Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Ocak '16

 
Kategori
Güncel
 

Sadece karanlıkta mı saldırıyorlar?

Sadece karanlıkta mı saldırıyorlar?
 

Laik-muhafazakâr eksen üzerinden tartışmayacağımız bir konu kaldı mı acaba?

Bilindiği üzere üniversiteli bir genç kız İstanbul’un göbeğinde gece geç saatte dolmuştan bindikten sonra eli bıçaklı bir erkek tarafından tecavüze uğradı. Hem de evine çok yakın bir yerde ve de kameraların olduğu bir bölgede. Ancak böyle olması saldırıya uğramasını önleyemedi.

Bunun üzerine de tartışmalar ikiye bölündü. Bir taraf kadınların böylesine kolay “av” olabilmesine isyan ederken, diğer taraf gecenin ilerlemiş ve tenha saatine odaklanarak, suçu kurbanın kendisinde aramaya yöneldi.

Laik dünya görüşüne göre, kadın erkek fark etmeksizin herkesin gecenin her saatinde dışarıya çıkıp güven içersinde eğlenebilmesi ve yine güven içersinde evine dönebilmesi en doğal insan hakkıdır. Muhafazakâr görüşe göre ise gecenin bir saatinden sonra dışarıya çıkıp eğlenmek pek tekin bir olay değildir, hatta kadınlar açısından hiç değildir. Belki bunun üzerinden tartışılabilir de, ancak konu sosyal medyada “Bağdat Caddesi” ve gece 3.00’te eğlenceden dönen “kız” olarak ele alınıp, bir nevi alaylı ankete dönüştürülünce, ipler doğal olarak koptu.

Sanırım bu anketi düzenleyen zihniyete göre, Beyaz Türklerin veya laik yaşam tarzının sembolüne dönüşen Bağdat Caddesi’nde bir genç kızın gece o saatte evine dönmesini zaten tüm sorunun ana kaynağı. Herhalde o saatlere kadar çılgın bir seks partisinde vakit geçirmiştir, kafa dumandır ve böylece ilk önüne gelen sapığa kurban olması kaçınılmazdır. Hatta belki de tecavüzcünün dediği gibi, genç kız onu öperek baştan çıkarmış, sakin bir yere götürmüş ve onunla beraber olmuştur. Saldırganın uyuşturucudan, dolandırıcılıktan ve hırsızlıktan polis kaydının olması, zavallıyı daha da kolay bir kurban haline getirmiştir.

Ancak söz konusu anketi düzenleyen yaklaşımın unuttuğu bir konu var, o da tecavüz vakalarının çok daha büyük ve karanlıkta kalan bir bölümünün, kurbanın bizzat en yakın çevresi tarafından işlendiğidir.  Der Spiegel zamanında bu konuyu baş sayfasına taşımıştı ve polis raporlarında yer alanlar emin olun hayattan soğutan cinstendi. Güler yüzlü nazik komşu, iş arkadaşı ve öğretim görevlisinden başlayıp, gittikçe uzak ve yakın aile fertlerine doğru daralan bir çember söz konusuydu. İşin kötü tarafı, bu çember daraldıkça kurbanların utanma ve susma katsayıları da arttığından, olayın meydana çıkması ihtimali de küçülüyor.

Almanya’da öyle de, bizde farklı mı sanki?

Anlı şanlı laik profesörlerimiz olduğu kadar, dininde imanında bilinen hocalar da bu karanlık rakamlarının içersinde yer almaktadır. Esnafımız derseniz, doktora konusu olur. Geçenlerde arabada beklerken, daha çok alt kesim gruplarına hizmet veren kadın giyim eşyası satan semtimizin bir esnafının, dışarıdaki tezgâha bakan iki öğrenci kızdan gözlerini ayıramadığını gördüm (aslında bu tanım hafif kalıyor). Onun üzerine ben de ensesine gözlerimi diktim. Önce anlaştıramadı, ama sonra rahatsız olmaya başladı. Arkasını dönüp benimle göz göze gelmesiyle birlikte, kıpkırmızı olup içeri kaçması bir oldu. Aynı esnafın Cuma günleri dükkânını kapatıp, namaza da gittiğini belirtmem herhalde şaşırtmayacaktır. Buna karşılık çok modern ve eşitlikçi geçinen nice yaşını başını almış entelektüelimizin de söz konusu genç kızlar ve kadınlar olunca, teoriyle çok çelişen seksist pratiğe yelken açtığı da yurdumuzun gerçeklerindendir.

Kadını insan olarak görebilmek, belki de erkelerin bu dünya üzerinde verdikleri en büyük sınavdır.

Bağdat Caddesi ve onun etrafını şekillenen yaşam tarzını her fırsatta yeren muhafazakâr çevrelere geri dönecek olursak, anlayamadığım bir çelişki var: Laik kesimin kadınları bir taraftan bu kadar eleştirilirken, neden ortalamanın çok üstünde liberal bir yaşantı sergileyen, en sıra dışı ve sembol isimleriyle evlenmek, muhafazakâr erkeklere kendi çevrelerinde bu kadar puan kazandırıyor? Neden biraz ün ve para elde eden muhafazakâr erkekler, seçimlerini hep başı açık ve göz önünde olan Beyaz Türk kadınlarından yana kullanıyor? Üç çocuk annesi ünlü oyuncuyla evlenen tanınmış muhafazakâr gazetecimizin, bir toplantı esnasında etrafının diğer muhafazakâr erkekler tarafından ne denli büyük beğeni bakışlarıyla sarıldığını gerçekten de görmenizi isterdim.

Böylesi çelişkili bir toplumda yaşarken, tabii ki kadın olmak daha da zorlaşıyor.

Genç kızımıza geri dönecek olursak, keşke zamanı geri sarabilsek. Çünkü aynı saatte, aynı yerde dolmuş yerine onu evin önüne kadar bırakan bir durak taksisine binseydi, evine sağ salim varabilecekti. Biliyorum, herkesin buna bütçesi yetmeyebilir. Ancak bu durumda belki grup olarak paylaşmak ya da eve iki kişi dönmek gibi seçenekler üzerinde mutlaka durulmalıdır.

Ne yazık ki, dünyanın her yerinde büyük şehirler, loş ve tenha arka bahçeleri, ara sokakları, parkları ve otoparklarıyla tehlikeliler. Gelişmiş ülkelerde bu gibi yerlerin olabildiğince aydınlatılmasına ve güvenlik görevlileri tarafından kontrol edilmesine özen gösteriliyor. Sadece kadınlara ait özel dolmuş seferleri düzenlenip, onların evlerine girmesini bekleme gibi önlemler geliştiriliyor. Otoparklarda girişe yakın özel kadın park yerleri, üst düzey aydınlatma ve kontrol sistemleri geliştiriliyor. Merdiven ve asansör çekirdekleri şeffaf tasarlanıyor. Hollanda’daki bir üniversitede otoparka giden yolu, umuma açık hale getirerek, 24 saat boyunca insanlar tarafından kullanılmasını sağlamış ve böylece gece saatlerinde tenhalaşmasını önlemişler örneğin.

Karanlık ve ıssızlık kadınların en büyük düşmanı, ancak tersinden bakacak olursak, erkeklerin de üst düzey aydınlık, şeffaf ve güvenli ortamlara gerektiğinde masum olduklarını ispatlayabilme açısından ihtiyaçları var. Göreceli olarak çok daha az da olsa, böylesi durumlarla da karşılaşılıyor.

Suçlunun hiçbir şekilde indirim almaması, tartışılması dahi söz konusu olmaması gereken bir konudur. Kurbanı suçlayan yaklaşımla var gücümüzle mücadele etmeliyiz. Ancak ondan önce, kızlarımıza ve kadınlarımıza kendilerini asla tehlikeye atmamalarını öğretmeliyiz. Bu konuda daha önce kaleme aldığım yazılarımın linki aşağıda yer almaktadır.

Yazımı onlardan birinden yaptığım alıntıyla bitirmek istiyorum:

Doğrudur, kurban yerine hep tecavüzcüyle empati kuran erkek egemen adalet ve toplumsal değerler sistemiyle ne kadar savaşsak yeridir. Ancak en ideal ortamlarda bile yüzde yüz güvenlik sağlamanız mümkün değildir. Bu yüzden de hemcinslerime tekrar cesur olma çağrısı yapıyorum - lütfen kendinizi herhangi bir şekilde güvende hissetmediğinizde, sakın ola ki çekinmeyin veya utanmayın! Gerekirse o yeri terk edin, erken gidin, erteleyin veya hiç katılmayın. Hiçbir şey canınızdan daha kıymetli değildir.

Diyeceğim, cesur olmak kendini bile bile tehlikeye atmak değildir. Cesur olmak, gereğinde toplumun yanlış küçümseyen değer yargılarına karşı durabilmektir. İçinizdeki kelebeğe kulak verebilmektir. Abartınız, risk almama yönünde olsun.

Lütfen.

Bir de şöyle küçük bir karşı anket düzenlemek istiyorum:

Muhafazakâr, ünlü ve de paralı erkek. Evlenme tercihi ne yönde olabilir?

  1. Güzel
  2. Tanınmış
  3. Laik kökenli
  4. Hepsi

Zuhal Nakay

“Özgecan ve Longja”

“Tecavüz nedir?”

“Sarai Sierra Şiddet Kurbanı mı?”

 
Toplam blog
: 102
: 618
Kayıt tarihi
: 24.08.13
 
 

Mimar / Blog Yazarı ..