Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Özgüven bazen şişen bazen inen ama hiç patlamayan bir balondur

Özgüven bazen şişen bazen inen ama hiç patlamayan bir balondur
 

Çocukları seyredin bir; onları birkaç dakika izleyin. Büyüyünce nasıl bir ruh halinde olacaklarını anlarsınız. Geçenlerde Yüksel Caddesi'nde Korolar Şenliği vardı. Yirmiden fazla çocuk...Kimi korkarak söylüyor şarkıyı, gözleri koro şefinde; yanlış yapmaktan ödleri kopuyor. Kimi almış başını gidiyor. Şarkıdan geri kalması umrunda değil. Gürül gürül akıyor.

Özgüven, insanın kendini olumlu veya olumsuz anlamda fark etmesiyle ortaya çıkan bir duygudur. Herhangi bir problemi tek başınıza aşabildiğinizi gördüğünüzde ya da toplum tarafından ödüllendirilen bir eylem gerçekleştirdiğinizde özgüven balonu şişer; sizi diğer insanların üstüne çıkarır. Kendinizi onlardan daha üstün görebilirsiniz. Bunun tersi bir durum söz konusu olduğunda özgüven balonu iner iner, büzüşür. Hatta bazen balonluktan çıkar garip bir şey olur.

Bu iniş çıkışları çocukluktan itibaren görebiliriz. Özgüven bunalımının en yoğun olduğu dönem ise ergenliktir. Yedinci sınıfa gidiyordum (eski adıyla orta iki) beden eğitimi dersinde , hoşlandığım kızlardan biri :" Mustafa, senin göğüslerin benimkinden büyük." dedi. Bütün enerjim söndü, kalakaldım. Henüz keşfetmeye başladığım cinselliğim allak bullak oldu. Tam bir yıl göğsümü örtecek parkalarla dolaştım. Balon söndü. Bu duygumu yenmem için mahalledeki kızlardan birinin bana aşık olmasını beklemem gerekti ki bu tam bir yıl sonra oldu. Balon şişti.

İlkokulun birinci sınıfını köyümüzde okumuştum. Bir yıllık süreçte köyümüzdeki yerel sözcükleri dağarcığıma katmıştım. İkinci sınıfı okumak için Ankara'ya geldiğimde sınıftaki arkadaşlardan farklı bir dil kullandığımın ayrımına vardım. Kısa sürede açığı kapatmaya çalıştım; lakin öğretmenimiz bir gün münazara yaptırdı. Bizim grubun sözcüsü bendim. Başlangıçta her şey iyi gidiyordu. Verdiğim örnekler herkes tarafından beğeniliyordu; ama bir yerde "hareket etmek sözünü kullanmam gerekti. Ben bu sözün yerel dilde kullanılan "ığranmak " biçimini biliyordum. Ikındım sıkındım; bir türlü hareket etmek sözünü hatırlayamadım. "Iğrandı" dedim. Başta öğretmenimiz olmak üzere bütün arkadaşlarım bana bakıp gülmeye başladı. Balon söndü. O günden sonra toplum karşısında konuşmadım, hep kaçtım konuşmaktan. Belki de yazıya meyletmem bundandı.

Mahallede küçük bir bakkalımız vardı; bakkalın muhasebe, vergi vs. işlerini babam bana yaptırırdı. Henüz on yaşımdaydım. Bir gün vergi dairesindeki memur beni kovdu. Eksik evraklar vermış; ağlaya ağlaya çıktım; çünkü o işi yapamazsam babamın gözünden düşecek, onun güvenini kaybedecektim. Babamın güvenini kaybetmem beni yalnızlaştıracaktı; çünkü bebeklikten itibaren çocuklular mamayla ödüllendirilir, anne veya babanın dediğini yapmazsanız, mama hakkınızı kaybedebilirsiniz, kendinizi güvensiz bir ortamda hissedersiniz. Memur beni kovuncaya kadar balon kocamandı. Bu işleri tek başıma halledebildiğim için arkadaşlarım arasında fiyakam vardı. Kovulunca balon söndü. Resmi daire kompleksimi hala yenebilmiş değilim.

Öğretmenliğe başlayacağım günün gecesi sabaha kadar uyuyamadım ya yanlış bir şey anlatırsam korkusuyla geçti gecem...Sabah derse girince ellerim titredi, dizlerimin bağı çözüldü; ama birden şöyle düşündüm: Ben bu işin eğitimini almıştım, bilgi bakımından onlardan üstündüm. İlk dersimde her şeyi öğretmek zorunda değildim. Çocuklarla sohbet etmeye, onları konuşturmaya çalıştım. Bu hep nutuk dinlemekten bıkmış öğrencilerin hoşuna gitti. Onlara benim yanlışlarımı bulurlarsa çikolata alacağımı söyledim; bu oyun onların ilgisini çekti. Yanlış yapmakltan korkmuyordum artık. Nitekim sonraki derslerimde onlarla çok iyi iletişim kurdum. Kendimi fark ettim. Benim verdiğim örnekler can alıcıydı. Onların sevdiği şarkı sözlerindeki söz sanatlarını bulduruyor, sözcüklerin kazandığı yeni anlamları tartıştırıyordum. Hatta işi abartıp deyimleri sessiz sinemayla anlatmaya başladım. Kendimi fark etmiştim. Balon öyle bir şişmişti ki patlamasından korkmaya başlamıştım;ama patlamadı.

Kendimi birdenbire öğretmenlerin kralı olarak görmeye başlamıştım. Türkiye genelinde uygulanacak bir sınav hazırlamıştık. Bütün hünerimi göstermeliydim, ilginç sorular hazırladım; ama balonum öylesine şişmişti ki başka bir arkadaşıma kontrol ettirmedim. Diğer illerdeki dershanelerden telefonlar yağmaya başlamıştı: " 27. ve 35. sorular yanlış." Sorulara tekrar baktığımda onların haklı olduğunu gördüm. Balon sönmüştü. Bu olaydan sonra yazdığım her soruyu mutlaka başkasına kontrol ettirdim.

Yaşamımdan kısa kesitler aktararak özgüvenimi nasıl kazandığımı, nasıl kaybettiğimi örneklemeye çalıştım. Buna benzer örnekleri mutlaka sizler de yaşamışsınızdır.

Özgüvenimizi kaybetmemize yol açan en önemli faktörlerden biri de kuşkucu kişiliğimizdir. Kuşkucu kişiliğimiz bazen sadece balonun inmesine neden olmaz, balonu patlatır. Bu tehlikeli durumlara yol açar. Sevgilisinin kendini aldattığından kuşkulanan biri bir hafiye gibi onu kontrol altına alır. Sevgilisinin cep telefonunu karıştırır, maillerine bakar vs. Bunları yaptıkça kendisinin borsada değer kaybeden bir hisse senedi olduğu zannına kapılır.Kuşkunun yol açtığı her kontrol eylemi, özgüven balonuna saplanan bir iğnedir. Ne yazık ki bunu çözmek çok zordur. Bu da başka bir yazının konusudur.
 
Toplam blog
: 114
: 1620
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

1964'te Ankara'da doğdum. Meslek lisesinin elektrik bölümünü bitirip fabrikada ve şantiyede çalıştım..