Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '11

 
Kategori
Güncel
 

Recep Tayyip Erdoğan

Recep Tayyip Erdoğan
 

Başbakan


Bugün Tayyip Erdoğan'ı nasıl gördüğümü anlatmaya çalışacağım. 

Ancak yapacağım bu değerlendirme uzun gözlemler, araştırmalar ve denetlemeler sonucu oluşmamıştır. 

Anlatacaklarım, Erdoğan hakkında gazete ve televizyonlardan yansıyan bilgilerin bende bıraktığı izdüşümüdür. 

En başta Başbakan, sanal ve göstermelik bir halk adamı değildir. Tam tamına klasik bir Türk Mahallesi insanıdır. Yani doğduğu, büyüdüğü, gençliğini yaşadığı çevre duvarlarla tecrit edilmiş, kapısında bekçisi olan, sadece evi bulunan belli düzeydeki insanların girip çıkabildiği bir site değildir. Sıradan vatandaşların yaşadığı basit bir mahalle ortamıdır. Bu yüzden, halkla kaynaşmasını; yani balıkçılarla, taksicilerle oturup çay içmesini, sokakta rastladığı simitçiden simit almasını, bir Ramazan iftarını çat kapı girdiği evde açmasını yapmacık bir davranış biçiminde değerlendirmek isabetli değildir. 

Anladığım kadarıyla Başbakan, ülke meseleleriyle ilgili hususlarda danışmanlarından bilgi aldıktan sonra açıklama yapmaktadır. İlgili konular hakkında malumat edindikten sonra kamuoyuna bilgi verdiğini ve tek başına karar veren, "bencil bir kişilik" olmadığınıi düşünüyorum. Diğer taraftan, bir şeyi yapmaya azmettiğinde görevlendirdiği kişilerden, meseleyi ciddiyetle takip etmelerini istediğini, başarısız olanı, savsaklayanı affetmediğini, iş ve hizmet üretme konusunda emri altındakilere, "merhametten maraz doğar" kuralına uygun biçimde davrandığını, böylece ihmalciliğin ve boşverciliğin önüne geçmeye çalıştığını sanıyorum. Ekranlardan yansıyan kararlılığı bunu gösteriyor. 

Tayyip Erdoğan, karadenizlinin bariz özelliği olan inatçı ve sinirli bir karaktere sahiptir. Arada bir kırdığı potlar, maksadını aşan ifadeler konusunda ısrarla geri adım atmamaktadır. Meselâ, bir şehit cenazesinde, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir, " bir maden faciasında, "Kaza bu işin tabiatında vardır" ifadelerini, en azından olay mahallinde tashih ihtiyacı duymamıştır. 

Olağan şartlarda son derece normal sayılabilecek bu sözler, acılı insanların bulunduğu bir ortama uygun düşmemiştir. Başbakan'ın, bu ve benzeri açıklamalarında kasıt bulunmadığı şüphesizdir. Seçimle gelmiş bir liderin, topluma hitap ederken bilerek rahatsız edici cümleler sarfetmesi düşünülemez. Bu kesindir. Ancak böyle durumlarda düzeltme yapılmasını beklemekte vatandaşın hakkıdır. 

Başbakan'ın, Hopa'daki gösterilerde ölen öğretmen Metin Lokumcu'ya bakışı son derece net olmuştur. Gözlediğim kadarıyla o şahsın ölümü Erdoğan'ın yüreğinde bir iz bırakmamıştır. Bir çok elim olay karşısında gözlerinin yaşardığını gördüğüm Erdoğan, içinde taşıdığından emin olduğum merhamet duygusunu Lokumcu'dan esirgemiştir. Onun için üzülmeyi reddetmiştir. Haklı mıdır derseniz, kendine göre haklı gerekçeleri vardır. 

Zira aynı biçimde, Başbakan ve partisine karşı olanlar da başına isabet eden taştan dolayı dengesini kaybedip araçtan düşen polis Servet Erkan'ı görmezden gelmişlerdir. Onu yok saymak için ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. Bazıları, "şöföre, hızlanma emri vereni" suçlayarak, hadisenin biffiil içinde bulunan Metin Lokumcu'yu ve onun tarafındakileri aklamışlardır. İşte insanoğlu budur. Herkesin ipliğini (doğru/yanlış demeden) fütursuzca pazara çıkarır da sıra kendi günahlarına geldiğinde gözlerini sımsıkı kapatır. Kendi cürmünü görmezden gelir. Aslına bakarsanız kimsenin, kimseden farkı yoktur. Tek fark, Erdoğan'ın Başbakan olmasıdır. Yani, daha ortada durması gereken bir konumda bulunmasıdır, o kadar. 

Kanaatimce Tayyip Erdoğan, şimdiye kadar gelip geçmiş başbakanların en başarılı olanıdır. Onun kararlılığı, sabrı belki de inadı sayesinde ülkenin kadim problemleri çözüm yoluna girmiştir. Sayesinde, iç ve dış meselerde yadsınamayacak adımlar atılmıştır. Dışarıda memleketimizin itibarı artmıştır. Birileri bunu ısrarla reddetse de hatta, "evet artmıştır" diyenleri boğazlama arzusu duysa da bu gerçektir. İçeride ise yollar, hasteneler, adliye binaları, okullar ve benzeri bir çok konuda ciddi çalışmalar yapılmış/yapılmaktadır. 

Başbakan, ülke yönetimini askeri vesayetten, yargı sultasından, hatırlı ve güçlü mahfillerin keyfi tasarrufundan kurtarmak için gayret sarfetmiş ve etmektedir. Bu konuda hizmet veren kamu görevlilerine destek çıkmış/çıkmaktadır. Bazı mahfiller, bu gidişi durdurmak için fırsat kollamakta olsalar ve durumlarını korumak için bin bir taktik deneseler de dileğim bu işin memleket lehine sonuçlanmasıdır. 

Gördüğüm kadarıyla Başbakanımız gezmeye, görmeye, insanlarla iletişim kurmaya bayılmaktadır. Zannımca o, içeride ve dışarıda yakaladığı başarıyı bu genetik özelliğine borçludur. Meselâ, rahmetli Ecevit'in nefsinden fedakarlık ederek yaptığını zannettiğim yurtiçi/yurtdışı gezilerini o, sıradan hadiseler olarak görmektedir. Bu özelliği onu, diğer devlet başkanları ve siyasi liderler karşısında avantajlı kılmaktadır. İçinde, her gün bir ülkeyi ziyaret edecek ve her saat bir toplantıya, bir açılışa, bir düğün törenine vs. katılacak kadar enerji taşımaktadır. Sağlığı bozulmadığı ve halsiz kalıp gücü tükenmediği sürece bu tür organizasyonlara iştirak etmek Tayyip bey için sıradan meselelerdir.

Gezip dolaşmak, insanlarla ilişki kurmak ona bir çeşit tatmin duygusu vermektedir. Bu özelliği sayesinde kurduğu dış irtibatlar, ihracatımızı ve saygınlığımızı artırmaktadır. Başka bir deyişle bazı kimselerin vazife icabı yaptığı gezileri Erdoğan, doğal bir insiyakla gerçekleştirmektedir. 

İsterseniz buna kendimden bir örnek vereyim. Ben, rutinimin bozulmasını hiç istemem. Düğün, sünnet gibi törenlere katılmak, ziyarete gitmek benim için zorunlu görevdir. Eşimse davetlere iştirak etmekten, ziyaretlerde bulunmaktan büyük mutluluk duyar. Eğer bir gün bir yere çıkamaz da evde kalırsa hastalanır. Yani bizim hanım için her türlü ziyaret bir zorunluluk değil, büyük bir keyiftir. Sanıyorum Başbakan'ımızı da bu kategoride değerlendirebiliriz. Kanaatim odur ki Erdoğan'ı, bir hafta süreyle Başbakanlık koltuğunda oturmaya mecbur bıraksanız bunalacaktır. Ve ilgililerden kendisi için bir gezi düzenlemelerini isteyecektir. 

Sürekli devinim halinde olan, bir şeyler yapmaya, bir yerlere ulaşmaya çalışan, yani böyle bir karaktere sahip bulunan insanlar yorulduklarını bilmezler. Pilleri bitip yatağa düşecek hale gelinceye kadar asla pes etmezler. Bıkıp usanmadan çalışıp didinirler. Kendileri yorgunluk hissetmedikleri için arkadaşlarını da öyle sanırlar. Bu nedenle bazan, onları bıkıp usandırırlar. 

Her gün yeni ve farklı yerler, insanlar görmekten, farklı işler yapmaktan, çalışmaktan zevk alırlar. Bu yönleriyle çok yararlıdırlar. Ancak yapacak iş kalmadığına inandıklarında durum değişir. İşte o zaman, çok ta önemli olmayan bazı tasarruflara imza atabilirler. Belediye başkanı iseler, bir iki ay önce döşenmiş kaldırım taşlarını söküp yenisiyle değiştirebilirler. Başbakan olmuşlarsa çılgın projeler üretebilirler. 

Şahsen ben Başbakanımızın, oturmayı sevmeyen bir karakteri olduğunu düşünüyorum. Çünkü o, dur durak bilmeden, gece gündüz koşturuyor. Takati kesilip gücünü kaybedene ve doktorunun, biraz istirahat etmesi gerektiğini söyleyene kadar da durmuyor. 

Aslında ekonomik refahı yakalamak ve demokratik bir ortamda yaşamak isteyen her ülkeye Tayyip Erdoğan gibi bir başbakan lâzımdır. Fakat (virajları dönerken takla atmamak için) yanlarında, "yavaş ol bakalım" diyecek bilge bir kişinin bulunması şartıyla... 

İşte Başbakanımızın bende bıraktığı imaj budur. 

Resim: stargundem.com 

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..