Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Şubat '14

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Peri Padişahının Kızı, Bu Sevgililer Gününde, Misafireten Yeryüzüne İndi !

Peri Padişahının Kızı, Bu Sevgililer  Gününde, Misafireten Yeryüzüne İndi !
 

 

 

Kalbimi  araladım, içine giresin, ısıtasın diye. Yaysın gönlümde, geren de sen inleten de. Bunu kaç defa söyledim anlamadın. Sahi, niye başını çevirdin?!
Gönül yayından boşandı ok. Bin ışık yılı mesafelere gider, nefes nefese. Ko gitsin, gittiğince, çağırma onu sen geriye.


Hayatta en tasasız olanı, Fenersiz Diyojen mi? Feneri de var mıydı elinde? Belki de yoktu!  Nereden nereye değil mi? Birbirimizi unuttuk, eskilere döndük yüzümüzü. Sahi ne demişti fenersiz Diyojen? “Parmağındaki ojen duruyor mu?"  dedi.. Yahut “Gölge etme, Devlet tahvili istemem mi” demişti
İyi ki bu günlerdeyiz sevgilim. O devirde kemer yerine uçkur varmış. Günlerini de, uçkurlarına attıkları düğümleri sayarak bilirlermiş.  Bekâret kemerini bilirlermiş. Şimdikiler gibi, emniyet kemeri nedir, bilmezlermiş. Her şey sadeymiş. Gördün mü bak! Devir ne kadar değişmiş nerelere gelinmiş. Bir sen değişmedin. Hep aynısın, hep aynı.


El ele; göz göze, sımsıkı, yanak yanağa, göbeği açık, oynak omuzlarla, şıpıdık terliklerle bir o yana, bir bu yana gezilmezmiş ortalıklarda.
Hem sevgililer günü de yokmuş bu günkü gibi. Sevgiler, sevgililer, büyük mağazaların reyonlarında, işportacının tezgahında sergilenmezmiş.


Ama masalımızda, Çarşıda, pazarda, kırda bayırda, “sevginin” okkası, “dirhem “ ile ölçülürmüş. En kıymetli şey de, bekaret kemerinin anahtarıymış. Sefere çıkan yiğit, o anahtarı koynunda taşırmış. Yeter ki kaybolmaya. Yiğidimiz sonra n’apar? Dönüşte evin kapısı açılır da, sahi kemerin  tokası n’olcek? Hı?!
Günümüzün sevgilileri, birbirlerini, “harç bitince, yapı paydos” usulü sever, biliriz. Hatta ve hatta, eşek eşeği bile ödünç kaşır, bunu da biliriz.


“A be, bu ne iştir?! / A be, Quo Va Dis?! /  İçinizi kimler böyle kirletmiş! / Alan da gaçan mı, ’ nah!’  diye diye / Geldik cancağızım, bu günlere.

Geçiniz efendim geçiniz / Bir üçgende olmasa Hipotenüs, dert mi?/
Kıyamet mi kopar?  / Çakırdikenli yollardan / Geçebildi mi Çakır’ın karısı ,/ Giymeseydi naylon çorap / Takılmasaydı!

Paralel icat oldu olalı, / Birileri götürdü malı, / Yamuklar ortada kaldı / Dediler “aaa cambaza bak” / Olmaz olsun böyle hak ! / Bizse, her şeylere müstehak / Kaymakamın karısı / Kaçtı gece yarısı / Pensilvanya'dan gelir sesi / Ah neremi neremi / Yesinler onu ninesi  / Ah seni seni...

Ben sana paralel / Sen bana paralel / Şinanay  yavrum şinanay /  Önümüz nasıl olsa bahar /  Çarşambayı sel aldı / Fıttırmağa az kaldı /  Paralellim, terelellim / Hadi adda’lara gidelim / Elemtere şiş / Kem gözlere şiş / Paraleller oldu mafiş
 
Kim icat etti, bu çarpım tablosunu? / Eskiden çarpım mı vardı?/  Eskiden  fikirler çarpışırdı / Şimdi balkabakları çarpışıyor / Çekirdekleri yere saçılıyor.
 
Şimdi masalcılık oynayalım, /  Karşılıklı bağdaşlar kuralım,  /  Cezveleri sürelim ocağa, /  Sokul, biraz daha yanıma.
/ Bir vaaarmış, bir yokmuş, / Bir şey; hem var, hem yok, olabilir mi? /
O da ayrı mesele tab
i.


O devirlerde, “Paphlagonia “ adında bir şehir varmış. Şimdilerde adına Bartın derlermiş. Masal bu ya, Peri Padişahının kızı, hep aşkı düşünürmüş.
O devirde ‘’Sevgililer günü’’ henüz icat edilmemişmiş. Kız, kendisine talip olanları sınarmış. Sevgili adaylarına haber salmış: ‘’Her kim şu gemiye korkmadan biner, karşı sahile salimen geçer, o yiğit de o zaman, aşkıma değer!’’ Zira, adayların bindiği o tekne yolun orta yerinde batarmış her seferinde. O devirlerde, Kocanaz Deresi, gürül gürül denize akarmış.


Nam salmış kızın gemisi, ’’Korku gemisi’’ ismini almış. Bir deli-dolu çıkmış ortaya: ‘’Korkmuyorum! Bu sefere hazırım! Kaderime de razıyım!’’ ‘’Bana, adıyla sanıyla Karadenizli Paphlagonia” derler. Bu şehre ismimi verdim ezelden.  Vazgeçemem güzelden!”


Irmağın tam orta yerinde, stop etmez mi tekne? Masal bu ya!  Eyvah ki, eyvah! Bizim âşık, sarkmış küpeşte’den. Bir de ne görsün?  Pervanesiyle oynarmış Peri kızı. “Var bir hinoğlu hinliği. Dur bakalım n’olacak”  derken, çekmiş kılıcı delikanlı. Aşağıdan bir çığlık. ’’Yapma dur!’’ tam da kılıç inecekken tepesine. Kılıç havada kalakalmış. “Sudaki yabancıyı” almışlar güverteye
 
Peruk çıkmış kafadan. / Böyle yaratmış Yaradan. / Ay parçası bir kızmış, / Pervaneyle oynayan. / Gözleri,  iri iri. / Peri Padişahının Kızı / Değil miymiş kendisi?  / Böyle denermiş  /  Eşinin sevgisini, / Ve de cesaretini.”

Ulaşmış gemi batmadan karşı sahile. Müjdeler olsun herkese. Diyar-ı  Paphlagonia’da, Cin tonikli, KDV si dahil.  “Paralel” suyuna” batırılmış, İrsaliyesi içinde kırk gün, kırk gece, bitirmişler işi. İşte bu da, aşk’ın başka bir türlü çeşidi. Böylelikle Peri Padişahının kızı, misafireten, bu sevgililer gününde, aramıza misafireten gelmiş oldu.
Aşk oku, gitti gider. Çağırmayalım geriye!
Ört ki, ölem!

 

 

 

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..