Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Aralık '18

 
Kategori
Siyaset
 

Sadece Bir "Dilek"...

Bu yazım belki bir tekrar, başa sarma gibi olabilir; ama ne yapayım yazmadan edemedim.

Şöyle internet sitelerinde, gazetelerin web mecralarında gezinirken, yine benim belki de görmek istemediğim, ya da okuduğumda tiksinti hissettiğim duygularla kaleme alınmış makalelere rast geldim.

Kestirmeden söylemekte fayda var; ülkemizdeki siyasal ortam barışçıl bir havaya büründürülemediği sürece, bizler şu aşağıdaki başlıklar altında tartışmaya, birbirimizi “altetmeye” devam edeceğiz:

- Mahalle Baskısı,

- Zamanın Ruhu,

- Nehrin bir kenarına geçip olan-bitenleri izleme,

- Ötekileştirme,

- Yabancılaşma,

- Kutuplaşma.

***

Zamanın ruhuna istinaden eskiden mağdur olduklarını hisseden kitleler; gazeteciler, vatandaşlar, mevkii sahibi kişiler, devranın dönmesine binaen “mahalle baskısı” diyebileceğimiz insanı yiyip-bitiren bu duygu-durumunu “diğerlerine” dayatmaktalar.

Eskinin mağdurları, yani “Esmer Türkler”, iktidar ve güç sarhoşluğunun etkisiyle şimdinin muktediri olmanın verdiği avantajları kullanarak, “Beyaz Türkler” ile ortak bir yaşamı var etmek istemiyorlar; istememenin yanın da ortak bir Türkiye geleceği tasavvurunu da düşlemiyorlar.

***

Esasında, ben burada, geçmişin birtakım konularında mağdur olduklarını düşünen kesimleri “yargılamıyorum”… Çünkü, geçmiş dönemlerde, ülkemizde kabul etsek de etmesek de, bazı üzücü durumlar yaşandı. Büyük kentlerin çeperinde yaşamaya mahkûm edilen “sessiz çoğunluklar”, merkezde yaşanan, olan-bitenlere, nehrin kenarından sadece bakmakla yetindiler.

28 Şubat Döneminden sonra Türkiye’deki siyasal yapı, ötekileştirilenlere rahat nefes alma olanağını vermemekteydi. Siyasal İslam’ın yükselişinden endişeyle, çevreden merkeze gelebilecek siyasal hareketler; ya ordu sopası ile ya da yargı sopasıyla durdurulmuştu.

Neyse… Geçmişe çok takılıp kalmamak gerekir. Ama, işte aklıselim ile ve vicdanıyla kalem oynatmayanlar, her nedense geçmişte yaşadıkları, tecrübe ettikleri haksızlıkları, kırgınlıkları, üzüntüleri, yazılarında bir fırsat dile getirip, hesaplaşmaktan da imtina etmiyorlar.

Belki, benim yazılarımı takip edenler ne kadar naif biri olduğumu, çatışmadan, didişmeden, birbirini kırmadan haz etmediğimi sezinlemişlerdir. Gerçekten de şu fani dünyada, ortak bir yaşam idealini tesis etmek çok mu zor?

Neden, birbirimizi “ötekileştirmek” için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz? Esasında, bu bir yeni yıl yazısı da olabilir. Herkes, kendi meşrebine göre hayattan beklentiler içinde olacaktır.

Diyorum ki… Artık aramızdaki kırgınlıkları, gönül koymaları, vurdumduymazlıkları bir kenara koysak… Bu duygular, 2018 yılında kalsa ve bizler; Atatürkçü’sünden Muhafazakârına, laik moderninden daha gelenekselcisine kadar, daha uygar bir toplum olma yolunda adımları atabilsek…

2019 yılında yine “tartışalım”, “müzakere” yapalım, “eleştirelim”, saf tuttuğumuz siyasal partiyi veya ideolojiyi “alkışlayalım”, hatta ellerimizin avuçiçi patlayıncaya kadar alkışlayalım…

Ama, az önce yukarıdaki satırlarda değindiğim hastalıklı kavramları kullanmadan yapalım…

 
Toplam blog
: 706
: 83
Kayıt tarihi
: 18.05.16
 
 

Ben, Uludağ Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü mezunuyum. Şuan için öze..