama bir Avrupalı patron/CEO haftada 48 saat çalışıyor. Daha gayretli olanlar için 20 saat daha ekleniyor buna. Daha çok çalışan patronun şirketi, daha başarılı oluyor. Yani patron ne kadar uzun çalışırsa şirket o kadar başarılı oluyor. Bunun nedeninin, uzun saatler çalışan patronların kendi çalışanlarıyla da daha fazla vakit geçirmesi olduğu sanılıyor. Nispeten daha tembel olan patron ve CEO’larsa vakitlerinin önemli bir kısmını şirket dışından insanlarla birebir toplantılar yaparak geçiriyor. (. . .)”

Dediğim gibi, zaman...

Gerçekten de zaman mefhumu, bizim içinde çok belirleyici olacak, gelecek “zamanlarda”... Özellikle, 12 Haziran akşamı ve ertesindeki gün 13 Haziran'da, zaman, çok önemli bir faktör olacak...

Sayın Kılıçdaroğlu, tüm iyi niyetiyle, çalışkanlığıyla, sabrı ile günde 16 saat çalıştığını ifade ediyor...

Keza, hiç kuşku yok ki, başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, en az Sayın Kılıçdaroğlu kadar çalışıyor, seçimler için mesai sarf ediyordur...

Bu arada “zaman yönetimi” de bu debdebeli dönemde, ön plana çıkacaktır. Zamanın nasıl yönetildiği, geçmişten bu zamana kadar, seçim döneminin sonucunda belirleyici olacaktır...

Ülkemizde, siyasi partilerimizin genel başkanları, o partinin “patronu”, bir nevi “CEO”su, “lideri”, tek yönlendiricisi gibidir...

“Zaman yönetiminin” kim tarafından çok daha iyi yönetildiği, kullanıldığı, planlanıp, programlanan şablona uydurulduğunu da, yine “zaman” belirleyecek ya da gösterecek...

NOT: Bu makaleyi, 2011 yılında "genel seçimler" için yazmıştım... Güncel değildir. Fakat, genel seçimler yerine "Referandum" diye okuma yapılırsa, o zamandan bu zaman pek bir şeyin değişmediği görülecektir.

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..