Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Mart '07

 
Kategori
Kültürler
 

Sağ elle yemek yiyip, sol beyinle düşünmek

Sağ elle yemek yiyip, sol beyinle düşünmek
 

Geçen haftanın önemli gündem konularından birisi de; İstanbul Müftülüğünün okuduğu Cuma hutbesi idi. Peygamberimizin, "Yemeğinizi sağ elinizle, önünüzden yiyiniz." hadisine dayanarak hazırlanan hutbede, çatalı sol elle tutma alışkanlığının batı âdeti olduğu ileri sürülmekte ve Müslümanların kendi geleneklerine sahip çıkmaları istenmekteydi.

İslamiyet’te, insanın yaptığı işlerde, vücudunun sağ yanının kullanılmasının önerildiğini biliyoruz. İlk adımı sağ ayakla atmak, sağ elle yemek, sağ yana yatmak bu tercihlerden bazıları.

İslamiyet’in bu tercihlerini genellikle pek sorgulamadım. Daha çok simgesel anlamları olduğunu düşünmüşümdür. Muhakkak ki kendince sebepleri vardır. Ancak Müslümanlarca, Hz. Muhammed’in tüm yaşamı ve söylemlerinin, günün ötesinde evrensel anlamlarının olduğunu kabul etmek gibi bir bakış açısı mevcut. Bunda haklılık payı da vardır elbet. Yaradan tarafından elçi olarak gönderilen kişinin yaptıkları ve söyledikleri, normal bir insanın yaptıkları ve söyledikleri gibi kabul edilemez. Muhakkak ki, içerisinde yaratanın sırlarından, zaman üstü biliminden duyumlar, söylemler vardır.

Ancak, peygamberlerin, tüm söylemlerini, bir yaratanın sözü gibi algılamak, bize değil daha çok Hıristiyanlığa özgü bir anlayıştır. İslamiyet’te, peygamberlerin, yaratanın elçiliği dışında özel bir sıfatları ve nitelikleri yoktur. Hatta ki, onlarında normal insanlar gibi hata yapma hakları vardır. Müslümanların kutsal kitabının birçok yerinde de, peygamberin özel olarak uyarılmasına, dikkatinin çekilmesine gerek duyulmuştur.

Ayrıca, Hz. Muhammed tarafından yapılmış her işi ve söylenmiş her sözü evrensel kabul etmek, bizim de 6. ve 7. yüzyılın şartlarında yaşamamızı zorunlu kılar ki, bunun hiçbir din ve onun peygamberi için geçerli bir uygulama olduğunu kabul edemeyiz.

Bu konuda, peygamberlerin özellikle ahlak kuralları, yaratana karşı görevler, toplum ve insan ilişkileri gibi temel ve genel konulardaki öğretilerini benimsemek ayrı bir şeydir, o dönemin yaşam şartlarının yarattığı günlük pratikleri tekrarlamak ise bambaşka bir şeydir. Özellikle ikinci konuda ki söylemlerinin, dönemin koşulları ve alışkanlıkları ölçüsünde değerlendirmek, İslamiyet’in bir akıl dini olmasının gereklerindendir.

İnsanların yemek yeme alışkanlıklarında, mutfak araçlarının henüz çeşitlenmediği, kişi başına bir tabak, bir kaşık ve bir çatalın kullanımının söz konusu olmadığı, tek bir tepsiden, bir daire etrafında topluca ve elle yemek yenilen bir ortamda, insanlardan sağ elle ve önlerinden yemek yeme telkini son derece anlamlıdır. Yemekte belli bir düzenin kurulması, insanların birbirine rahatsızlık vermeden ve başkalarının haklarına tecavüz etmeden yemek yemesi, o toplumu uygarlaştırmak yönünde önemli bir adımdır.

Ancak, siz 20. yüzyılda, herkesin ayrı tabaklarda, kendisine ait gereçlerle yemek yediği bir ortamda, sağ elle yemek yemeği telkin ettiğiniz anlamda, 6. yüzyıldaki bir toplumu medeni kılmaya çalışan anlayışın gerisine düşmüş olursunuz.

Ayrıca, insanların %90’ının sağ el ve ayaklarını kullandıkları toplumda, insanların en iyi kullandıkları ellerini yemek yemek için teşvik etmenizde anlamlı olabilir. İyi kullanılmayan bir elle yemek yemeye çalışmak, yenilen yemeğin dökülmesine ve ziyan olmasına sebep olabilir. Ancak bu genel eğilimi, evrensel kural haline de dönüştürülemez.

Belirli simgesel kullanımları dini görev şekline dönüştürmek, İslamiyet’i ileriye götürecek uygulamalar değildir.

Bu sağ el, ayakla yapılan işlerin simgeselleştirilmesi de, bazen bilim karşısında komikleşmesine de neden olabiliyor. Örneğin yapılan araştırmalar sonucunda anlaşılmaktadır ki, vücudumuzun sol yanını sağ beynimiz, sağ yanını ise sol beynimizin yönlendirdiği tahmin edilmektedir. İşin ironik yani, bize önerilen, sağ elle yiyip, sol beyinle düşünmektir.

Sağ kullanımı önemsediğiniz durumlarda, sağ ayak veya kolunuz mu önem kazanır, yoksa beyninizin sağ yanının kullanılması mı? sorusunun cevabı da merak konusu olmakta. Ayrıca, işlerinize ilk olarak vücudunuzun sağ yönüyle başlamak bu kadar önemli olsa idi, kalbimizinde, kanı pompalamak için büyük olasılıkla vücudumuzun sağ yönüne tercih etmesi gerekmez mi idi? Ama ne yazık ki, kan kalbimizden sol karıncıktan yol alır ve öncelikle vücudun sol yanından dolaşır.

Ancak üzerinde durulması gereken esas konunun, sağ el sol meselesinden farklı olduğunu da düşünüyorum. Çünkü hutbeyi hazırlayan İstanbul Müftülüğü görevlisinin de belirttiği üzere esas sorun, batı adeti olarak kabul edilen bıçağın sağ el, çatalın veya kaşığın ise sol elle tutulması uygulamasına yapılan muhalefettir. Ve bu muhalefette, “adetlerimize sahip çıkalım” sloganı ile yürütülmektedir. Ancak, akıl yolundan çıkan dinlerde, yeniliklere yönelik düşmanlıklar her zaman rastlanılır bir şeydir.

Bir burjuva geleneği olan, yemek yeme adabı doğaldır ki, batıda da, kilise tarafından hoş karşılanmamış ve onlarda kendi referansları doğrultusunda yemek yeme geleneklerini sürdürmek istemişler. Ancak, doğa ve insanlar, büyük olasılıkla yaratanın, yaratma ilkesi doğrultusunda, sürekli devinim ve gelişim içindedir.

Kültürün ve teknolojinin gelişiminin el ele verdiği süreçlerin sonucunda da, insanlar daha sıhhi ve daha konforlu koşullarda yemek yeme alışkanlıklarını geliştirmişlerdir.

Ve bu gelişme sürecine, dini kendi gerici fikirlerine alet etmeye çalışanlar bile engel olamamaktadırlar.

Neyse ki, İstanbul Müftülüğünün bu girişiminin karşılığında, benim tanıdığım en iyi Diyanet İşleri Başkanı olan Ali Bardakçıoğlu’nun yorumu, beni ciddi anlamda mutlu etti.

Ben dinin, toplumumuzda, akılcı ve vicdanlı insanların katkısı ile çok daha ciddi görevleri olduğunu düşünüyorum.

 
Toplam blog
: 453
: 1826
Kayıt tarihi
: 14.11.06
 
 

36 güneş yılı. 27 yıl G.antep, 9 yıl İstanbul. İstanbul, 90’lı yıllarda yaşandı, bitti.  Hep şe..