Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mart '20

 
Kategori
Felsefe
 

REENKARNASYON

İnsan, taştan topraktan, bitkiden, hayvana ve oradan da zaman içinde, bir insan bedeninde hayata doğmaya başlar. Buna bir anlamda reenkarnasyon diyebiliriz.

Şöyle ki, taş toprak olarak dünyaya geldiğimizde, o dünyadaki ve doğduğumuz bölgedeki tüm taş toprak akaşık kayıtlarına ve dolayısıyla da o planetin taş toprak (Mineral Krallığının) kayıtlarının kaderini paylaşırız. Mineral bütünlüğünün bir zerresi olarak o mineralde ve o mineralin olduğu planette dünyaya gelmenin bizim anlayacağımız anlamda bir nedeni yoktur. Ama galaktik ve evrensel veya İlahi anlamda nedenleri bulunmakla birlikte, bulunduğumuz planette dünyaya doğmamızı “nedensiz neden” olarak adlandırabiliriz. Neden bu planette dünyaya doğduğumuzun sorusunu bu gezegende Hakiki bir insan olarak kendimizi Kendi Ruhumuzda doğurduğumuz veya bu dünya illüzyonundan kurtulduğumuz zaman anlayabilir ve anlamanın Hakkikati ve -eyleyişi- içinde bulunabiliriz.

Mineral Aleminin bütün okullarını (deneyim ve öğrenim safhalarını) bitirdiğimiz zaman, Bitki Aleminin bir üyesi olarak bu dünyada bitkiyi bedenlemeye başlarız. Mineral Alemini bedenlememiz belki milyon yılları alabilir ki bu da  aynen şuna benzer; dünyada ilkokuldan başlayıp ortaokul ve liseyi ardından üniversiteyi nasıl okuyorsak, mineral aleminden bitkisel aleme uzana yolun safhalarını da bu şekilde düşünmek gerekebilir. Bitki Alemi ve Hyavanlar Aleminin geçiş safhalarını ve bedenlenme süreçlerini bu şekilde düşünmek gerekir.

Bulunduğumuz Planette; Mineral Aleminden - İnsan bedeninde doğacağımız zamana kadar kadar geçen süreç, o alemin toplu bütün şuurunun içinde yer aldığımız bir plandır. Bunu bilgisayar oyunlarında ki oyunların genel karakterine benzetebiliriz. Veya buğdayın ekilip harmana bırakılması gibi kendi süreçine ve toplu gözetmeye ve gözetilmeye dayanan bir varoluş şeklidir.

İnsan bedeninde dünyaya gelmeye başladığımızda bu bize Allah’ın bir armağanıdır. Çünkü evrende ve galaksilerde milyarlarca taş topraktan oluşan ve İnsan makamına doğmayı bekleyen varlık gurupları bulunmaktadır. İnsan olarak geldiğimiz  Planette ilk önce aşağı planlara yani negatif deneyimin hakim olduğu savaş, açlık, kıtlık, hastalık, mücadele gibi deneyimleri yaşayarak dünya ile ilişkimizin gelişeceği planlara doğarız. Ruh, Madde Aleminde (Mineral), madde ile ilişkisi geliştirmek ve maddeyi madde aleminde bizzat yaşayarak aşmak için gelmektedir. Madde alemi milyonlarca yıl önce yaratılmış en son yaratılmış boyuttur ve ruh tüm bu yaratılan boyutlarda var olmak isteğinde olduğundan doğarak madde alemine de en düşük frekans titreşiminin (kaba madde) olduğu bütünlükten başlar ve bu şekilde titreşimimi yükselterek incelir ve o alemin en yüksek basamağına kadar ilerler.

Ayrıca bu alemler de, Güneş Yıldız Sisteminin içinde bulunan gezegenlerle etkileşim içindedirler. Dünyada bulunan Alemlerin çeşitli katmanları ve kendi içlerinde kendi alemlerinin becerilerinin gelişmesine hizmet eden okul vari evreleri mevcuttur.

Bu nedenle bir İnsan dünya gezegeninde doğduğu zaman bu o insana Allah tarafından verilmiş bir armağan olarak kabul edilir. Çünkü bu dünyaya doğan insan biriminin; taş toprak olarak galaksilerde ve yıldız sistemlerinde bekleyen milyarlarca varlık oluşumlarının arasından dünyada mineral aleminde beden alarak, ve milyonlarca yıllık, mineral, bitki ve hayvanlık makamlarından geçerek İnsan olarak doğması mucize gibi bir şeydir.

İnsan olarak dünyaya gelen bir ruh; insanı kamil olana dek,  insanlık alemi dediğimiz toplu şuura bağlı ve otomatik süreçte etki tepki yasası içersinde varlığını sürdürür. Bir insan ne zaman ki uyanır, dünya illüzyonun dan kopar ve egemen bir ferd olarak kendini kendiliğine birlemiş ve bütünlenmiş olarak bir tek olarak doğarsa işte o zaman Hakiki İnsan olarak dünyadan mezun olur.

Tüm bu süreçler ruh varlığı için dünyada bir tiyatro ve sınavlardan ibarettir. Bu tiyatro ve sınavlarda varlığın gerçek insan olması ve özünü tanıyıp hakiki insan doğası ile bütünleşmesi için var olmaktadır. Bu olduğu zaman ruh maddeye hakim olmuş olur.

Ruh varlığının Anadolu’da dünyaya gelmesi varlığın vazifeli ve görevli olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü Anadolu ve Anadolu’nun içinde beden almış herkes Anadolu’nun bütünlüğünü ve birliğini sağlamakla ve buna hizmet etmekle görevli varlıklardır.

Ruhlar genelde buraya Ruh Aileleri ile birlikte aynı planların içine doğarak dünyada bulunurlar. Ruh Ailesi bir plan aldığı zaman dünyada gerçekleştirmek için aralarında görev dağılımı yaparlar. Ve dünyada her şey bir zaman çizgisinde lineer olarak ilerlemek durumunda olduğu için  her bir ruh varlığı planın sadece bir penceresinden bakabilecek pozisyonda (bedende) dünyaya gelir. Aslında Ruh Ailesinin her birimi her rolu her şekilde deneyimler  lineer olmayan dairesel zamanda. Buna İlahi Makamda ŞİMDİ anı denir. An, zaman değildir. An içinde mekanı ve deyimleri de barındıran bir sinema salonu gibidir. Sinema salonunda oturan yüksek benliğimizdir. Aslında An’ın içinde birden fazla sinema salonu vardır. Zaman dediğimiz şey ise bir sinema salonunda ki bir kasete sarılmış filmin oynamasından ibarettir. Bizim her dünya yaşamımız bir kaset filminden ibarettir. Gerçek yaşamımız aile üyeleri ile birlikte bu filmler üzerine sohbet ettiğimiz ve hangi filmleri seyredeceğimize Birlikte karar verdiğimiz bölümdür. Veya geçiş boyutudur.

Sinemada seyrettiğimiz karakter değiliz veya tiyatro sahnesinde sergilediğimiz rol değiliz. Sahnede Hamleti oynuyorsak tiyatro bittiğinde hamlete ne oluyorsa reekarnasyonda bize de o olur. Tiyatro oyunu bittikten sonra kendimizi Hamlet sanmaya devam edersek terapi almamız gerekir.

Bu oyunlar, Hakikatte biz kimiz veya ne’yiz, onu hatırlamak için oynanır veya izlenir. Bizden başka canlı olan hiçbir şey yoktur. Ama biz istersek canlı kılabiliriz, anlamlar yükleyebiliriz.

Tıpkı rüya gördüğümde, rüyada ki her şeyin biz olması gibi tüm dünya Biz’dir

Ki bizim Hakiki hayatımız gökyüzünün mavi olduğu ve gecelerin ışıl ışıl yıldızların bulunduğu CANLI bir  Ol’uş halidir.

Bizler, dünya hayatımızda bir insan olarak yaşamaya başladığımızda her dünyaya gelişimizde alfabenin tek bir harfini öğreniriz. Bir yaşamda “A”, diğerinde “B” . Belki “A yı öğrenmek için binlerce kez illüzyona bağlanabiliriz. Ve böylece bu harfler tamamlandığında alfabenin bütünlüğünü görmeye başlar  ve dünya hikayelerini okumaya başlarız.  Hayat sahibi oluruz. Canlanırız. Uyanırız. Hakiki İnsan oluruz.

Kİ biz bu alfabeyi de kendi Hikayemizi yazmak için ve yaşamak için öğrenmiş olduğumuzu hatırlarız.

Asıl maksat kendi hikayemizi; ŞİMDİ de yazmak ve deneyimlemekten ibarettir.

Çünkü aynaya bakan kim ise O şekillenmek ister…

Şekillenmek, ŞİMDİNİN hikayesini deneyimlemekten ibarettir…

Nilgün Nart

 
Toplam blog
: 39
: 639
Kayıt tarihi
: 13.12.10
 
 

Öncelikle Dünya gezegeninde yaşayan bir insan olarak ve toplum içinde yazar- sanatçı  kimliğimden..