Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

PKK liderinin ikinci yol haritası

PKK liderinin ikinci yol haritası
 

Öcalan, Kenya'dan getirilirken,uçakta Türk Devleti'nin vereceği her görevi yapacağını söylemişti.


Merhaba...

5 yıldızlı tatilimiz sona erdi... Güzel İstanbulumuza kavuştuk ve 3 yıldızlı yaşamımıza bıraktığımız yerden yeniden başladık...

Ama gördük ki, siyasal yaşamımız 5 yıldızlı gündemini devam ettiriyor
(ne demekse?!)... Gündemin en önemli yıldızlarından biri de, giderek ısınan "Kürt Açılımı"...


x x x

Not:
Aşağıdaki bloğum, ana sayfamdaki "Arşivimden seçmalar" kısmına aldığım "Turgut Özal yaşasaydı" adlı bloğumla birlikte okunursa, daha bütüncül bir bilgilenme olur diye düşünüyorum. Yine de siz bilirsiniz...


KÜRT AÇILIMI'NIN "YOL HARİTASI"...

Medyadan öğrendiğimize göre, PKK lideri Abdullah Öcalan, "15 Ağustos'ta kendi yol haritasını açıklayacak ve sonra da aradan çekilecekmiş"... Anladığım kadarı ile medya da, bu haberi, PKK örgütüne yakınlığı ile bilinen çeşitli internet sitelerinden almış gibi görünüyor...Yani bu mesaj, Abdullah Öcalan'ın avukatları ile yaptığı haftalık görüşmelere dayanıyor...

Bu konuda, ben de bir şeyler yazmak isterim... Önce şunu belirtmek isterim ki, Abdullah Öcalan'ın, 15 Ağustos'ta açıklayacağını duyurduğu "yol haritası" ilk değildir...

PKK lideri, ilk yol haritasını 1993 yılında, önce zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a ve yine zamanın Başbakanı Süleymen Demirel'e, Celal Talabani aracılığı ile bir mektupla açıklamış ve sonra da yaptığı bir basın açıklaması ile kamuoyuna duyurmuştu...

Şimdi, ben sizler bu "ilk yol haritası"nın içeriğini özetle açıkayacağım ve bu açıklamanın ardından yapılan yorumları ve ileri sürülen farklı düşünceleri aktaracağım... Yazdıklarımı, Abdullah Öcalan'ın 15 Ağustos'ta açıklayacağı söylenen yol haritasından sonraki tartışmalarla karşılaştırırsınız... Bakalım farklar görecek misiniz?...

Şu sıralarda bile yapılan tartışmalar ve yorumlar, bana göre 16 yıl öncesinden hiç de farklı değil... 16 yıl öncesini yaşıyor gibiyim...


x x x


Yıl 1993...

Yılın ilk aylarında, Celal Talabani - ki, o sıralarda Celal Talabani, ABD'nin Kuzey Irak'taki bir memuru gibi çalışmaktaydı - PKK lideri Abdullah Öcalan ile bir görüşme yapar, bilinen sorunları tartışırlar ve Talabani, Abdullah Öcalan'ı, tartıştıkları hususları basına açıklaması için ikna eder...

Talabani, oturur ve Öcalan'ın, bir "yol haritası" niteliğindeki isteklerini konu eden bir mektup kaleme alır ve bu mektubu da zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Başbakan Süleynam Demirel'e iletir...

Mektup, "5 Mart 1993" tarihlidir ve yazıldığı yer olarak Suriye'nin başkenti "Şam" gösterilmiştir... (burada ilginç bir tessdüf var...Tarih, o yılki Ramazan ayı içindedir. Öcalan'ın açıklaycağı yol haritası da, neredeyse yine bir Ramazan ayına tesadüf edecek... Ama, tartışmaların Ramazan ayı içinde olacağı kesin).

Celal Talabani, mektubuna, Müslümanların mübarek Ramazan ayını kutlayarak başlıyor ve "sonucun Türkiye'nin ve sevgili halkının iyiliğine olacağını umut ederek, aşağıdaki hususları ekselanslarına aktarmayı görev addediyorum" diyerek devam ediyor...

Blog fazla uzamasın diye, mektubun tamamını yazmayacağım ve yalnızca mektuptaki Abdullah Öcalan'ın isteklerini özet olarak vermekle yetineceğim...


PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, sorunun çözümü için önerdiği hususlar özetle şöyleydi(1):

1. Terörizmin bütün şekilleri ile kınanması ve sona erdirilmesini arzu ettiğini;

2. Kürt ve Türk kardeşleri arasında çatışma yerine siyasi çözümlerin tercih edilmesi;(
Hükümet şu anda siyasi çözümü tercih etmiş durumda)

3. Askeri harekatların terkedilerek kardeşçe bir diyaloğa imkan tanınmasına hazır olduğunu;(diyaloglar başladı)

4. PKK ile müzakere yapılması konusunda hiçbir talebinin olmadığı, bunun yerine Türk hükümeti ile Meclis'teki Kürt üyeler arasında müzakereler yapılmasını kabul ettiğini;(şu anda bu müzakereler başlamış durumda)

5. Türkiye Cumhuriyeti'nin birliğinin korunması; Türk ve Kürt halkları arasındaki tarihi kardeşliğin güçlendirilmesi konusunda özen göstereceğini;(şu anda da bu özen gösterilmeye çalışılıyor)

6. Bölücülüğü ve ayrılıkçılığı reddettiği ve Türk kimliği içinde demokrasi, insan hakları, kültürel ve yönetimsel hakları kabul ettiği; (Bence bu madde, çok önemliydi ve de kabul edilebilirdi; ama, bakalım Öcalan, bu isteğinde samimiydi? İlerde göreceğiz. cd)

7. Demokrasi ve yasallık sınırları içinde, demokratik faaliyetleri ve parti çalışmasını kabul ettiğini;(
Özeti ben yaptım. cd.)

Bu özet istekler şöyle toparlanabilir:

Abdullah Öcalan, terörü bırakmaya ve ateşkese hazır olduğunu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bütünlüğünü kabul ettiğini; siyasi örgüt durumuna gelerek, demokratik sınırlar içinde faaliyet yürüteceğini açıklıyor ve Türk Hükümeti'nin Meclis'teki Kürt milletvekilleri görüşmeye başlamasını istiyordu.

Maddelerin sonuna, bugünkü durumu da not ettim. Görüldüğü gibi, bugün gelinen nokta, 1. ve 6. maddenin dışında Öcalan'ın önerileri doğrultusundadır.

Ancak, gelinen bu noktayı, Öcalan istediği için mi, yoksa ülkenin demokrasi konusunda biraz daha ileri gittiği şeklinde mi yorumlamak gerekir?


Tartışmalar:

Turgut Özal, mektup konusunda ihtiyatlı davranmasına rağmen ilk tepki Erdal İnönü'den geldi. İnönü; "bunlar yanlış yaklaşımlar. Terör yapanlarla görüşülmez... Demokratikleşme olmadığı için terör olduğu doğru değildir.(2)

Hızlı bir açıklama da askerlerden geldi.

O günlerin gazetelerinde "Askerler; PKK yok edilene kadar mücadele sürecek" başlıkları yer alıyordu... Askerlerin PKK'ya yönelik bu kesin tavrı son zamanlara kadar değişmemiştir.

Başbakan Demirel ise, "Bu teşebbüsü yapacak kişi(Apo) ortaya çıkıp konuşsun bakalım. Kan dökülmesi devam ediyor. Kimsenin de 'silah bırakacağım' dediği yok. Ben şimdi bir yorum yapmam. Çıkıp konuşsun görelim bakalım"(3) demişti.

Demirel bir başka demecinde de, "Eğer terörden vazgeçiyorlarsa, bu elimizin tersiyle iteceğimiz bir olay değildir" diyor ve ekliyordu; Devlet, bu işe tepeden bakmak zorundadır. Bu iş biterse çok iyi olur. İçte ve dışta bu şekilde çözümü engellemek isteyenler olacaktır. Kan dökülerek bir yere varılamaz. Bu işlerin içindeki kişi bunu gördüyse, bundan sonra dökülecek kanların sorumlusu olamaz. Ama, hemen bu teklifin üzerine atılmayız. Önce bekleyip görmeliyiz".(4)

Konuya Hüsamettin Cindoruk da(Meclis Başkanı) karıştı ve "Bu işi, TBMM çözecektir. Sadece HEP milletvekilleriyle değil, tüm milletvekilleriyle çözecektir"(5) dedi.

O günlerde gazetelerde yayımlanan bu demeçlerden, askerin dışında, herkesin bir olumlu iyimserlik havasında olduğu gözlemlenebiliyordu.

PKK lideri Abdullah Öcalan, beklenen açıklamasını, mektup tarihinden 12 gün sonra "17 mart" günü Bekaa Vadisi'nde yaptı. Gazetecilerin karşısına sivil takım elbiseli ve kravatlı olarak çıktı. Celal Talabani, Abdullah Öcalan'ın yanında oturuyordu. Öcalan, net ve açık konuştu. Mesajları özetle şöyleydi:

"Ateş, 20 Mart'tan itibaren kesilecekti. Apo, artık terörden vazgeçiyor ve demokratik siyasi mücadeleye atılmak, Türkiye'ye gelerek Güneydoğu Anadolu'ya yerleşmek istiyordu. Ancak, Şeyh Said gibi idam edilmeye niyeti yoktu ve bu konuda güvence verilmesini istiyordu. Apo, Türkiyeden ayrılmak istemediklerini, Kürtlerin, federe bir devlet olarak, siyasi, kültürel ve insani haklarına kavuşturulmasını da şart koşuyordu. Son olarak da, anlaşma olmazsa ateşi kesmeyiz.(6) diyordu.

Görüldüğü gibi, Abdullah Öcalan'ın yaptığı bu açıklama, Celal Talabani'nin mektubunda, onun yaptığı önerilerden hem farklı hem de daha sertti. Özellikle, önerilerin 5 ve 6'ncı maddelerini yok sayıyordu.

PKK liderinin bu açıklamasından sonra, ilk tepkiler İçişleri Bakanı İsmet Sezgin'den ve ANAP lideri Mesut Yılmaz'dan geldi: "Eşkiya ile pazarlık yapılmaz" diyerek, günümüze kadar süren bir sloganın yaratıcısı oldular.

Özal, Demirel ve İnönü sessiz kaldılar ama başlangıçtaki iyimser hava da dağılmıştı. Asker sertliğini devam ettirmişti.

PKK liderinin, 15 Nisan'a kadar ilan ettiği ateşkes, onu dinlemeyen, savaş yanlısı bir PKK birliğinin, terhis olan Türk askerlerini pusuya düşürerek kurşuna dizilmesiyle sona erdi. Bu olay, o sıralarda çok tartışıldı. Bu erlerin, korumasız ve yanlış bir şekilde nakledilerek PKK'nın kucağına atıldığı söylendi(7).


Şimdi ne oluyor?


PKK liderinin, 15 Ağustos'ta açıklayacağı söylenen "yol haritası" daha ortada yokken ve bu yol haritasının içeriği daha bilinmeden tartışmalar ve "geriye dönüşü olmayan yorumlar" yapılmaya başlandı bile.

Bu tür açıklama yapanların başında MHP lideri Devlet Bahçeli geliyor. Bahçeli, önyargılı davranıyor ve geriye dönüşü olmayan yorumlarla kendini bağlıyor. CHP lideri Baykal ise, Bahçeli'den geri kalmayan bir çizgide görülmektedir.

Yukarıda değindiğim gibi, Süleyman Demirel, Abdullah Öcalan için "Bu teşebbüsü yapacak kişi(Apo) çıkıp bir konuşsun bakalım" demişti.

Demirel'in siyasi duruşunu genelde beğenmem ama ben de aynı düşüncedeyim; Öcalan, yol haritasını bir açıklasın bakalım...

O zaman, değerlendirmemizi daha sağlıklı yaparız...İşimize gelmezse, "PKK'nın kökü kazınıncaya kadar mücadeleye devam" kararı alırız ve yolumuza devam ederiz.

Bu sorun 25 yıldır devam ediyor...Sorunun askeri yöntemlerle çözülemedi... Bu uğurda binlerce askerimiz kan döktü ve binlercesi de can verdi... Ülke kalkınmasına harcanması gereken kaynaklar, daha ne kadar süreceği bilinmeyen bir mücadeleye ayrılıyor.

Bütün askeri, ekonomik... vs. eksikliklerine rağmen 1919'da başlayan Kurtuluş Savaşı 3-4 yıl içinde başarı ile sona erdi ve ülke düşmandan temizlendi... Aynı ordu, uçaksıs, tanksız, topsuz; kılıksız, kıyafetsiz toplama çapulcuların üstesinden 25 yıldır gelemedi...Bunun nedenini biraz düşünmek gerekmez mi?

Bu, daha ne kadar devam edecek?... Uygulanan yöntem başarısızsa yöntem değiştirmek gerekmez mi?

Şu anda bir yöntem değişikliğine gidiliyor ama, ben, bu yöntemin kendimize ait mi, yoksa başka bir yerden dayatma mı olduğuna henüz karar vermiş değilim. Bunu da, başka bir bloğumda, yine Özal döneminden örnekler vererek açıklamaya çalışacağım.

Şimdi, PKK liderinin 15 Ağustos'ta yapacağı açıklamayı bekleyelim...Yukarıda değindiğim gibi, "geriye dönüşü olmayan yorumlar yapmamak için" bu açıklamayı beklemek gerekir diye düşünüyorum.

NOT: Bir sonraki bloğum, PKK lideri Abdullah Öcalan'ın, 15 Ağustos'ta açıklanacağı söylenen "Yol Haritası" ile ilgili olacaktır.

cdenizkent
____________ :

(1) Yavuz Gökmen, Özal Yaşasaydı, 1994, ss.269-271. Diğer dipnotlarda(2-3-4-5-6-7) verilen bilgiler, o günlerin gazetelerinde yayımlanmış haberlerdir. Buna rağmen, bu bilgileri bir kaynağa dayandırmak için, adını verdiğim kitabın 269 ve 275'inci sayfalarına bakılabilir.

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..