Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Eylül '15

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Sağlıklı yaşamak… Ama nasıl?

Sağlıklı yaşamak… Ama nasıl?
 

Hemen her gün televizyon kanallarında doktorlar çıkıp sağlıklı yaşamak, sağlıklı beslenmek üzerine konuşmalar yapıyor, görüş bildiriyorlar. Bu bağlamda biz de her geçen gün yeni şeyler öğreniyoruz. Öğreniyoruz öğrenmesine de kafamız karışıyor, hem de çok. Çünkü söylenenler çoğu zaman birbirinden farklı oluyor, zaman zaman ise zıtlıklar içeriyor. Kimi doktorlar kanserde erken teşhisin önemini vurgularken, kimileri erken teşhis ile geç teşhis arasında ölüm zamanı açısından hiçbir fark olmadığını dile getiriyorlar. Hatta son bir televizyon programında dinlediğim doktorlar kemoterapinin de gerekli olmadığını söylediler. Kolesterol ilacı kullanmayın, çok gereksiz diyen doktorlar da, mutlaka ilaç kullanmalısınız diyen doktorlar da var.

Doktorların beslenme konusunda önerileri de birbirinden çok ama çok farklı. Ambalaja girmiş ürünlerin zararları konusunda hem fikir olsalar da çiftlik balığı sofranıza koymayın diyenlerin karşısında çiftlik balığının deniz balığından hiçbir farkı yok diyenler var. Marketlerde satılan tavukları yemeyin, köy tavuğu yiyin diyenler bir tarafa, hiç tereddüt etmeden yiyebilirsiniz diyenler diğer tarafa.  Hazır yoğurt yemeyin diyenler, tabi ki yiyebilirsiniz diyenler arasında bocalayıp duruyoruz uzun zamandır. Yoğurdu evde yapar olduk şimdilerde. Ama şimdi de plastik şişede süt almayın diyorlar. Şaşırdık kaldık artık!

Bir başka ikilem güneş koruyucularla ilgili. Eskiden güneş koruyucu kullanmadan sakın güneşe çıkmayın diyen uzmanların karşısına şimdilerde güneş koruyucu kullanırsanız güneşten yararlanmazsınız, vücudunuz D vitamini sentezleyemez diyen uzmanlar çıktılar. Üstelik te sabah 10'dan akşam 16'ya kadar güneşte durmanın zararlı olduğu bilgisi yerine şimdilerde güneşin dik geldiği saatlerde güneşlenmeniz gerekir bilgisi geldi.

Ekmek ile ilgili de kafalar karışık. Beyaz ekmek yemeyin, onun yerine kepek, tam buğday, çavdar ekmeklerini sofralarınıza koyun diyor bazı uzmanlar. Başka uzmanlar çıkıp buğdayın DNA'sının değiştiğini ve asla ekmek yemememiz gerektiğini söylüyorlar. Ekmek yememek, bütün hamur işlerine uzaktan bakmak ne kadar mümkün olabilecekse artık! Üstelik buğdayın zararlı olması, bulgurun, irmiğin ve onlarla yapılan tüm lezzetli yemeklerin de zararlı olması sonucunu doğuruyor ki bu da çiği köfte, içli köfte, kısır vb. gibi enfes lezzetlerin de terkedilmesi anlamına geliyor. İyi ama bu doktorlar bize pirinçte nişasta var yemeyin bulgur yiyin demiyorlar mıydı? Zaten Ergene Nehri’nin kimyasallarla zehirlenmiş sularıyla yetişen pirinçten de fayda gelmez ki insana. Biz buğday ve türevlerinden zorla da olsa vazgeçtikten bir on yıl sonra çıkıp buğdayın yararlarından bahsetmeye başlarlarsa hiç şaşırmayacağım. 

Bir başka konu ise şeker. Şekerin vücudu yaşlandırdığı, bir zehir gibi organlarımıza zarar verdiğini söylüyor şimdilerde bazı uzmanlar. Hatta meyve yemeyin demeye kadar vardırdılar işi. Bizler şekeri günlük beslenmemiz içinde azaltmaya çalışırken, bir de şekerden daha tehlikeli olduğu söylenen glikoz çıktı karşımıza. Ucuz olduğu için marketlerde, pastanelerde aldığımız pek çok tatlının içinde bisküviler de dahil glikoz şurubu kullanılıyormuş. Yangından kaçarken doluya yakalandık resmen. Glikoz şurubu olmasın diye bu defa hakiki şeker kullandığını belirten markaların peşinden koşmaya başladık. Belki bu düşünceler de değişir başka şeyler duyarız başka uzmanlardan kim bilir? Ama şimdilerde durum bu. Sizleri bilmem ama ben neye inanacağımı, kime güveneceğimi şaşırmış durumdayım. Böyle olunca, bilinçli olmak için bilgi edinmeye çalışan bir kişi olarak büyük bir kafa karışıklığı içindeyim. Bilgilenmek mutsuz ediyor sonuçta ve yeni bir şey öğrenme isteğimi azaltıyor. 

 
Toplam blog
: 87
: 566
Kayıt tarihi
: 02.12.09
 
 

Çevre Bilimi Uzmanı – Peyzaj Mimarıyım. Yüksek lisansımı çevre sorunları ve biyokütle enerjisi üz..