Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Şubat '09

 
Kategori
Sinema
 

Recep İvedik 2

Recep İvedik 2
 

RECEP İVEDİK 2


Bu sabah servise yetişmek için telaşlı telaşlı yürürken, arkamda kornaya basan arabaya ters ters dönüp baktım. Fark ettim ki yolun ortasından yürüyorum.
Hangimiz haklıydı.
Daracık sokaklarda yol almaya çalışan şoför mü, yoksa arabalar park ettiği için yayalara geçit yeri kalmayan, kaldırımlarda yürüyemeyen ben mi?

Recep İvedik2’de de böyle bir sahne vardı.

Pikniğe çoğumuz gitmişizdir. Kaçımızın topu az ileride duran başka sofralara düştü diye kesilme tehlikesi geçirmemiştir.

Recep İvedik2’de de böyle bir sahne vardı.

Onun böyle bir durumu, sosyetiklerin takıldığı golf sahasında yaşaması güldürüyordu belki.
Ya da çok tanıdık geliyordu.

Kaçımızın başında durmadan iş, saygınlık ve evlilik için söylenen bir aile büyüğümüz yok.
Filmde bu görevi kendinden daha küfürbaz olan Recep’in ninesi üstleniyor. Küfür etmekte bu sefer yalnız değil yani. Tamam, bir aile büyüğüne göre fazla abartılı kalıyor ama böyle adamın ninesi de böyle olur işte. Armut dibine düşer tabii.

Film, yogayı moda haline getirenlerle, suşi restoranlarından çıkmayanlarla, internetten sevgili ayarlayan kesimlerle dalga geçiyor.

Recep İvedik filmi için seviye araştırması yapmak, sanatsal bir senaryo beklemek yanlış gibi geliyor, insanlar sadece gülmeye gidiyor.

Bazı sinema eleştirmenleri, Issız Adam filminde yaşanan aşkı aşktan saymadı.
Ama bir gerçek vardı.
Film ağlattı.
Yine eleştirmenler Recep İvedik filmlerini komediden saymasalar da bir gerçek var.
Film güldürüyor.

Film sadece İstanbul’un arka sokaklarını yansıtsa bu kadar kahkaha koparmayacak belki ama böyle bir kişiliği sosyetik ortamlarda görmek sanırım gülünç oluyor.

Kaba, kendine fazlasıyla güvenen, insani ilişkileri ve eyvallahı olmayan, içindeki kötülükleri gaz yoluyla salan her ortamda rahat bir adam. Oysaki yolda görsen gülmeyeceğin biri. Türk halkı eleştiriyor, yerden yere vuruyor yinede izliyor.

Tıklım tıklım dolu sinema salonunda beni güldüren başka bir olay da, orada olmaktan daha doğrusu görünmekten hayli çekinen, kafasını olabildiğince montlarına gömen, fakat gülmekten kendilerini alamayanlardı.
Bazı kesim “komedimiz budur” demekten utanıyordu fakat aynı şeylere kendileri de gülüyordu.

Yanında ebeveynleri ile gelen 13 yaş altında çocuklar vardı sinemada. Asıl tedirginlik burada başlıyor sanırım. Merak ettim doğrusu. Ebeveynler küfürlü sahnelerde çocuklarının kulaklarını mı tıkadılar bilemiyorum ama 13 yaş altı için hiç uygun değildi film.

Bizim insanımız küfürlü konuşmayı mı seviyor acaba desem.
Film, bir zamanlar küfürlü konuşmalarından dolayı eleştirilen Kemal Sunal’ı getiriyor ister istemez akıllara.
O filmlerde de fazlasıyla küfür vardı.
Çok eleştirildi o da zamanında ve şimdi klasik oldu.

Birincisi hâsılat rekoru kıran filmin ikinci daha fazla konuşulacak gibi.
İtiraf ediyorum, televizyonda bile birincisini seyretmeye pek tahammül edemediğim filmin ikincisini (arkadaşımın çekiştirmesiyle) sinemada izledim ve birincisine göre daha fazla ilgi göreceğini düşünüyorum.

İstesek de istemesek de, yıllar sonra “2009’da nelere gülüyordu Türkiye” belgeselinde ismini yine dudaklara düşürecek belki. Asıl o zaman bugünler hakkında ne düşeneceğiz.

Şehir hayatının anlatıldığı, Togan Gökbakar’ın yönettiği, Faruk Aksoy’un yapımcılığını üstlendiği filmde Şahan Gökbakar, yine izleyiciyi kahkahaya boğuyor.

Herhangi bir felsefesi olmayan hikâye yine tarzına uygun bir sahneyle bana “keşke o maun sandığı İvedik açmasaydı” dedirterek bitiyor.

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 106
: 1384
Kayıt tarihi
: 21.02.07
 
 

Bir yaz gecesi hatırasıyım. Haziran doğumluyum. Bilirler haziran doğumlular. Hele ki haziranın tam..