Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Mart '17

 
Kategori
Güncel
 

Referandum sorgusu

Referandum sorgusu
 

alıntıdır


Kuşkunun 11 sorusuyla referandum sorgusu:
 
Anayasa değişiklik tasarısıyla tek adam saltanatı kurulacağı endişesinde olanlar genellikle şu soruların yanıtlarını netleştirmek istiyorlar.
 
1. Bütün güçler Cumhurbaşkanlığı elinde toplandığına ve Cumhurbaşkanı partili olacağına göre, CB elindeki gücü üyesi olduğu siyasal partinin programını gerçekleştirmek için kullanmaya kalktığında onu engelleyici güvence var mı?
 
*Her şeyden önce bütün güçler CB (Cumhurbaşkanı) elinde toplanmış değildir. CB kanun yapamaz; kanunla belirlenmiş veya Anayasa’da ancak kanunla yapılabilir olduğu belirtilmiş işler için KHK (kanun hükmünde kararname) çıkartamaz. Meclis onayı olmadan OHAL (olağanüstü hal) yürütemez. Savaş kararı alamaz.
 
Yargı erki yürütme karşısında yeteri kadar güçlendirilmiş değil. Ancak eskisinden daha bağımlı yapılmış değildir. Yani, yüksek yargı organlarına üye seçme ve atama esaslarında bağımlılığı artırıcı köklü değişiklik yoktur. Hatta HSYK 7 üyesini gizli oyla meclise seçtirmekle üye seçimlerinde yargı kurumlarının kendi içlerinde siyasallaşma olasılığına karşı iyi bir tedbir alınmıştır.
 
Sorunun içinde bir soru daha vardı: “Cumhurbaşkanı partili olacağına göre, elindeki gücü üyesi olduğu siyasal partinin programını gerçekleştirmek için kullanmayacağına ilişkin bir güvence var mı?”
 
Böyle bir güvence sistemin doğasına aykırıdır. CB anayasal yetkileri ve millet onayıyla seçilmişliği dolayısıyla eski bildik siyasi hakem ve temsili devlet başı olmaktan zaten çıkmıştır. Hâli hazırda bile yürütmeye başkanlık yapma ve yürütme işlerine somut biçimde karışma hakkı veren birçok yetkiyle donanımlıdır. CB var olan sistemde zaten Bakanlar Kurulu’na başkanlık yapar ve yürütmeyle ilgili politikaları belirleyip işleri takibe alır. Hâl böyleyken CB ömür boyu cezai sorumsuzdur.
 
Tasarı bu durumun hukukunu belirlemiştir. Başbakanlığı kaldırıp yetkilerini Cumhurbaşkanlığı’na bağlamıştır. Yani CB resmen yürütmenin başı olmuştur; tıpkı Başbakan gibi onun da partili olması ve parti politikaları doğrultusunda görev yapması doğaldır. Ne de olsa kendi önderlik sıfatından gayrı, ağırlıklı olarak partisinin programına güvenen seçmenlerin oylarıyla seçilmiştir. Nasıl ki şimdiki Başbakan partisinin programını gerçekleştirme gayretindedir, tasarıdaki CB da aynısını yapacaktır. Ancak, CB ve partisi bir kez daha seçilmek için parti programı dışında kalan talepleri de seçmen memnuniyeti gereği dikkate alacaktır.
 
2. Cumhurbaşkanı’nın parti başkanı olması anayasa 103. maddedeki “tarafsızlık” yemini ya da 104. maddedeki Cumhurbaşkanı'nın tarafsız hakem rolü ile nasıl bağdaşacak?
 
Cumhurbaşkanı artık doğrudan milli iradeyle seçilmişlik nedeniyle bildiğimiz Başbakan’dan azıcık daha tarafsız olabilir. Siyasi bir parti desteğiyle yürütmenin başına CB olandan tam tarafsızlık beklemek demokrasi saflığı olur. Soru tasarıdaki CB ile var olan CB aynı tutulduğunda bile çok anlam ifade etmiyor. Çünkü şimdiki CB millet tarafından seçilmişlik sıfatı, yürütmeyle ilgili anayasal cezai sorumsuz yetkileriyle ve de en önemlisi partili siyaset kültürüyle tarafsız hakem olabilir mi?
 
Tasarı Cumhurbaşkanlığı makamını kaldırmaktadır; CB artık doğrudan milletten hükümet kurma vekaleti ve güvenoyu almış başbakandır. Başbakan ne kadar hakem ve tarafsızsa tasarıdaki CB da ondan aşağı kalmaz.
 
3. CB, meclis çoğunluğunu alan partiden olursa meclisin Cumhurbaşkanı’nı etkili bir biçimde denetleme olanağı var mı? Ne de olsa milletvekili adaylarını parti başkanları belirler. Örneğin, böyle bir meclis çoğunluğunun CB hakkında cezai soruşturma açması, ya da başkanın kararname  ile düzenlediği konularda kanun çıkartarak kararnameyi hükümsüz kılması inandırıcı mı?
 
Valla şimdiki durum ne kadar inandırıcıysa tasarı da o kadardır; değişen bir şey yok. Soruyu şimdiki Başbakan için soran yanıtını zorlanmadan verebilir. Üstelik CB da aynı partiden olduğunda Başbakan’ın cezai sorumsuz CB direktiflerini dikkate almak zorunda kaldığı göz önünde tutulunca şimdiki durum daha bile vahimdir. Şimdiki sistemde iktidar milletvekillerinin adaylıkları partinin başı Başbakan tarafından onanır. Milletvekilleri şimdiki sistemde aday gösterilme minnetinden de ileri, hükümette ve devlet kurumlarında makamsal yetki alarak yürütmeye doğrudan bağlanırlar. Dolayısıyla milletvekilinin sorudaki minnet bağına bedel ödemesi yaparak karar alması şimdi çok daha olasıdır. Yürütmede görev alan ve görev alma beklentisi olan, bakan arkadaşlarına doğrudan iş takibi yaptırabilen milletvekilleri tasarıdaki meclis yapısından daha sıkı biçimde yürütme iradesine bağlıdırlar.
 
Tasarıyla milletvekillerine hükümet (yürütme) işlerinde görev verilmesi yasaklanmıştır.
 
 
4. Tasarıda Cumhurbaşkanı’nın eşini, oğlunu, kızını, damadını, gelinini, yardımcı ya da bakan olarak atamasına engel var mı?
 
Aslında şimdiki durum da aynıdır. Şimdi Başbakan’ın ailesinden birini birinci sıradan milletvekili seçtirip bakan yapmasına veya doğrudan danışman ve yardımcı atamasına engel yoktur. CB ailesinden birini bakan olarak değil de yardımcı atarsa bu halk nezdinde hoş karşılanmaz. Galiba tek engel seçmen tepkisi. Gene de başyardımcısını seçme işi bir kurala bağlanmalıydı. Örneğin seçim öncesi yardımcı adayını beyan etmesi istenebilirdi. Ya da seçtiği başyardımcısı meclis onayıyla atanabilirdi.
 
Böyle bir olasılığın aile saltanatı kuracağı kuşkusu tam da saltanat niteliğine uygun gerçekçi nedenlere dayanmaz. Saltanatlığa meyleden CB en iyimser olasılıkla 5 yıl görevde kalır. Zaten iyice tozutmaya başlarsa ya meclis indirir ya da meclise rağmen millet isyanıyla tahtından alınır. Aslında bu senaryonun şimdi uygulanmasını engelleyen bir durum da yoktur. Siyasi muhalefetin AKP iktidarlığını “diktatör” ve “aile saltanatı” gibi sıfatlarla eleştirmesi boşuna değildir. Yani referandum “hayır” çıksa bile bu durum şimdi için de siyasi bir kurala bağlanma gereği taşımaktadır.
 
5. Referandumda “EVET” çıkarsa Türkiye CB kararnameleriyle mi yönetilecek? 
 
Evet, aynen öyle olacak. Ancak, CB yürürlükteki kanunlara aykırı kararname çıkartamaz. Tasarı aynen şöyle diyor:
 
“Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir.
 Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemez.
 Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz.
 Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır. 
Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir.
Cumhurbaşkanı, kanunların uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilir.
Kararnameler ve yönetmelikler, yayımdan sonraki bir tarih belirlenmemişse Resmi Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girer.
 
Cumhurbaşkanı ayrıca Anayasada ve kanunlarda verilen seçme ve atama görevleri ile diğer görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”
 
Yasama görevi yapan meclis eğer ki CB kararname ve yönetmeliklerinin anayasa ve geçerli yasalara aykırı olmasına göz yummuşsa zaten hiçbir sistem yürütmeyi hukuk içinde tutamaz. Yani aynı tehdit şimdiki hükümet etme biçimi için de geçerlidir. Şu anki meclisin hükümet kararlarının yasalara aykırı oluşuna aldırmadığını varsayınca meclis dışında önleyici tek engelin gene yargı adaleti ve seçmen olduğu açıktır. Yani, kanunlara aykırı kararname uygulamasından mağdur olan kişi yargıya başvurabilir ve kişiye değil de yasalara taraf olan mahkemenin kanunları çiğneyen kararnameyi geçersiz sayıp kanundan yana hüküm vermesi Anayasal zorunluluktur. Çünkü Anayasa kanunları hiçe sayan kararname çıkartılamaz hükmünü koymuştur.
 
6. CB tek başına OHAL ilan etmeye ve OHAL kararnameleri çıkarmaya yetkisi var mı? CB Türkiye’yi sürekli bir OHAL rejimiyle yönetebilir mi?
 
OHAL koşulları açıkça belli edilmiştir:
 
“Madde 119- Cumhurbaşkanı, savaş hali, savaşı gerektirecek bir durumun baş göstermesi, seferberlik, ayaklanma vatan veya Cumhuriyete karşı kuvvetli ve eylemli bir kalkışma, ülkenin ve milletin bölünmezliğini içten veya dıştan tehlikeye düşüren şiddet hareketlerinin yaygınlaşması, anayasal düzeni veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerinin ortaya çıkması, şiddet olayları nedeniyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, tabii afet veya tehlikeli salgın hastalık ya da ağır ekonomik bunalımın ortaya çıkması hallerinde yurdun tamamında veya bir bölgesinde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilân edebilir.
 
Olağanüstü hal ilanı kararı verildiği gün Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.
 
Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır; Meclis gerekli gördüğü takdirde olağanüstü halin süresini kısaltabilir, uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
 
Cumhurbaşkanının talebiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi her defasında dört ayı geçmemek üzere süreyi uzatabilir. Savaş hallerinde bu dört aylık süre aranmaz.”
 Yani sadece savaş durumunda olağanüstü hâl kalıcı olabilir. Savaş kararını da ancak meclis alabilir.
 
Aslında şimdiki durumdan bir farkı yoktur. CB yerine “hükümet” yazın durum şimdikiyle özdeşleşir. Aynı OHAL yetkileri şimdiki anayasa TC hükümetlerine vermiştir bile.
 
7. Tasarıyla CB yetkilerine mevcut anayasada olmayan şöyle bir yetki eklenmiş:
 
“Milli güvenlik politikalarını belirler ve gerekli tedbirleri alır.” 
Buna dayanarak, örneğin, seçim sırasında başkan ulusal güvenlik gerekçesiyle OHAL ilan edip OHAL kararnamesiyle muhalefeti susturabilir mi?
 
Elbette milli güvenlik politikalarını belirleyip gerekli tedbirleri alacaktır. CB hükümetin başıdır. Şimdi söz konusu politikaları zaten CB başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu belirlemektedir. Yeni sistemdeyse CB yardımcılarıyla toplanıp belirleyecektir. 
 
Şimdi olduğu gibi seçim sırasında OHAL ilân edip sürdürmek güvenlik politikası gereği uygun görülebilir. Ancak, OHAL kararnamesiyle muhalefetin susturulması anayasayı çiğnemekle olasıdır; çünkü demokratik ilkeler çerçevesinde kalan siyasi muhalefet kanunla düzenlenmesi gereken anayasal bir temel hak sayılmıştır.
 
 Anayasa’yı çiğnemek de şimdi ne kadar yapılabilir bir şeyse CB sisteminde de o kadardır. Tasarı diyor ki: Madde 119- “Olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile 15 inci maddedeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya geçici olarak durdurulacağı, hangi hükümlerin uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği kanunla düzenlenir.” (15. Madde tasarıya aynen, sadece “sıkıyönetim” ibaresi çıkartılıp OHAL bırakılarak aynı biçimiyle alınmıştır. 15. Maddeye istinaden kararname çıkartılamaz, ancak kanun yapılır.)
 
8. Önerilen sistemde yargı Cumhurbaşkanı’na bağımlı mı olacak?
 
AYM üye seçimi ve atamasında değişiklik yapılmış değildir. Üye sayısı 15’e düşürülmüş olsa da oran aynı kalmıştır. Şimdiki sistemde 17 üyenin 14’ünü gösterilen adaylar arasından Cumhurbaşkanı seçer. Oran, 14/17 = 0.82. Tasarıya göre, 12/15 = 0.8.
 
HSYK için yürütme tarafından atanan üyelerin toplama oranı yüzde 46. Yani oran iki katına yükselmiştir. Yüksektir; ancak yargı bağımsızlığı oranlarla tespit edilebilir bir şey değildir. Yargısal üye meslek ahlâkı gereği atayana değil anayasa ve kanunlara bağımlıdır. Zaten bu atama işi de öyle keyfi değildir. Kuralları belli edilmiştir. CB istediği her hangi bir yargı mensubunu atayamaz.
 
Tasarı HSYK için şöyle der: “Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adli yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idari yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca atanır.” (dört yıl için).
 
Birinci sınıf hâkim niteliği kazanmış birisi hukuktan ve vicdandan başka yere kendini bağımlı hissetmeyecek kaliteye yükselmiş sayılabilir. Gene de, yargı erki yeterince bağımsız yapılmamış. Bence, meclis komisyonu koşulları uygun bireysel başvurular arasından ön seçimle adayları belirleyip listeyi meclise sunmalıdır. Hem AYM hem HSYK üyelerinin tamamını meclis gizli oylamayla seçmeliydi. Hatta HSYK HYK (hakimler yüksek kurulu) ve SYK (savcılar yüksek kurulu) olarak iki ayrı kurum yapısı oluşturulmalıdır.
 
Şimdiki sistem de yargı bağımsızlığını tam sağlamış değildir. Aslında yargı bağımsızlığı sadece AYM ve HSYK üye atamalarını CB yetkisinden almakla olabilir bir demokrasi unsuru değildir. Hâkim, savcı, avukat ve adli polis yetki ve sorumluklarının tamamen hukuka bağımlı yürütülmesiyle olasıdır. Gerçekte yargı bağımsızlığı kimin atadığından daha çok yargı unsurlarının kalitesiyle, özellikle de yargıçlık, savcılık, adli polis ve avukatlık eğitimindeki kaliteyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca hâkim, savcı ve polislerin özlük haklarında kimseye minnet duyumu ettirmeyecek iyileştirmeler yapılmalıdır.
 
“EVET” ile yargı erki yürütmeden tam bağımsız yapılmış olmuyor. Ancak, referandum “hayır” ile reddedilse bile, söz konusu yargı bağımsızlığı yürütme karşısında daha güçlü kalmıyor. “evet” ya da “hayır” hiç fark etmiyor; her iki durumda yargısal adaletin siyasete değil de hukuka bağlı vicdanına güvenmek zorundayız.
 
Yargı bağımsızlığını yürütme gücü karşısında güçlendirme gereği her ne kadar ileri demokrasinin temel özelliğinden olsa da gerçek yargı bağımsızlığı yargıç ve savcıların sadece hukuka bağlı vicdanlarıyla görev yapmalarıyla olasıdır; bunu da sanırım hiçbir yasal düzenlemeyle sağlama alamayız. Hangi yasal düzenleme vicdansız yargıç ve savcıyı sadece hukuka bağlı görev yapmaya zorlayabilir? Zaten bilerek veya farkında olmadan olası hukuk dışı hüküm mağduriyetlerini gidermek için üst mahkemelerde ve AYM’de itiraz hakkı bu yüzden verilmiş değil midir? AYM tatmin etmezse AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne) başvuru hakkımız vardır. Demokrasimiz sanıldığı kadar ilkel değildir.
 
 
9. CB seçimi ile milletvekili seçiminin aynı tarihte yapılmasının amacı CB ile partisinin aynı çoğunluğa sahip olmasını mı sağlamak?
 
Böyle bir amaç niyetiyle olabilir. Ancak, CB ilk turda partisinin meclis seçimiyle denk yüzde (50+1) oy oranıyla seçilmeyebilir de. Yani meclis seçiminde partisi düşük oy almış olabilir; Bu durumda meclis seçilmiş olurken CB yüzde (50+1) oy alamayıp ikinci tura kalabilir. Meclis CB partisinin çoğunluğu oluşmadan göreve başlar. İkinci tura iki aday gireceğinden dolayı CB kendi partisinin meclis seçimi oyundan daha fazla oy toplamış olacaktır.
 
Seçmen de zaten kendine hizmet edecek bir hükümet çıkarma beklentisi olmadan meclis seçiminde oy kullanacağından içi rahat olacaktır. “Oyum boşa gitmesin, meclisten istikrarlı bir hükümet çıksın” endişesi taşımadan gönlündeki en küçük partiye bile oyunu verebilecektir. Seçmen hükümet kurucu Cumhurbaşkanı’nı ve yasa yapıp yürütmeyi denetlemeyle görevli meclisi ayrı ayrı seçme bilinciyle oyunu verecektir. Tıpkı Belediye Başkanı ve İl Genel Meclisi seçimleri gibi… Gördüğüm o dur ki CB ve meclis seçimlerinin aynı tarihli yapılması CB partisinin meclis çoğunluğunu sağlamaz.
 
     10.Örneğin, başkanın partisi, Meclis’te çoğunluğu sağlayamazsa, başkanın Meclis'in görevine son verip yeni bir seçime gitme olanağı var mı?
 
           Vardır. Ancak bu kendisi için de yüksek risktir. Her şeyden önce daha görevinin ilk günlerinde meclisi feshederek kendi seçilmişlik hakkını kaybeder. Yani kendisi son hakkıyla seçime gider. Artık seçmen ceza mı verir ödül mü bilemem. Fakat çok da düşünmeden bilebileceğim bir şey var ki seçmen CB meclisi feshetti diye korkarak onun partisine daha çok oy vermeyecektir. Çünkü ikinci kez meclisi feshetme yetkisini kullanamaz; kullanırsa kendisi artık aday olamaz.
 
11. Önerilen sistemin darbelere son vereceği, terörü sona erdireceği söyleniyor.
 
 Darbeleri, özellikle de silahlı kuvvetlerin niyetlendiği darbeleri sadece siyasetçi ve milletin işbirlikçi direnişi engelleyebilir. Darbeler yasayla durdurulamaz; çünkü darbe doğası gereği yasa tanımaz. Sadece demokrasi bilinci keskinleşmiş siyaset ve millet direnişi darbeyi önleyebilir.
 
Terörü sona erdireceği de bir efsanedir. Terör yürütmedeki istikrardan çekinir; doğrudur; çünkü devletin aralıksız mücadele gücü karşısında köşeye sıkışır. Ancak hükümet istikrarı tek başına terör bitirici değildir. Her cephede, arazide, şehirde, kaçakçılıkta, ekonomik bağlantılarında, uluslararası destek odaklarında, kültürel ve sosyolojik politikalarla disiplinli ve kararlı mücadele ister.
***
Anayasa değişiklik tasarısının önerdiği en etkin ve temel değişiklik 5 şıkta toplanabilir:
 
1-Başbakanlığın kaldırıp yetkilerini Cumhurbaşkanlığı’na devretmek. (yürütmeye tek başkan)
2-Millet vekâletiyle hükümet kurup devlet hizmeti verme yetkisi alan Cumhurbaşkanı’nı cezai sorumlu yapmak.
3-Yasama erkiyle yetkilenen meclisin ve yürütme erkiyle yetkilenen Cumhurbaşkanı’nın aynı tarihli fakat ayrı seçimlerle belirlenmesi.
4-Milletvekillerinin istifa etmeden hükümet işlerinde görev alamayışı.
5-Hükümet kurma pazarlıklarını sonlandırması. (Tasarı geçerse meclisteki partiler sadece yasa yapma ve bozma işleriyle denetleme görevinde uzlaşı koalisyonu yapabilir olacaklar)
 
Sağlıklı karar verebilmek için siyasi taraflığı bir kenara bırakıp bilimsel akılla sorgulamak gerekir. Sağlıklı bir karar için soralım bakalım:
 
a)- Bu anayasa önerisi laik demokratik Cumhuriyet’i rafa mı kaldırıyor?
b)- Yoksa hükümetin vekil meclis içinden çıkartılmasına son verip doğrudan millet iradesiyle seçilen CB tarafından kurulması Cumhuriyetin milli egemenlik ilkesini güçlendirir mi?
c)- Yürütmede milletvekiline görev vermeyerek yasama ile yürütme gücünün göbek bağını kesmekle demokrasinin güçler ayrılığı ilkesini hiç olmazsa yürütme ve yasama ayağında pekiştiriyor mu?
d)- Ayrıca, “Ömür boyu sorumsuz CB cezai sorumlu yapılmakla yürütme yetkileri daha bir denetime alınıyor mu?” diye sorgulamanın sonuç bilgilerini görmek gerekiyor.
 
Muharrem Soyek
 
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..