Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Aralık '08

 
Kategori
Felsefe
 

Postmodern Tanrı

Postmodern Tanrı
 

Zaman, bizi gizli gizli izleyen, sesini sedasını çıkarmayan, mütevazi bir tanrıdır.
Her zaman onun dediği olan bir tanrı.
Hayatımızın tamamına hükmedip, yaşamamız için tanınan süre bittiğinde, biz dünyada olmasak da, bize ait olarak kalan tek mülkiyetin, mezar taşının üzerine bile imzasını atan bir tanrıdır zaman;

İlk varolduğumuz ‘zaman’ = doğum günümüz
Son varolduğumuz ‘zaman’= ölüm günümüz

Bizden geriye kalan bir mezar taşının üzerinde, yaşadığımız onca şey, yaptımız işler, dökülen gözyaşları, kalbimizin son sürat çarpmasına sebep olan hazlar, yüzlerce binlerce ân ve anı varken, sadece ve sadece doğum tarihi ve ölüm tarihi yazan bir mezar taşı olarak, şehrin ücrâ bir köşesinde kaldığımızda, bir doğrunun başlagıç ve bitiş değerlerinin verildiği bir zaman aralığı gibi gösterildiğimiz hiç aklınıza geldi mi?

Bizi sınayan, her daim kafamızda olan bir tanrıdır zaman. Ve etrafımızda melekleri dolaşır. İbadetimizi güçlendirmek için, imanızı arttırmak için meleklerini sevdirir bize.

Kolumuzda, duvarda, çalıştığımız bilgisayarın ekranında, masa da, sabah yatağımızın baş ucunda, konuştuğumuz telefonun üstünde saatlerimiz vardır. Baş melektir saat. Yanımızdan ayırmak istemeyiz. Onsuz kalamayız. Her saat, her dakika, saate baktığımızda bizi zaman tanrımıza daha da yakınlaştırır.
Bir tek o mu?
Bir diğer meleği takvimdir. O saat kadar belirgin hükmetmez bize. Ama daha da çok acıtır zaman geçtikçe. Bir bakarız yılbaşı olmuş, kutlarız, içeriz, eğleniriz, ertesi gün koca bir yılın devrilmiş olduğunu fark ederiz. Bir günde bir yılı bitirip, yeni bir yıla girdiğimizi düşünüp, seviniriz. Değişik bir ibadet şeklidir. Her ibadet gibi sorgulandığında anlamsız gelen ama yaparken huzur bulduğumuz. Eğer yaşınız da ortalarda bir yerdeyse (sonunun ne zaman olacağını bilmediğimiz bir şeyin ortasını bilebilmek de ayrı bir muamma), zamanın bize biçtiği paydan bir parçayı daha yitirmiş olsak da, pek sesimizi çıkarmaz, çılgın kalabalığın içerisinde eğleniriz. Her “yeni” kelimesi bir umuttur, bir şans daha verir. Yapmak isteyip de yapamadıklarımızı bu “yeni” yılda yapacağımıza inanırız. Bir umut…

Zamana karşı duran, ona meydan okuyan, tek şeye gelirsek cevap olarak, büyük kara delik, “aşk” diyebiliriz sanırım. Aşk, zamanın günahkârıdır. Geceyi gündüz, gündüzü gece yapmayı başaran, zamanı tepe taklak eden, bazen durmasını sağlayan, bazen de birkaç saniyeye saatleri sığdıran bir şeydir aşk. Zaman da, intikamını aşka ömürler biçerek alır ondan. “Aşkın ömrü üç yıldır” der durur ortalıkta. Ayağını denk al, der. Dönüp dolaşıp üç yıl sonra geleceğin yer yine benim kollarım!

Bu günahı ortak işleyen kadın ve erkek mâhlukatların, zamana karşı durumları ise birbirinden farklıdır.
Kadın zamanı içinde taşır.
Her ay ona hatırlatılan bir takvimi vardır içinde. Hatta bazen gün sayar bedeninin içinde dokuz ay on gün.
Kadın zamanı içinde taşır.
Erkekse zamanın dışındadır ve istediğinde zamanın içine girer.
Erkek için “zamanlama” önemlidir.
Kadınsa zamanın ta kendisidir.
Bu yüzden kadınlar hep hesaplar kitaplar, detaylara girer.
Erkek ise zamanının içinden geçer gider.

Bir de duaları vardır zaman tanrımızın. Farkında olmadan okutturur dualarını hepimize, inansak da inanmasak da… “Zamanla her şeyi unutursun” der bir duasında. Bir diğer popüler duası ise, “Zaman her şeyin ilacıdır”.

Diğer dinlerden farklı olarak, zamanın kutsal kitabı yoktur. Zaman tanrısı, insanoğluna kendinin ne kadar güçlü olduğunu göstermek için zekice bir yol bulmuştur. Ajanda! Bir yıllık zamanı tükettiğini kafasına vura vura göstermek için, her yıl yenisini çıkartır bu ajandalardan. Kimisi günlük olarak kullanır (ki zaman tanrısının en hoşuna giden de budur), kimisi de takvimdeki günleri işaretleyerek, günleri haftaları, unutmaması gerekenleri not alır bu ajandaların üzerinde...

Düşünüyorumda, kitaplığımdaki yazılmamış, boş yeni yıl ajandaları kadar, kaçırılmış zamanlar da var mıdır hayatımda? Her yıl yenisini beğerek aldığımız ve bir sayfasına bile tek kelime yazılmamış yeni yıl ajandaları. En eski hangi yılın ajandası var bende diye, merakla karıştırıyorum kitaplığımdaki ajandaları. En eski 1994 yılına ait ve neredeyse tüm sayfalarına bir şeyler yazılmış. Ya diğer yıllar… Üzülmesin diye boş olan ajandalara bir kaç satır yazıyorum bugünün hatrına...

Zaman, bizi gizli gizli izleyen mütevazi bir tanrıdır bence. Mütevazidir çünkü hiç tehdit etmez, büyüklük taslamaz bize. Melekleri bile sessiz sedasız dolaşır aramızda. Ama tüm hayatımızı kontrol eder ve onun etkisi altında yaşarız. Boşluğa çizilen zaman doğrumuzdaki sona yaklaştıkça, herkesi çekimine alan postmodern bir tanrıdır Zaman.

Küçük bir fareyim ben…
Zamanı köşelerinden yiyip, sizlere görünmeden geçip gitmek isterim.
Kuytulardayım hep,
Karanlıkta yanınızdan geçerim.
Bir gün görürseniz beni, korkmayın, bağırmayın rica ederim!
Zamanın içinde küçük bir misafirim.
Şimdilerde ben zamanı yerim,
Farkettiğinde, zaman yiyecek beni, tek bir lokmada bilirim.
O güne kadar kuyruğumun girdiği her yere girmek isterim.
Zaman kovalar, ben kaçarım.
Bir gün gözgöze gelirsek eğer önünde eğilirim.
Zamandır benim tek efendim…
İşte o zaman,
Hepinize sevgiyle hoşçakal derim.

 
Toplam blog
: 73
: 5913
Kayıt tarihi
: 06.09.06
 
 

Yılın en uzun gecesinde doğmuşum. Bu yüzden midir bilinmez ruhlarımızın özgür kaldığı geceleri se..