Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '07

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Pasaport, seyahat romanıdır...

Pasaport, seyahat romanıdır...
 

’Pasaport, en güzel seyahat romanıdır’derler. Karıştır ha karıştır.

Rengarenk renkli damgalar, sayfaların arasındadır. Ne yaptığın, ne ettiğin, nerelere gittiğin çıkar karşınıza. Çevir de çevir, oku!

İzmir’ de bir Pasaport İskelesi var. Cıvıl cıvılmış eskiden. Şimdi de öyle ya! Osmanlıdan, Yunan işgaline kadar geçen zamanda bu iskele, kafi gelmeyince, Alsancak Limanı yapılmış. Şimdi körfez yolcularının durağı olmuş burası. Aynı isimle anılıyor: ’’ Pasaport İskelesi ’’

Konakla, Cumhuriyet Meydanı arasında kalan rıhtım burası. Alsancak' a kadar kordon boyu, barların, pavyonların, revü kızlarının ‘Fink’ attığı yerler sıralanırmış buralarda. Yunanlıların denize döküldüğü tarihi bir yer aynı zamanda. Rıhtımın karşısında sıraya kahvehane ve nargileciler var. Şimdilerde sabah kahvaltılarını bu iskele üzerindeki masalarda yapıyor halkımız. İftarlarını da burada açıyorlar. Kenarından da ana yol geçiyor.

Belediye, bu iskeleye sabit iskemle ve sehpa koymuş. Gelen geçen dinlensin, ortalığı seyretsin diye. Bir nevi ‘Seyir terası’ yani. Çaycılar da masa ilave etmişler. Belediye kızmış. ’’ Burası seyir yeri. Siz ticaret yapıyorsunuz ’’ demiş ve çaycıların masalarını kaldırtmış . Ne demek ‘’ Ticaret yapıyorsunuz? ! ’’ Yapacaklar elbet! Daha önce yaptıkları gibi. Olmadıysa, kendisi açsın çayhane, halka ucuz hizmet etsin o zaman. Eminim ki, aynı belediye, Karşıyaka’ daki ‘’Dante’’ de olduğu gibi, birayı da fahiş fiyatla satar mı, satar! İyi mi? ! Millet, yine de buraya geliyor. Eğilip bükülüp sehpalardan kahvaltılarını yapıyorlar. Çaycılar, daha önceden bu işi, dükkanları önünde zaten yapıyorlardı. Bu yaratılan sıkıntıyı pek anlayamadık. Bildiğimiz, belediye halkın refahını ister. Hizmet için paralanır. Demeğe getiriyor ki: ’ Karın doyurmayı bırak, seyre bak ’ . Çaycı, vatandaşa rahatlık sağlıyor. Belediye, vatandaşın rahatını bozuyor. Halbuki, çaycılar kadar olamıyor. Ört ki, ölem!

Bazı aklı evveller de halkın sevdiği ve evi gibi gördüğü bu teraslı şi rin yeri: ’Denizciliğimize gölge vuruyor’ diye temelli kaldırtmak, buraya gemi bağlatmak istemişti. Aldılar cevaplarını halkımızdan. Sus pus oldulardı. Sonradan bizim arkadaşlar araştırdılar ki, bunu isteyenin, denizcilikten anlayan kişi bile olmadığını ortaya çıkardılardı. Halka ‘Madik’ atılamayacağını, ’Oynanmayacağını’ anladılardı.

İstanbullu İzmirlilerden, buraya, kahvaltı için gelenler var. Nostaljiler yaşanıyor. Mis gibi iyot kokuyor deniz. Masalarda, susamlı kumru, içinde kaşar, domates, ucu kıvrık biber var. Bir yanda ‘''Boyyoz'' var.Yanında muhakkak lop yumurtası var. Karabiber ve tuzsuz olmaz.

Blogcu arkadaşlarımızdan Neşe Evrim, İzmir buluşmasında, feneri bu iskelede söndürmüşler ertesi sabah. Öyle yazıyor. Bu iskelede sabah beşte, ’’Tavşan kanı çay’’ ları yudumlamışlar. Neşe Evrim, burada da ‘’Evrim’’ yapmış, anlayacağınız. Ne var yani bunda? Beş çayına kalmışlar. Saatler sabahın beşini gösterirken amma?! İşte, İzmir farkı. Sabahın köründe çay var!

Burada ne oluyor? Tavşan kanı çay içiyorsunuz. Gelen geçenlere bakıyorsunuz. Vapurlar yanaşıyor yanı başınızdaki iskeleye. Burada arkadaş beklenir. Sevgili beklenir. Fener söndürücülerin uğrak yeridir.

Bir de ’’Kendinizi’’ beklersiniz. Bu sonuncusu nasıl oluyor? Anılarınızdan anlıyorsunuz.. Kötülerinin üzerine bir teneke gaz döküp, yakıyorsunuz.

Hayallerinizi bir ‘Kaçak’ yolcu gibi, kalkmakta olan bir gemiye bindirin. Tam karşınızda ‘Çatal Kaya Dağı' na, ateşli başını alev alev yaslamış bir güneş göreceksiniz. .Yanı başınızda da bir deniz feneri var, gözleri ile size gülümseyen. Şapırtılı denizi var az ötede. Rıhtımı ‘Öpücüklere’ boğan.

Güneş ufuktan kaybolurken, gelin buralara. ’’ Ey deniz fenerleri; ey deniz dibi cinleri, çığrışan martıların iniltisi, ey İzmir Körfezi ve Pasaport İskelesi.. Mazinin çarpıcı sesi, yesin onu ninesi, ninesi! ’’

Sevdiğiniz, ayrıldığınız, yeni peylediğiniz sevgileriniz için şiirler söyleyin. Şarkılar mırıldanın. Bütün bunlar, ’O’ na varacaklardır. Emin olun:

‘’Geceleri bir bulut görsen ağlamış, bulutlar da ağlar bilirsiniz. Sormayın O’ na bir şey. Bil ki, bulut olmuşum. Gönlüne yağmak istemişim. Çiğ çiğ yağmışsın avuçlarıma, iskelenin kenarında, güneş ha battı, ha batacak ’’ diyerek bir girişle başlayın isterseniz. Ve ‘Öksüz gözlerimdesin, unutma beni ' diyerek de bitirin serenadınızı...

Gelin siz de bu tahta iskeleye. Bir elinizde tavşan kanı çayınız ile. Dalıp gidin, eski günlerinize, diyerek devam edin isterseniz.

Yanı başınızda top gibi gürleyen bir sesle kendinize gelmeniz, işten bile değildir . Çaycının sesidir bu:

‘’Tazeleyelim beyler!..’’

Tazeleyelim! Burada bayat ne var ki zaten? Sadece mazinin kıvrımları var!



Resimler : ‘Objektifimizden

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..