- Kategori
- Reklam
Reklamları Denetleyen Yok mu?
Kimileri göbeklerini büyütüyor, kimileri de, öfkelerini... (resim internetten alıntı)
Bizim çocukluğumuz diye başlayacağım...Gençler burun kıvıracak , hepsi değil illa ki... Evet bizim çocukluğumuzda, sokakta bir şey yemek ayıptı, büyükler zaten yemezlerdi,ancak yazlık sinemalarda , çekirdek, dondurma, gazoz gibi çoğunluğun bütçesi dahilinde olan yiyecek içecekleri çocukları ile birlikte yer,içerlerdi. Çocuklar sokakta oynarken yağ-ekmek veya pekmez-ekmek yerler birbirleri ile bölüşürlerdi. Günümüzde günün her saatinde büyük-küçük sokakta herkes bir şeyler yiyor içiyor. Geleneklerimize göre "göz hakkı" diye bir kavram vardır. Dinimizde de, yardım ve paylaşma önemli bir konudur. Her konuda olduğu gibi bizden başkasını adeta yok sayma alışkanlığı giderek korkunç bir şekilde yaygınlaşıyor. Kur'an' da bahsedilen; ana- baba, kardeş, eşin birbirinden kaçacağı kıyamet gününe hazırlık yapıyoruz sanki... Yaşlılarımızın "nefsi-nefsine bir dünya" diye sık sık yineledikleri bir dünyada yaşıyoruz.
Tüketim çılgınlığı deniliyor ya , alış-veriş merkezlerinde bu kavramın doğruluğunu gözünüzle izliyor ve ister istemez düşünüyorsunuz, kredi kartlarını hesapsızca kullananları... Emekli maaşımın bir kısmını çektikten sonra anneme yakın olan Özdilek alış veriş merkezine " dolaşmak" niyetiyle girdim. Cebimdeki paranın tümünü harcasam yine de bütün albenisi ile vitrinleri süsleyen yiyecek-giyecek-elektronik eşyadan gönlümden geçenleri karşılamam mümkün değil. İnsan nefsi her şeyi ister ama bizler harcama gücü dışında tüketim yapılmaması konusunda eğitildik. Ayağımızı yorgana göre uzattık,hep. İhtiyacım olan botu bile, hemen alma cesareti gösteremedim bu öğretinin etkisi ile. Ekrandaki reklamlar, alış veriş merkezlerindeki "cıngıllı" nesneler, pek çok doyumsuz insanımızın aklını almaya yetiyor...
Reklamları denetleyen yok mudur bilmiyorum... Hele yiyecek reklamlarını. Alım gücü olmayan ailelerin, çocukları karşısında ne durumda olabilecekleri hiç düşünülmez mi acaba... Çocuk bu, büyükler bile imrenirken onun canı çekmez mi. Çukulata reklamının, ağız ve dişler arasında afiyetle"götürülen" bir görüntü ile yapılması şart mıdır. Benzer şekilde peynir, bisküvi, salam, sucuk reklamları... Kadir Çöpdemir'in yaptığı sucuk reklamını izleyen alım gücü sınırlı bir ailenin çocuğunun ruh haline, onun ruhunda esen isyan rüzgarına ve o rüzgarın yıkımlarına aldırış eden bir yetkili yok mu diye seslenmek istiyorum buradan...
Bir de yenilerde, henüz yaşını tamamlamış olduğunu tahmin ettiğim bir bebekle yapılan , Vodafone'un reklamı var. Bugün eşime "Neredeyse anasının karnında bilgisayar bağımlısı yapacaklar çocukları" diyerek, bu konudaki hassasiyetimi dile getirdim.
Doğru olanı ver, geleneklerimize, insana yakışır olanı ver, kitap, sinema,tiyatro reklamı ver, bilime teknolojiye , araştırmaya sorgulamaya özendir biraz da...
Pisa(uluslararası öğrenci değerlendirme programı) sonuçlarına göre, 64 ülke arasında Türkiye neden 44.dersiniz... Uzak doğu ülkeleri olan Japonya, Kore, Çin neden ilk sıralarda...Oralarda eğitim herşeyden önce geliyor çünkü. Eğitim önce ailede sonra okulda veriliyor, sonra da televizyon gibi yaygın iletişim araçları ile pekiştiriliyor buralarda. Toyoto'nun sahibi, Sabancı'nın "atlı köşk'ünü görünce rahmetli Sabancı'ya , "Burada kaç kişi kalıyor"diye sormuş. "Sadece bizim aile" cevabı karşısında şaşırmış , kendisinin 60 metre karelik evde yaşadığını söylemiş... Bizde; insanlara, aklına yeteneğine göre değil, bankadaki hesabına göre değer biçiliyor. Fark buradan kaynaklanıyor...
Ekranda reklamlar başlayınca sesi sıfırlamak gibi bir alışkanlık edindim, size de öneririm... Hem sesiz izleyince çok komik oluyor doğrusu, eğleniyorum; jest ve mimikler insanın duygularını iç dünyasını birebir yansıtıyor."Vücut dili " denilen olgunun önemini anlıyor insan .Ağzımız ne söylerse söylesin, eğer başarılı bir tiyatro,sinema oyuncusunun yeteneğine sahip değilsek karşımızdaki aslında bizim ne söylemek istediğimizi çok net algılıyor. "El ariftir" denilir ya...Konulu reklamlardaki oyuncular, filmlerdeki kadar özenli "oynamıyorlar" rollerini. Örneğin Çağla Şikel yumuşatıcı reklamında, iki çocuğu ile mutlu bir ailenin annesi, çamaşırlarını özenle yıkayan , çocukları ile çok ilgili bir anne imajı yaratma konusunda bence hiç de inandırıcı değil...
Dediğim gibi sesini kısarak izlerseniz bu samimiyetsizliği daha net algılıyorsunuz...
Televizyon sahiplerinin; televizyon programları ve reklamlarıyla ülkemiz insanının ufkunu genişletme , onu uygar ülke insanının bakış açısına sahip birikime getirebilme olanakları mevcut. Ama onlar, tam tersine ekranlarda ; düşünmeyen, sorgulamayan,sadece tüketmeye programlı , birbirine saygıdan bihaber bireyler , daha doğrusu robotlar oluşturma "emri" ni uyguluyorlar gözlemlerimize göre... Haksız mıyım?