Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Kasım '11

 
Kategori
Türkiye Ekonomisi
 

Rize Çay'ı nasıl marka olur?

Rize Çay'ı nasıl marka olur?
 

Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı’nın desteği ve katılımıyla 16-20 Kasım 2011 tarihleri arasında Rize’de yapılmakta olan ve ‘Canlı’ olarak TV’den yayımlanan ” TÜRK ÇAYININ MARKALAŞTIRILMASI ÇALIŞTAYI’nın ilk gününün açılış konuşmalarını büyük bir heyecan ve dikkatle izledim.

Söz konusu çalıştay’da konuşmacılar özetle; bölgede, çay bahçelerinden elde edilen ürünün parasal değerinin her geçen gün yetiştiricileri (müstahsili ) artık tatminden uzak kaldığını, çaydan ümit kesenlerin her geçen gün arttığını, artık bir yol ayrımına gelindiğini, kaliteli bir çay üretip Dünyaya satamamanın ezikliğini duyduklarını, çaylıkların bakımından, gübrelenmesine, budanmasından yaprağın toplanmasına ve yaprak standardına varıncaya dek, doğal ve bilimsel gerçeklerden uzak bir üretimi benimsediklerini, bu durumunda çaycılığımıza sekte vurduğunu,

Doğu Karadeniz’de çay ekim alanlarının ve Türk çaycılığının 70 yıllık tarihinde, En kaliteli çayı üretip, Dünya’ya satabilme, Dünya Çay pazarında tanınmış bir marka olma hedefine hala ulaşılamamış olmanın ülkemiz çaycılığını (bölge ekonomisini)  her geçen gün tehdit ettiğini,

Hükümetin 2023 hedefine paralel olarak Rize çayının 300 bin ton hedefine doğru yaklaşırken bunun 50 bin tonunun ihraç edilmesi halinde geriye kalan 250 bin tonunun iç pazarda zaten tüketilebileceğini,

Yaşadığımız coğrafyanın bu kuşağında çay üreten başkaca bir ülkenin olmadığını, Bölge ekolojisinin Genel Tarıma elverişli olmadığını, Diğer taraftan Çay’ın Doğu Karadeniz Bölgesinin ekonomik ve sosyal yaşamında çok önemli bir yere sahip olduğunu,

Doğu Karadeniz’de geçim zorluğunun yarattığı sıkıntılar yüzünden, çay üretiminden evvel, bölge insanının ekmek parası kazanmak için, Türkiye’nin muhtelif şehirlerine çalışma gayesi ile gittiğini ancak bugün Çay sayesinde Rize’ye önemli bir para girdiğini, Rize’nin “çay” ile ünlendiğini,    

Yılda yaklaşık 250 bin ton siyah çay üretilebildiğini, bunun ancak 2000-2500 tonunun Avrupa’ya ihraç edilebildiğini, ihraç edilen çayın dört katının yaklaşık 10 bin ton kadar bir çayın ithal edildiğini, yaklaşık 50 bin ton kadar yabancı çayın kaçak yollarla yurda girişinin olduğunu,

Doğu Karadeniz’de üretilen çay’ın tamamen doğal bir çay olduğunu, merdiven altlarında üretilmiş son derece kötü şartlarda ve ölçüler içerisinde imal edilen siyah çayın denetimler yoluyla kontrol altına alınabileceğini, Rize çayının Dünyanın diğer üretici ülkelerinde üretilen çaylardan bazı avantajları ile üstün olduğunu,

Diğer ülkelerin haşere ile mücadele yaptıklarını, dolayısıyla kaçak çayda zararlı kimyasalların var olduğunu, bu zararlı kimyasalların kalıtsal hastalıklara neden olduğunu, “erken doğum”, geri zekâlılık”, “eksik uzuvlu doğma” gibi hastalıkların söz konusu kaçak çayın üretim sürecinde haşere ile mücadele aşamasında kullanılan kimyasal ilaçlardan kaynaklandığını,

Bunun dışında ülkemize sokulan yabancı menşeli çayın karartılması için boyaların kullanılmakta olduğu, Oysa Rize çayının haşere mücadelesi olmaması yönünün bir artı avantaj sağladığını, sadece çayımızın bu özelliğinin öne çıkarılarak yapacağımız bir tanıtımın çok önemli olduğu ileri sürülebilir denilmiştir.

Gıda kodeksinin değiştirilerek testisitinin sıfır seviyesine getirilmesinin gerekliliğini, bizim çayımızın tamamını organik yapmanın mümkün olduğunu, bunun da gübrenin türünün değiştirilmesinden geçtiğini,

Rize Üniversitesi bünyesinde çayın rehabilite edilmesi için bir Araştırma Birimi Kurulmasını istediklerini, (Bizzat Rektör tarafından ifade edilmiştir.)

Çayın Kalitesinin geçen yıllar içerisinde adım adım gerilediğini, başta kaliteden taviz verilmediğini, ancak bugün 1960 ve 70 li yıllardaki kalitenin çok altında bir değer kaybının söz konusu olduğunu, çay bahçesi sahipleri yani müstahsillerin çaydan elini eteğini çektiğini, bölge insanının artan konut imkanları ve şehirleşmeden daha fazla yararlanmak istediği de göz önüne alındığında, iş/eğitim-öğretim gerekçeleri ile şehirlere toplandığını bölgede çay bahçelerine, yabancı kaçak işçiler çalıştırılarak yevmiye usulü ile,  ya da yarıcılık sistemi ile çay yapraklarının toplatıldığını,

Yaprak standardına riayet edilmediğini, bez açılmadığını, kart çay yaprağı ve yaprak köklerinin seçiminin bile yapılmadığını, kalitenin bozulmasının sebeplerinin önemli bir unsurunun bu olduğunu,

İthal çayı marka yapan unsurlardan biri olan, burukluk oranının, ülkemiz çayındaki burukluk yoğunluğu oranından kat be kat fazla ( % 100’e varan) oranda olduğunu,

Kademeli olarak Çin melezi ve Srı Lanka menşeli çay çelik ve fidelerinin yeni oluşturulacak çay bahçelerinde ekim ve dikiminin süratle yaygınlaştırılması gerektiği belirtilmiştir.

Karamsarlık ve yeise düşmeden ya da ümitsizliğe kapılmadan, derhal harekete geçilmesi gerektiğini, önce müstahsil tarafından çaya itibar kazandırılmasının önemli olduğunu, müstahsilin kendi ürününe kıymet vermesinin elzem olduğunu, Müstahsili işin içine katmadan çaya itibar kazandırmanın mümkün olmadığını, çayla ilgili görünen (taraf olan) bütün Kurum ve Kuruluşların, siyasilerin ve Devletin yetkilileri de dahil olmak üzere tüm aktörlerin, müstahsili yönlendirme ve heyecanlandırma görevini en iyi şekilde yerine getirmesi gerektiği hususlarına yer verilmiştir.

Diğer taraftan, kalitenin, markalaşmanın ilk adımı olduğunu,  her kaliteli ürünün marka demek olmadığının altı çizilmiştir.

Dünya pazarlarına uygun nitelik ve özellikte ve talebe göre çay üretmek zorunluluğumuzu, örneğin iç pazarda demleme türü siyah çay tüketimi yaygınken, Avrupa’da poşet çay tüketimi yaygın olduğunu, daha doğrusu, ülkelerin örf adet ve geleneklerine göre sıvı içecek alışkanlıklarının bulunduğunu,

Rize çayını, Dünya’da üretilen ve tüketilen en kaliteli, en perestişli çayı haline getirmek demek aynı zamanda marka üretmek demek olduğunu, diğer yandan kendi kültürünüzü tanıtmak, transfer etmek anlamına geldiğini, bir şekilde Türk çay içme kültürünün Dünyaca tanınması anlamına geldiğini,

İran, Suriye ve Kıbrıs Adası üzerinden ülkeye giren yabancı çayın (kaçak çayın) özellikle Doğu ve G.Doğu vilayetleri başta olmak üzere ülke sathına yayıldığını, yıllar içerisinde gelişip palazlandığını ve istikrarlı bir yapı kazandığını, özellikle akaryakıt (benzin, mazot) içki, sigara, çay gibi eşyadan devletin aldığı vergi-resim oranlarının yüksekliğinin, kaçağa konu eşya olma hüviyetini ve cazibesini arttırdığını, dolayısıyla; kaçakçıların bu eşyalar üzerine yoğunlaşması anlamına geldiğini,

Kaçak çayın önlenmesi için, serbest piyasa ekonomisinin kurallarına göre hareket edilmesini, dünya ile boy ölçüşecek kalite ve kıvamda çay üretilmesini, çay yapraklarının toplanmasından, üretimine, paketlenmesine, tanıtım-tutundurma ve pazarlanma aşamasına varıncaya kadar, bilimsel yöntemlerin uygulanması,  bunun için öncelikle nefis bir çayın üretilmesi,

Sonra Uluslar arası pazarlarda girmek için yaptığımız mücadelenin semeresini hak etmiş bir marka olmanın gururunu yaşamalı ve halkımıza yaşatmamız gerektiğini, Kaliteli ürünler üretmeden, markalaşma atılımının mümkün olmadığını, kalite ve markalaşmaya giderken Dünyadaki örneklerden esinlenilmeli ve bu örneklerin iyice incelenil-mesi gerektiği hususları üzerine durulmuştur.

Çay üretiminin ve ambalajının daha kaliteli, mükemmel ve verimli hale getirilmesi, Kültür laboratuarları ve Çay Enstitüleri (Araştırma Birimleri ) kurulması, Çaydan sağlık ve kozmetik ürünler elde edilmesi için AR-GE Bilim Kurulu kurulması, Çay atıklarının organik gübre özelliğine sahip olması nedeniyle,  Rize’de Organik Gübre Tesisi kurulması ve atıkların bu şekilde değerlendirilmesi,

Çay ve Gıda Fuarlarına katılımın sağlanması, Çayın ihracat sertifika maliyetlerinin düşük tutulması, Çay Kaçakçılığının önlenmesi ( diğer Kurumlarla Koordinasyon Faaliyetleri, Stok Beyanı vb. gibi mücadele yöntem ve stratejilerinin geliştirilmesi…), Kuru çay (siyah çay) ihracatının desteklenmesi, Organik çay alanlarının genişletilmesi,

Çay budama destek modelleri yerine yeni modellerin getirilmesi, laboratuar ortamında ülkemiz çayının belirlenmesi için DNA Marker’ları kurulması, AVM’lerde mağaza zincirleri kurulması, Havaalanları, Deniz Limanları ve Kara kapılarında FREE SHOP benzeri mağazalar ( ya da TEA SHOP türünde tanıtın ve satış reyonları) açılması yönünde daha birçok önlem ve öneriden söz edilmiştir.

Söz konusu Çalıştay’da, Dünyadaki ve ülkemizdeki çay ekim alanları, bunun yüzdesel oranları, Başlıca çay üreten ülkeler, ihracat yapan ülkeler, Dünyada çay üretiminin gelişim trendleri vb hususlara yer verilmiş ve rakamsal miktar ve oranlardan söz edilmiştir.

Tabi bütün bu anlatımların Çalıştay metinlerinde kalmaması gerekiyor. Ben de Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi “Başlamak Başarmanın İlk Adımıdır” diyorum.

Ayrıca, Çay Sektörünün bütün taraflarının ve ilgililerinin üzerine düşen görevleri yapma konusunda istek ve arzularının çoğalmasını diliyorum.

 

 

 

 
Toplam blog
: 135
: 1323
Kayıt tarihi
: 29.09.07
 
 

Ali Emir KARAALİ, Rize Doğumlu, 1978 Rize Lisesi Mezunu, (1988)T.C. Anodolu Üniversitesi   'İşlet..