Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Kasım '11

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Patlamaya hazır bomba gibiyiz

Patlamaya hazır bomba gibiyiz
 

Bu ne öfke, bu ne sinir… Toplum olarak ciddi anlamda öfke problemimiz var.  Sokaklar, evler, işyerleri her an kavgaya hazır sinir küpü haline gelmiş insanlarla dolu. Gazetelerden, sosyal ağlardan öfke fışkırıyor. Şu bizim blogda bile her an birbirine çatmaya hazır ne çok yazar var.

Çocuktan yetişkinine,  işadamından işçisine, öğrencisinden öğretmenine, doktorundan hastasına, sanatçısından siyasetçisine kadar, patlamaya hazır bomba gibi, sinirli, öfkeli, kavgalı, isyan halindeyiz.

Kavgacı olmak genlerimizde mi var ne? Neden bu kadar öfkeliyiz, anlayamadım gitti. Yaşanan her olumsuzluğu hemen kişiselleştirip, her an saldırıya geçmeye hazırız.   

İç dünyamızdaki  bunca öfke, bunca nefret,  kin ve kıskançlıkla yaşamaya da alışmışız üstelik. Bu anormal duygular normalimiz haline gelmiş, sessiz, sakin insanlara tuhaf yaratıklar gibi bakıyoruz. Hatta ruhu uyuşmuş diye bu tiplere de öfkeleniyoruz.   

Neden bu kadar öfkeliyiz diye hiç düşündünüz mü ya da kendinizi öfke konusunda tarttınız mı hiç?

Ben bugüne kadar hiç düşünmemiştim açıkçası. Öfkelendiğim zaman ‘aman sende bırak allahaşkına’ deyip “hiçlik” moduma dönüveriyorum, öfkeden uzaklaştım sanıyorum ama iki gün sonra tamamen bambaşka bir nedenden anlamsız yere yeniden öfke üretebiliyorum. Her zaman da hiçlik modunda kalmak mümkün olmuyor işte.

Bir kere kalabalık bir şehirde yaşayıp, sakin kalmak mümkün mü? Etrafımızda bir dolu aptalca yaşam şartları, dayatmalar var. Çok kalabalığız, her yerler insan kaynıyor, caddeler sokaklar sıkış tıkış dolu. Burun buruna yaşıyoruz, bunalıyoruz.

Yollar araçlarla dolu, trafik bir tıkandı mı başlıyoruz huysuzlanmaya. Trafik akmayınca yaşam da akmıyor sanki. Hele o korna sesleri. Bu kadar çok korna sesi hangi ülkede var allahaşkına.  Trafik düzeni başlı başına bir sorun, her yerden bir araç çıkıyor, öncelik daima arabaların, yaya olmak kadar büyük bir zulüm yok.

Her an bir yerlere yetişmek, bir şeyler yapmak zorundayız. Ne kadar uğraşsak da yaşamı yavaşlatamıyoruz. Sanki arkamızdan birileri boyna itekleyip duruyor.

Oturduğumuz evler başka bir alem, iki tane odayı bir salonu yanyana koyup, görsellikten uzak, ihtiyaca göre tasarlanmamış tek düze konutlarda oturuyoruz. İçindeki eşyalar bile tek düzen, var mı var diye yerleştirilmiş anlamsız eşyalarla dolu. Semtler de bir tuhaf, hepsi düzensizlikte birbirine benziyor. Yollar, sokaklar eğreti, kaldırımlar tuhaf, her yer çöp dolu, insanlar su birikintileri, çamurlarların üzerinden hoplaya zıplaya yürüyorlar.

Yan dairemizde kim oturuyor haberimiz yok. Benim karşı daireye birileri ta bir yıldan fazla oldu taşınalı, daha yüzlerini hiç görmedim.

Şu cep telefonları, akıllı telefonlar çıktı, insanlar da zıvanadan çıktı. Ne bulurlar bu kadar çok konuşacak, tuvaletini yaparken bile konuşuyorlar. Herkes, her yerde, her an telefonla konuşuyor. Çoğu boş konuşmalar, lak lak. Kimse birbirini dinlemiyor, her kes mütemadiyen konuşuyor.  

Medya da insanları her gün gerim gerim geriyor. Okumadan, izlemeden da olmuyor, öfke dolduruyorlar insanın içine.   

Öfkelenmek için binlerce neden var işte, öfkelenip öfkelenip hırsımızı birbirimizden çıkarıyoruz. O derece kavgacı bir toplum olduk ki hoşgörü sözleri felan kar etmiyor artık.

Algılarımız kas katı, insanlığımız kirlenmiş…her an her yerde öfke patlamaları yaşanıyor, cinnetler hayat söndürüyor ve yiten giden yaşamların zerre kadar değeri yok.

Toplumun  rehabilitasyona ihtiyacı varmış, kimin umurunda?

Diyorum ya insanın zerre kadar değeri yok bu memlekette, bu nereye kadar böyle gider, çaresi nedir, onu da bilmiyorum. 

 

 
Toplam blog
: 476
: 2331
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

Çok eskidendi ..