Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Aralık '13

 
Kategori
Reklam
 

Reklamları Denetleyen Yok mu?

Reklamları  Denetleyen Yok mu?
 

Kimileri göbeklerini büyütüyor, kimileri de, öfkelerini... (resim internetten alıntı)


Bizim çocukluğumuz diye başlayacağım...Gençler burun kıvıracak  , hepsi değil  illa ki...  Evet bizim çocukluğumuzda,  sokakta bir şey yemek ayıptı, büyükler  zaten  yemezlerdi,ancak yazlık sinemalarda , çekirdek, dondurma, gazoz gibi  çoğunluğun  bütçesi dahilinde olan  yiyecek içecekleri çocukları ile birlikte yer,içerlerdi. Çocuklar sokakta oynarken yağ-ekmek veya pekmez-ekmek yerler  birbirleri ile bölüşürlerdi. Günümüzde günün her saatinde büyük-küçük  sokakta  herkes bir şeyler yiyor içiyor.  Geleneklerimize  göre "göz hakkı"  diye bir kavram vardır.  Dinimizde de, yardım ve paylaşma  önemli  bir konudur.  Her  konuda olduğu gibi bizden başkasını adeta yok sayma  alışkanlığı giderek  korkunç bir şekilde yaygınlaşıyor.  Kur'an' da  bahsedilen;  ana- baba, kardeş, eşin  birbirinden kaçacağı  kıyamet gününe  hazırlık yapıyoruz sanki...  Yaşlılarımızın "nefsi-nefsine bir dünya"  diye sık sık yineledikleri bir dünyada yaşıyoruz.

Tüketim çılgınlığı  deniliyor ya , alış-veriş merkezlerinde  bu kavramın doğruluğunu  gözünüzle izliyor ve ister istemez düşünüyorsunuz,  kredi kartlarını  hesapsızca kullananları... Emekli maaşımın bir kısmını çektikten sonra  anneme yakın olan Özdilek alış veriş merkezine " dolaşmak" niyetiyle girdim. Cebimdeki paranın tümünü  harcasam  yine de bütün albenisi ile  vitrinleri süsleyen yiyecek-giyecek-elektronik eşyadan gönlümden geçenleri  karşılamam mümkün değil. İnsan nefsi her şeyi ister ama bizler  harcama gücü dışında  tüketim   yapılmaması konusunda   eğitildik. Ayağımızı yorgana göre uzattık,hep.  İhtiyacım olan botu bile,  hemen alma cesareti gösteremedim bu öğretinin etkisi ile. Ekrandaki reklamlar, alış veriş merkezlerindeki  "cıngıllı"  nesneler, pek çok  doyumsuz insanımızın  aklını almaya yetiyor... 

Reklamları denetleyen yok mudur  bilmiyorum...  Hele yiyecek reklamlarını.   Alım gücü olmayan  ailelerin,  çocukları  karşısında  ne durumda olabilecekleri hiç düşünülmez mi acaba...  Çocuk bu,  büyükler bile imrenirken onun canı çekmez mi.  Çukulata reklamının,   ağız ve dişler arasında  afiyetle"götürülen"  bir  görüntü ile yapılması şart mıdır.   Benzer şekilde  peynir,  bisküvi, salam, sucuk  reklamları...   Kadir Çöpdemir'in yaptığı sucuk reklamını izleyen  alım gücü sınırlı bir ailenin   çocuğunun  ruh haline,  onun  ruhunda esen isyan rüzgarına ve o rüzgarın yıkımlarına aldırış eden bir yetkili yok mu diye seslenmek istiyorum buradan...

Bir de yenilerde,  henüz yaşını tamamlamış olduğunu tahmin ettiğim  bir bebekle yapılan , Vodafone'un reklamı  var.  Bugün   eşime  "Neredeyse anasının karnında  bilgisayar  bağımlısı yapacaklar çocukları" diyerek, bu konudaki hassasiyetimi dile getirdim.

Doğru olanı  ver,  geleneklerimize,  insana yakışır olanı ver,  kitap, sinema,tiyatro  reklamı  ver, bilime teknolojiye , araştırmaya sorgulamaya  özendir biraz da...

Pisa(uluslararası öğrenci değerlendirme programı) sonuçlarına göre,  64  ülke arasında Türkiye   neden  44.dersiniz...  Uzak doğu ülkeleri  olan Japonya, Kore, Çin  neden ilk sıralarda...Oralarda  eğitim  herşeyden  önce geliyor çünkü. Eğitim  önce ailede sonra okulda  veriliyor, sonra da televizyon gibi yaygın iletişim araçları ile pekiştiriliyor buralarda.   Toyoto'nun sahibi,  Sabancı'nın "atlı köşk'ünü görünce rahmetli Sabancı'ya ,  "Burada kaç kişi kalıyor"diye sormuş. "Sadece bizim aile" cevabı karşısında şaşırmış , kendisinin  60 metre karelik evde yaşadığını söylemiş... Bizde;  insanlara,  aklına yeteneğine göre değil,  bankadaki  hesabına göre değer biçiliyor. Fark buradan  kaynaklanıyor...

Ekranda  reklamlar başlayınca sesi sıfırlamak gibi bir alışkanlık edindim,   size de öneririm...  Hem sesiz izleyince çok komik oluyor  doğrusu,  eğleniyorum;  jest ve mimikler  insanın  duygularını  iç dünyasını birebir yansıtıyor."Vücut dili " denilen  olgunun önemini anlıyor insan .Ağzımız ne söylerse söylesin,  eğer  başarılı bir tiyatro,sinema oyuncusunun  yeteneğine sahip değilsek  karşımızdaki  aslında bizim ne söylemek istediğimizi çok net algılıyor. "El   ariftir" denilir ya...Konulu reklamlardaki  oyuncular, filmlerdeki kadar  özenli "oynamıyorlar" rollerini.  Örneğin Çağla Şikel  yumuşatıcı reklamında, iki çocuğu ile mutlu bir ailenin annesi, çamaşırlarını özenle yıkayan , çocukları ile çok ilgili bir  anne  imajı yaratma konusunda bence hiç de inandırıcı değil...

Dediğim gibi sesini kısarak izlerseniz bu samimiyetsizliği  daha net algılıyorsunuz... 

Televizyon sahiplerinin;  televizyon  programları ve reklamlarıyla    ülkemiz  insanının  ufkunu  genişletme  , onu  uygar ülke insanının bakış açısına sahip  birikime getirebilme  olanakları  mevcut.  Ama  onlar, tam tersine  ekranlarda ;  düşünmeyen,  sorgulamayan,sadece tüketmeye programlı , birbirine saygıdan bihaber bireyler ,  daha doğrusu  robotlar oluşturma  "emri" ni  uyguluyorlar  gözlemlerimize göre...    Haksız mıyım?       

 
Toplam blog
: 307
: 1382
Kayıt tarihi
: 08.08.07
 
 

Emekli Türkçe öğretmeniyim.Şimdi Marmara Üniversitesi bünyesinde bulunan, Atatürk Eğitim Enstitüsü ..