Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Ekim '07

 
Kategori
Mizah
 

Pilav yapmayın pilav, tutmaz Karadenizde(!)

Pilav yapmayın pilav, tutmaz Karadenizde(!)
 

Birilerine ithafen!

Ya kim demiş Karadeniz’de pilav tutmazmış? Arkadaşın evindeyiz, ben bilgisayarda vakit geçiriyorum, o da mutfakta iftar yemeğini hazırlıyor. Baktım yanıma geldi, yazıcıdan bir A4 kâğıdı çıkardı. Kendi kendime soruyorum: "Mutfakta A4 kâğıdı ne işe yarar?" İlk ihtimal beni korkuttu. Ya resmi yazıyla beni bakkala gönderirse! Allah’tan korktuğum başıma gelmedi. Ama merakımı yenemedim ve mutfağa doğru yol aldım. Bizim yazıcıda arkadaşlarıyla güzel güzel oturan A4 kâğıdı, meğer mutfakta pilav tenceresinin kapakla olan birlikteliğini ayırmak için yola çıkmış. Gazete bulamayan arkadaş, pilavı demlemek için A4 kâğıdı kullanmış. Neyse, geçelim efendim…

İlk pilav yaptığım zamanı hatırlıyorum. (aradan epey zaman geçtiği unutulmasın) Tarifi telefondan almıştım. Bir ölçek pirinç, iki ölçek su ve pilavı yaptım. Olmuş muydu? İtiraf ediyorum olmamıştı. Bir başkası yapsa, asla ikinci kaşığı almazdım. Kendime olan saygımdan dolayı pilavı zorla yemeye çalışıyordum. Yerken aklıma geldi: Annem pilav yapmadan önce pirinci yıkarmış. Ben de kendimi avutuyorum; “Sanki yıllardır lokantalarda yediğimiz pilavların pirinci yıkanıyor muydu?” Neyse bu paragrafı hepten geçelim efendim. Çünkü konumuzla hiç alakası yok, siz "pilav" deyince aklıma geldi. Tamam, siz bir şey demediniz ama diyenler var. Karadeniz’de plan mı yapılıyormuş ne? Neyse, geçelim efendim…

Karadenizli dolma yutmamış, yemezmiş. Kim demiş yemez. Hamsinin yerini tutamaz elbette ama karalâhana sarmasından sonra sıkça tükettiğimiz yemeklerden biri de dolmadır. Hatta kabak çiçeğine bile o malzemeyi doldurmuş bir yörenin insanıyız. Sırada fındık yaprağına sarma sarmak var. Bunu da başarabiliriz ama asıl söylenmek istenen Karadenizlinin dolmayı sevdiği ve bulunca yediğidir. Geçelim efendim…

Eski çalıştığım yerde bir arkadaşın adı Şuayip’ti. Kendisini kızdırmak için elimle gösterirdim: O ayıp, bu ayıp, (parmak ona dönük) şu ayıp. Bir keresinde, bana bu espriyi artık sevmediğini söyledi. Ben de “o gün, bu gündür” böyle basit esprilerden uzak dururum. Hele hele şiirde cinas olarak kullanmak şairliği değil, cahilliği gösterir. Neyse geçelim efendim…

İki yıl önce görmüştüm. Trabzon’da, yaşayan Temel’in biri yazmış dükkânın camına: SATILIK DEĞİL ama işin ilginç tarafı, altına telefon numarası da eklemiş. Hala düşünürüm niyeti neydi diye. Satılık değilse, “değil” niçin yazdın, hadi yazdın telefon numarasının orda ne işi var? Temel yaptıysa, mutlaka ama mutlaka bir bildiği var.

Ben dükkân camında satılık tabelası gördüm ama hiçbir vatan üzerinde satılık tabelası görmedim. Görmüş olsaydım ve pazarlık edecek kadar param da olsaydı fiyatını sorardım. Adama gidip de: “Ne hakla satarsın sen vatanını?” diye kızmazdım. Mülk onunsa, satmak da onun en doğal hakkıdır. Karadenizliler bu vatanın ne sahibi, ne de alıcısıdır. Herkes gibi bu vatanın emanetçisidir. Geçmeyelim efendim, işte burada duralım…

Kimse Karadenizlilerin üzerinden rant sağlamaya çalışmasın. “Şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.” der M. Emin Yurdakul. Şairler haykırsın, sanatçılar da işini yapsın. Ve kimsenin korkmasına gerek yok: Karadenizli oyunu kullanır, oyunu oynar, oyuna katılır, ama oyuna gelmez. Bunu da geçmeyelim efendim…

Ve geçmeyeceğimiz bir nokta daha var: Kimse bana Ermenilerin tarihte yaptıklarını şirin göstermeye çalışmasın.

Hamiş(!):Mizah kategorisinde yazıldığına bakmayın. En sinirli anımda, en ciddi yazımdır.

Karadeniz’den tüm Temeller adına selam ve sevgilerimle.

 
Toplam blog
: 16
: 1276
Kayıt tarihi
: 31.05.07
 
 

1978 Yılı temmuz ayında Trabzon'un Çaykara ilçesinin yüksek bir yaylasında doğmuşum (rakım 2400). KT..