Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

Saatleri ayarlama enstitüsü

Saatleri ayarlama enstitüsü
 

Sebebi üzerine bir fikriniz var mı, bilmiyorum... Ama, görünen ve bu yüzden de ulaşılması için kılavuz istenmeyen köyde, şunu görmek mümkün:

Bizim çocuklarımız Nasrettin Hoca hikâyeleri ile büyümediler.

Bizim çocuklarımız Itri’yi tanımıyorlar bile.

Bizim gençlerimiz Dede Efendi’den bihaber.

Üçüncü Selim onlar için Osmanlı’nın saray bahçelerinde lale yetiştirmeye “kafayı takmış” bir garip adem.

Onlar, bizim kültürümüzün dışında; o kültürü bilinçle dışlayarak etkisini sürdüren bambaşka rüzgârlar altında filiz verdiler, büyüdüler ve (neredeyse) tohuma kaçmak üzereler...

Oysa ağaç yaşken biçimlendiği gibi, adına ulusal kültür denen, birlikte yaşama bilinci de, gençken edinilir.

Gençliğin, henüz toplumsal çıkar odakları ile yüz yüze gelerek kirlenmemiş olan körpe dimağı; ancak, kendi kişisel tarihinin idealizm çağındayken benimseyebilir ulusal bilinci.

Genç insan, henüz gönlü ile beyni arasındaki bir noktadan bakar dünyaya.

Beyni ile midesi arasındaki bir odaktan değil...

İşin içine mide karıştı mı; ondan sonrası çok zor.

Mide, doyumsuzdur. İster; ha babam, ister.

Doysa da ister.

Midenin doygunluğunda bir sıkışma ve şişme duyumu alırsınız böğrünüzden. Rahatsız olur, yeme sınırını aşıp, tıkınmaya yüz tutan iştahınıza bir ilmik atmaya çalışırsınız.

Ancak, insanın çıkar torbasında bu türden sızılar bulunmaz.

İnsan, aldıkça alır; tükettikçe tüketir. İhtiyacı için değil; sırf satın alma arsızlığını doyurmak için alır; almak için tüketir, filan...

“Modern(!)” dünyada adına süpermarket denilen o tekelci-bakkallık türünü izlemediniz mi hiç?

İnsanlar içeriye bir kilo yoğurt, iki ekmek ve yarım kilo pirinç almak için girerler ve sonra, bir sepet dolusu ambalajla kasanın önünde kuyruğa girerler.

Reklamlara takılan bilinçsiz dimağların içine düştüğü tüketim çılgınlığının acıklı neticesidir bu biçare durum... Reklam spotları içinizdeki bencilliği iteler ve sizin eliniz raflara dizilmiş renkli ambalajlara doğru sürüklenir, ister istemez.

Eğer kendinizi yeteri kadar eğitip, bu çılgınlığın içine yuvarlanmayacak bir seviyeye taşımışsanız, mesele yok; ama...

Bizim çocuklarımız bakkallarda değil; marketlerle, süper marketler arasındaki geçiş süreci içinde yetiştiler.

Bu süreçte nefes aldılar.

Soluklarının tepe noktası, işte bu sürecin kültürel dayatmalarıdır.

Ancak, bizim çocuklarımızın büyük bir çoğunluğu, böyle bir süreç içinde bulunduklarından da habersizdirler...

Soluklarının tepe noktasını da; kültürün emperyalisti olabileceği gibi; ulusalı, halkçısı, evrenseli olabileceğini de bilmezler; akıllarına bile getirmezler...

Çünkü, “Deryanın içindedirler; ama, deryayı bilmezler.”

Yüzme bilirler; ancak, kaldırma kuvvetinin nedenselliklerini düşünmezler.

Sadece bir takım mekanik nesnelerin adını, önceden yapılmış tariflerini bilirler.

Elin oğlunun düşünüp, üreterek, önlerine koyduğu bilgisayar faresi ile, “tık”lamasını bilirler.

Önlerine hazır olarak konan seçeneklerden bir tanesini, gerekçesini irdelemeden, bu gerekçeyi ortaya çıkaran nedensellikleri birbirleri ile olan münasebetleri, zaman ve mekan boyutundaki ilişkileri içinde kavramayı düşünmezler; böyle bir şeyi düşünmenin gereğini ya da zorunluluğunu dahi anlamazlar; anlayamazlar...

Belki de bu aynı zincirin halkaları yüzünden bilmezler Dede Efendi’yi de; Ahmet Hamdi Tanpınar’ı da...

Aşağıdakilerden hangisi, Tanpınar’ın kitapları arasındadır?..

Haydi benim sivri zekalı, jöleli saçlı, kültür magandası tosunum, cevap ver bakalım:

- Saatleri Ayarlama Enstitüsü mü?..

- Son kararın mı?

- Ya... demek öyle...

- Gonggg!...

- Evet Saatleri Ayarlama Enstitüsü... Kazancınız çok büyük. Ve tam ... Ye-Te-Le kazandınız.

Enstitü, saatleri ayarlıyor (muş); öyle mi?

Ahmet hamdi Tanpınar, Dede Efendi’yi çok severmiş, öyle mi?

Üçüncü Selimİ de... Itri’yi de...

Ya Tatyos Efendi?

Tatyos Efendi’yi henüz çalışamadık; o bir dahaki sefere...

 
Toplam blog
: 913
: 485
Kayıt tarihi
: 30.01.09
 
 

1942 yılının Şubat ayında Bursa'da (Mehmet Kemalettin'den olma, Emine İffet'ten doğma olarak) dün..