- Kategori
- Deneme
Sana, bana, bize
Farz et ki iki küçük uçurtmayız.
Öyle çıtalı, renkli, görkemli olanlarından değil.
Hani defter yaprağından yapılmış alelade uçurtmayız işte.
Kumdan inşa ettiğimiz kalenin surlarından
Yükselip, süzülsek semada narin, coşkulu
Seyre dalsak gün batımını, mehtabı kızıla boyayan güneşin son ışık yağmurunda
Yıkanıp arınsak, dünyanın kirinden, pasından
Güneşi görsek doğum sancıları arasında seher yelinin terkisinde uzansak
Okşasak bir yetimin başını, yeni doğan bir bebeğin nefesini çeksek içimize,
Âşıklara yol gösteren melekler eşliğinde aşk çeşmesinden yudumlasak
Buz gibi yaşam iksiri.
En saf halimize bürünüp mavi giysek,
Mavinin envai çeşidinde, başlasa doyumsuz yolculuk,
Dolambaç misali yürek atışlarında, en ücralara ulaşıp, karanlıkları aydınlatsak. İç dünyalarında
meltem estirip, keman nağmeleri eşliğinde, beyaz dost karanfille umut,
Kırmızı gül goncasıyla aşk eksek yüreklere.
Bu esnada kendimize de vakit ayırsak, özgürce kendimizi seyretsek fena mı?
Yıkılmadan kumdan kale gezinsek yüreklerimizde,
Umut dolu, sevda yüklü kocaman ölçüsü yok yüreklerimizle sarılsak birbirimize
Yol gösterdiğimiz âşıkların sofrasından nasiplensek.
Sarılsak aşka
Bırakmamacasına kenetlensek, kenetlense insanlık,
Kinden, nefretten uzak sevgiyle, sevgiliyle
Şu üç günlük denen dünya’nın tadını pamuk şekerine çevirsek
Lafı uzatma hadi gökkuşağının altından geçelim.
Farz et ki iki küçük uçurtmayız
Ve istikamet insana, yaşama, doğaya
Sana, bana, bize...