Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Aralık '08

 
Kategori
Güncel
 

Özür' lü bir öykü

Özür' lü bir öykü
 

Yüzyıllar önce baharat peşinde başlayan keşifler çağının kahramanlık öyküleri, bu gün ne yazık ki Sudan'da, Irak’ta ve dünyanın pek çok coğrafyasında enerji kaynaklarını ele geçirmek adına bir utanç öyküsü olarak devam etmektedir.

"Beyazlar geldiğinde onların elinde İncil, bizimse topraklarımız vardı. Zamanla bize gözlerimizi kapatarak dua etmesini öğrettiler. Bir süre sonra gözlerimi açtığımızda baktık ki; İncil bizim elimizdeydi, topraklarımızsa beyazların olmuştu." diyen Kenya'nın kurucu başkanı günümüzde geçerliliğini koruyan çok önemli bir saptamada bulunuyor.

Tarih düz bir çizgi üzerinde yürümez; genişleyen halkalar halinde daireler çizerek ilerler.
İnsanlık tarihi kahramanlık ve utancın iç içe geçtiği öykülerle doludur.

Bu öykülerin en çarpıcılarından birisi Sunay Akın’ın Beyaz Adam dizeleri; bir diğeri ise dünyanın gidişatını geri dönülemeyecek biçimde değiştiren Macellan’ın öyküsüdür.

***


Beyaz adam küçücüktü ilk geldiğinde.
Ve oturmaktan bütün kemikleri sızlıyordu büyük teknesinde

Beyaz adam Kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip
Topraklarına uzandığında büyüdü bulutlar arasında
Barış içinde yaşayan Manitu yerine tapmamızı istediği de
İşkence görüp çarmıha gerilen bir ölüydü

Beyaz adam özgürlük adına
Dev bir kadın heykeli dikti doğu denizinin kıyısına
ve her gece altında dans ettiğimiz yıldızları
Bayrak diye tutsak etti bir bez parçasına

Beyaz adam özgürlük gibi adaleti de
Bir kadın heykeliyle simgeledi
Ama elinde terazi tutan zavallı kadın
gözleri bağlı olduğu için
kendisine tecavüz edenin
kim olduğunu göremedi...

***

Güney Amerika'ya yaptığı konforlu bir yolculuk sırasında dünyanın çevresini ilk defa dolaşan denizcilerle tanışan Avusturyalı yazar Stefan Zweig yüz yıllar önce çok zor koşullarda keşif yolculuğuna çıkan bu insanları düşünerek bir utanç duygusuna kapılır. Kapıldığı mahcubiyet ve vicdani rahatsızlık ‘kahramanlık çağlarında duygusallığa yer yoktu’ diyen bu çağdaş yazarı karanlık denizlerde ki bu meçhul insanların yüzüne, okurların görebilmesi için fener tutmaya ve ‘Fernao de Magalhais’ın yaşam romanını yazmaya sürükler.

"1517 yılında Sevilla'dan beş küçük tekneyle dünyanın en maceralı deniz yolculuğuna yelken açan 265 adamdan yalnızca 18'i geri dönmeyi başarabilir. Yaklaşık iki yıl süren zorlu yolculuktan sonra yola çıktığı limana geri dönen geminin direğinde asılı duran bayrak, her şeye rağmen zaferi simgelemektedir. "Victoria”

Sömürgecilerin o gün Sevilla’da Victoria diye coşkuyla zafer çığlıkları attıran şey, gemi ambarlarını tıka basa dolduran baharattı. Keşifler döneminin en stratejik ürünü.

Sömürgeciler bu gün de aynı coşkuyu sürdürüyor.

Ama bu sefer baharat için değil.

***

Zenginlik hırsı baharat dışında yeni ihtiyaçlar doğurdu: Petrol gibi, enerji gibi..
Zafer dışında yeni değerler de gelişti: Uygarlık gibi, demokrasi ve özgürlük gibi..

Ama atılan çığlıkların coşkusunda hiçbir değişiklik olmadı.

Amerika’nın beyaz adam tarafından istila edilerek milyonlarca yerlinin o güne dek hiç karşılaşmadıkları tüfeklerle, kılıçlarla ya da mikroplarla katledilmesi basit bir vahşet değildi elbette. Asil bir nedeni vardı: Oradaki altın, elmas gibi değerli madenlerle el konularak özgürlükler ülkesi inşa ediliyordu. Sömürgeciler katlettikleri yerli halktan vahşiler diye bahsediyor, özgürlük ve uygarlık çığlıkları atıyordu.

Alman sermayesini daha güçlü kılmak ve emperyalist hegemonya yarışında bayrağı ele geçirmek uğruna gerçekleştirilen soykırımda, Naziler milyonlarca Yahudi, çingene, komünist ve homoseksüeli gaz odalarına gönderirken yükselen çığlık bu sefer saflık, mükemmeliyetçilik ve üstün nesil olarak yankılanıyordu.

Bugün Darfur’da, Irak’ta petrol için katledilen yüz binlerce masum çocuğun feryadı 'sizin için getiriyoruz' dedikleri, özgürlük, barış ve demokrasi çığlıkları ile bastırılmaktadır.

Dünyanın pek çok coğrafyasında, Ruanda’da, Cezayir’de, Afganistan’da, parçalanan Yugoslavya’da yaşanan ve yaşanmaya devam eden pek çok öykü vardır. Kahramanlık ve utancın iç içe geçtiği bu öykülerde yaşanan insanlık dramı emperyalizmin coşku çığlıkları ile maskelenmeye çalışılır.

***

Evrimin ilk aşamasında Australopithecus baş kaldırarak önce dik bir duruş sergilemiş ve homo erectus olabilmiştir. Sevgi ve kahramanlık, barış ve kardeşlik, demokrasi ve özgürlük, adalet ve eşitlik kavramlarını geliştirdikten sonra ise ancak akıl insanı, düşünen insan (homo sapiens) olabilmiştir.

Eğer adalet gibi, özgürlük gibi kavramlar sömürgecilerin ağzından çıkıyorsa günümüz dünyasında tek bir doğru karşılığı olabilir: UTANÇ, insanlık utancı.

Stefan Zweig Macellan Romanında, okurları için karanlık denizlerde ki bu meçhul insanların yüzüne fener tutmuştur. Aslında yapmak istediği şey bu yüzlerden yansıyan ışığın emperyalizmin utanç veren karanlık yüzünü açığa çıkarmaktan başka bir şey değildir.

İnsanlık adına duyduğu utanç ve vicdani rahatsızlık; bunun sonucu olarak ortaya koyduğu tavır ve çaba Zweig’ı çağının aydını yapmaktadır.

Zweig bir aydın olarak kendi çağının tanığıdır. Kendi çağında iktidarda olanlar zafer, özgürlük, üstün nesil, barış nidaları atarken o bu nidaların arkasında ki utancı vicdanı ile duyumsamış, tarihe de göz atarak bu durumu teşhis etmiş ve cesurca dile getirmiştir.

***

“1517 yılında yerli halkların maruz kaldığı felaket ve kıyımlara duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma yerli kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum." demekle yetinseydi bu söylem Zweig’ı bir aydın yapmaz, tam tersine daha önce ki yapıtlarıyla insanları peşinden sürükleyebilen bu yazarı tarihin insanlığa ihanet sayfalarında -gerçekleri maskelemek suçu ile- bir haini olarak kayıtlara geçirirdi. "

"1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük Felaket'e duyarsız kalınmasını, bunun inkâr edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum." demekle aydın olunmuyor.

Bu söylem Anadolu’da yaşanan dramın arka planını saklıyor, çarpıtıyor, bu haliyle esasen kıyıma yol açan güçlerin ekmeğine yağ sürüyor ve bundan sonra ki icraatlarının kolaylaştırılmasına hizmet ediyor. Kampanyaya imza atmayanları ise duyarsızlıkla, inkarcılıkla, vicdansızlıkla itham ediyor. Onları adalete ve kardeşliğe inanmayan, duyguları olmayan, başkalarının yaşadığı acılardan haz alan birey ve toplum kalıbına hapsetmekle tehdit ediyor. Bunu da çok masumane ve demokratik bir şekilde ifade ediyor: İsteyen imza atar istemeyen atmaz.

Oysa tarihsel gerçekler Fransa, İngiltere, Rusya, ABD gibi emperyalist ülkelerin işgal planlarından önce Anadolu insanın tüm kültürel, etnik ve folklorik zenginlikleri ile barış, dostluk ve kardeşlik içerisinde yaşayacak hoşgörü ve erdeme sahip olduğunu, daha sonra bu sömürgeci güçlerin kendi istila ve işgallerini kolaylaştırmak için başlattıkları ve teşvik ettikleri kışkırtma ve çatışma sonucunda her iki toplumda derin acılar çektiğini anlatıyor; bu acıların kaynağını sömürgecilerin gizli emellerinde aramak gerektiğine işaret ediyor.

Bu haliyle özür diliyoruz kampanyası masumiyet ve temizlik maskesine bürünmüş bir utanç öyküsüdür.

Anadolu topraklarında aslan avına çıkmış avcılar tarafından peşlerinden koşan uşaklara yazdırılmıştır.

Emperyalizmin sözlüğünde aydın yoktur. Uşak vardır.
Günümüzün eli kalem tutan uşakları emperyalist bir pazarlama tekniği ile aydın diye yutturulur.
Emperyalizmin sözlüğünde hırsızlık vardır, liberty diye özgürlük diye tedavülde tutulur.
Emperyalizmin sözlüğünde vahşet vardır, uygarlık diye maskelenir.
Emperyalizmin sözlüğünde kalleşlik vardır, kardeşlik diye telaffuz edilir.
İnandırıcı olsun diye de sözde tescilli sosyalistlere söyletilir.

Kısacası insanlık tarihi iç içe geçmiş utanç ve kahramanlık öyküleri ile örülmüştür.
Bu öykülerde Beyaz Adamın sözleri de, uşağının özrü de sahtedir. Sadece çekilen acı gerçektir.

Aslanlar kendi öykülerini yazmadıkça, avcıların anlattıkları hikayeleri dinlemek zorunda kalacağız.

 
Toplam blog
: 12
: 1336
Kayıt tarihi
: 14.11.08
 
 

İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'ni bitirdim. Halen Çocuk Cerrahisi Uzmanı olarak çalışıyorum. Evliy..