Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Temmuz '11

 
Kategori
İlişkiler
 

Prensden kurbağa doğru yolculuk

Prensden kurbağa doğru  yolculuk
 

oysa demir zırhlarla süslüyken kimse görmez içerde ki kurbağı...


“Çocuk masallarında, prensesler kurbağalara öpücük verir ve kurbağalar sevimli prenslere dönüşür. Gerçek yaşamdaysa, prensesler prensleri öper ve prensler kurbağa dönüşür.” 

Bazen öyle bir hisse kapılır ki insan kimse yokmuş gibi kimse olmayacakmış gibi olur. Birine âşık olduğunu söylerler evet dersin. Öyleyimdir. Ve yazarsın durmadan âşık olduğunu düşündüğün için. Sonra bakarsın ki değilsindir sen sadece yarım kalmışlığın verdiği hisle âşık olduğunu düşünürmüşsün. Sonra vazgeçmen gerektiğini fark edersin çünkü kimseye bağlı kalmak istemezsin. Bağlanma karşıtısındır bir nevi. Ne komik ama değil mi defter alırken bile duygusal bir bağ kuran insanın bir insana bağlanmak istememe tutkusu. Nefes alan şeylerin seni istememe gibi özellikleri vardır ya bu yüzden nefes almayan bir şeye bağlanma isteğin olur. 

Bir gün şövalyeni bulduğuna inanırsın. Hiçbir zaman kral ya da prensim olsun istemedim. Çünkü onlar korumaktan korkardı. Onlar her zaman güzel sonlara yetişirdi. Oysa şövalyelerin demir zırhları vardır seni koruyan ve demirden kıyafetin altında öyle eşsiz bir yürek vardır ki. 

Şövalyeyi her zaman demir kıyafetleriyle görmeye alışırsın. Onu öyle seversin. Gerçek yüzünü hiç merak edemezsin. Hiçbir şey geçirmeyen kıyafetlerinin altından bir tek sevgisinin geçtiğine inanırsın. Sevdiğin kişinin her yeri güzeldir, elleri, gözleri, yüzü, dokunuşu, öpüşü ve kalbi. Hiç merak etmezsin zırhın altında ki yüzü.
Bir gün büyük bir buhran yaşanır. O zaman görürsün yüzünü şövalyenin. Güzel mi değil mi belli değil. Bütün o sevdiğin şeyler onda ki sana yabancıdır. Elleri, gözleri, yüzü, dokunuşu, öpüşü ve kalbi yabancıdır. Ona ait değildir. Hepsi senin hayal dünyanda yaşattığın şeylerdir. Elleri kabadır, dokunduğu gibi kibar değildir. Gözleri yeşildir ama sana bakışı siyahtır, öpüşü hissettiğin öpüş değildir. Konuşan o değil gibi gelir. Eskiye dair ne varsa şimdiyle alakası yoktur. 

Neye yansın peki insan, hayallerine mi, umut edişine mi yoksa yabancılaşmasına mı her şeyin. Bir yabancıya âşık oluruz. Bir yabancının bize dokunmasına izin veririz, bir yabancının bizi öpmesine, bir yabancının hayallerine aldanırız, bir yabancıdan umut ederiz her şeyi. Hani umut etmek yoktu. Bir yabancı o kaybettiğin bütün güven duygusunu yükler sana. Bir yabancıdır bunları yapan ve odur yine bir yabancı gibi giden. 

Neye kızmalı insan? Kendine mi? Umut ettiğine mi, güvendiğine mi yoksa bir yabancının sevgi sözcüklerine inanmasına. İnsan neye bağlanmalı… Umutsuzluğa mı umuda mı? Kendi hayallerin yoksa bulunma başkasının hayallerine. Hayaller yine senin üstüne yıkılıyor çünkü. 

Neye bağlanmalı insan? Nefes alanlara mı, nefes alamayanlar mı? Hangisi daha can yakar? İkisi de sustuğu sürece ikisi de yakar. Bana nefes alan bir şeyi sevme hakkı verselerdi eğer ki vermezler en iyisi cevap ben de kalsın. Ben nefes alamayan ama nefes almamı sağlayan şeyleri severim hiç değilse… 

 
Toplam blog
: 4
: 412
Kayıt tarihi
: 28.07.11
 
 

19 mart 1991 yılında İstanbul'da doğdum. Hala İstanbul'da ikamet etmekteyim. Amerikan kültürü ve ede..