- Kategori
- Siyaset
Potansiyel yüklü suç kültürü-müz
"Ezenlere karşı, "Vicdan"ı ortaya koymak güçsüzlüktür."
Egemenler ve politikacılar dini "araç" olarak kullandıkları için gerçek anlamda "laik" bir düşünceye sahip olamazlar. İşleri-görevleri gereği Tanrıyı dünya işlerinde kullanmak zorundalar. Tarihin bize verdiği ders budur.
*
Devleti, yönetim tekeli; orduyu, silah tekeli olarak görenler dini de, "inanç tekeli" olarak görmek zorunda kalmışlardır hep.
*
Devletin dine karışması, dini de -zorunlu olarak- tekelleştirmiş; dinin tekelleşmesi -haliyle- dini de kurumlaştırmıştır.
*
Dinin kurumlaşmasıdır ki inancı ister istemez "sınıf mücadeleleri" içine çekmiş, böylece de din farklılıklarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
***
Din, öldürmeye karşıysa, savaşmaya da karşı olmalı-ydı. Oysa, tarih boyunca din savaşlarının hesabını tutmak olanaksız gibi. Demek ki, dinin savaşları engelleyici bir rolü de yoktur!..
*
Yoktur. Çünkü, yapılan savaşlar gerçekte din adına değil, GÜÇ adına (ezenlerle ezilenler; bir başka deyişle, kötülerle iyiler arasında) yapılmaktadır.
*
Öyle ya; Tanrı adına-din adına- din adamlarının, yüzyıllardır savaşarak milyonlarca insanın öldürülmesine başka ne ad verilebilir ki?
***
Halka-topluma- baktığımızda, görülen gerçek şudur ki; ancak zayıf karakterliler ezilmişliklerinin hesabını, ezenlere değil de, onları "Allah'a havale" ettiklerini görürüz!
*
Allah'a havale etmek; ezilmişliğini, hakkının yenildiğini sineye çekmek demektir. Bu anlamda halk, korkaktır!
*
Emeğini, alın terini, çoluk çocuğunun riskini başkalarına yediren insanın pasifliği, korkaklığı, güçsüzlüğü elini kolunu bağlar. Ama, bu gerçeği de kabul edemez. O zaman, uyduruk bir sebep bulur: "Kader", "alın yazısı", "Allahtan Bulsunlar", vb. gibi!
*
Toplumda kimler daha çok, "İşimiz Allah'a Kaldı" der? Kendisini çaresiz görenler. Kimler daha çok, "Allah seni islah etsin" der? Çaresizler..
*
Niçin çaresizlik? Durum, niçin böyledir? Çünkü, halk (ezilenler), Tanrı'ya inanır. Bu yüzden halk, ezilme durumuna katlanmış görünür.
*
Konumunu değiştiremeyen, dönüştüremeyen, bir başka deyişle, kendisini yaratamayan kişi, yaratandan (yine kendisinin yarattığından) medet umar:
*
Bu, zayıflıktır, pasifliktir. Dolayısıyla Tanrı -bu bağlamda- halkın zayıflığıdır, güçsüzlüğüdür.
*
Doğu toplumları ile Batı toplumları arasındaki fark budur. Batı, Kilise olayını; Rönesans ve Reform döneminden - özellikle de, Fransız Devrimi'nden sonra halletmiş, din ve devlet işlerini birbirinden ayrı tutmuştur. Bir başka deyişle, dini, halkın işlerinden uzak tutmuş (laiklik); yasalar çerçevesinde sadece bireye indirgemiştir..
***
Çağımız, (bilim çağı); Tanrı'yı sadece vicdanlarda kalacak şekilde görmektedir.
*
Bilimsel düşüncenin toplumsallaşamaması, bizim gibi ülkeleri çağdaşlaştıramamıştır.
*
"Yazgı" denen şeyi, efendinin sözünde aramaktan, MENDEL gibi bezelyenin özünde arayamamışızdır!
*
Toplumsal yaşam gelenekleriyle, düşünce yöntemleri arasında sıkışmış kalmışız!
*
Gördüğümüz her şeyi uzun uzadıya izlemekten, yapmaya fırsat bulamadan yaşlanmış, zaman trenini kaçırmışız!
*
Değiştiremediğimiz, dönüştüremediğimiz katı kurallarla örülü geleneklerimizin kurbanı olmuş, çağın gerisinde kalmışız!
*
Günümüzde, halkın bulduğu SUÇLUların neden hiç kabul görmediğini; ama bunun yanında hep GÜÇLÜnün haklı çıktığını hiç düşündünüz mü?
*
ZAYIFken ALLAH'ını, GÜÇLÜyken ŞEYTAN'ını devreye sokarak işlerini tereyağından kıl çeker gibi kolayca yürüten insanların çoğalmasının suçunu kimlere yüklesek acaba?
*
Toplum olarak yarattığımız "POTANSİYEL YÜKLÜ SUÇ KÜLTÜRÜ", liderlerin yaptıkları yanlışları bile "doğru" olarak geri gönderiyor bize!
-- Alaettin Morgül-- 06.10.2013