Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '06

 
Kategori
İnternet
 

Sanal yaşantı

Sanal yaşantı
 

Bir ''sanal yaşam'' diye tutturduk gidiyoruz.. Dokunduğumuz her şey ''Sanal''.. Kimi buna ''yalan dünya'' diyor. Kimi, ''gerçekte olmayan gerçeklik'' diyor. Sanal, manal derken gerçekçi veya dürüst olabiliyor muyuz? Öyle ya! Karşımızdakini sonradan görsek bile tanıyamayız. ''Sarı çizmeli Mehmet Ağa!'' Ama; çok tuşlu, kiler penceresi büyüklüğündeki ekranın karşısına geçince, tatlı birer canavara dönüşüyoruz. İmla hatası az olsa dahi, dişe dokunan bir yazı yazmışsanız, editörünüz tasdiklediğinde yayına alınıyor yazınız. Hoş, bizlerin editörü bile sanal aslında. Tanıyor muyuz onları? Yoğ! Tanıştıran da olmadı. Ağzı var, dili yok onların.. Sayılarını da bilmiyoruz. Sabırlarının ölçüsünü de.. Çok tuşlu, kiler pencereli ekranların başında nöbet tutulur muymuş böyle? Oluyor demek ki.. Onlar gizemli atmosferleri içinde daima. Erişilmezler de! Cevapları, mini etekten biraz kısadırlar. Onlar da insandırlar. Sanaldırlar. Bir gün patlayıverirler ama, patlamazlar!

''Bununla 4.kez aynı suali soruyorsunuz'' diye de çıkıştıkları olur. Bir gün, bu iki aylık ''Bloggeriniz'' yani bendeniz, ortalıktan aniden kayboluverirse, biliniz ki ey ''sanal arkadaşlarım'', bu, sanal editörlerimizin marifetidir. Fişimizi, ''Çekivermiş'' lerdir. Önceden haberiniz ola!.. Bu, bir ''Veda'' hutbesine dönüştü sanallıktan çıkarak...

Neden oldu? ''Bu yazı yüzünden oldu..'' Bu yazı niye yazıldı? ''Sanal yaşantıyı işlemek'' için yazıldı.. Şart mıydı? ''Elbet!'' Sen tercüman mısın? ''Elbette''... Diyeceksiniz ki, ''Editörlerle ne işin var senin?'' Mevzumuzun icabı herhalde.. Ehh!.. İyi bari!.. Bu kadar soru soracaktınız madem kestirmeden: ''Oh olsun'' diye de, ardımdan söyleniverseydiniz bari!..

Sanal dünyanın muhterem yolcuları. Bir gün, ''Size de'' çıkabilir!.. Hıı?! Ne dersiniz? Benden yana olun ha!!... Yolladığınız yazının ''Kategorisini'' belirtmemişinizdir. Yazar, kategoriyi mi düşünsün, editöre beğendireceği yazıyı mı?
Veya veya bir şey sorarsanız, hemen cevap alamadıysanız eğer, bir kere daha sordunuz mu, muhakkak alırsınız. Daha baştan dedik. Bu idarecilerin hepsi sanal. Sualleriniz, köy düğününde, duvarda dizili çeyizlerin askıda durduğu kalır öylecene..

İLK SANAL'CILAR: Sanal alemde kişi; kendisini, kendi elleriyle terapiye ''İyileştirmeye-onama'ya'' sokar. Göz ucuyla da bize bakar ki, ''Nasıl gözüküyorum'' kabilinden hani.! İçi rahattır. Karşıdaki o'nu nereden bilecek ki! Değil mi? Sanal bir fanus içindedir her şey. Nereye baksan düğmeler, harfler.. Işıklar.. Çizgiler... Tuşlar..

SON SANAL'CILAR: Normaldeki yaşantılarındaki gibidirler. İçi, dışı birdir onların. Normalinde ne ise, tuşlar ve ekranlar karşısında da aynıdırlar. Bunlar, sağlam yere basarlar. Hatır için ''Yandan'' basıp, hem ayakkabılarını hem de ruhlarını ''Yamuk'' yapmazlar.. Böyleleri iyi dosttur. Güvenilir onlara..

Eeee! Bu iki sanal dünyalı, dünyalarını nasıl ayırt edecek, bir diğerinden?İyiler bir ağacın arkasına saklanmış. Pek sere serpe ortaya çıkmazlar. Onları aramak lazım.Tetkik etmek lazım.. İnsanı, bir ''Noktası'' ve bir ''Virgül'' ü ele verir Alimallah!.. Hayvan yularından, insan ''sözünden'' tutulur.. Derler. Ettiği kelamlar, davranışlara yansır. Davranış bozukluğu olanlar, ''Ossaat'' belli ederler kendilerini..

İyi insanlarla karşılaşmak zor. Hem de kolay. Sanal ve gerçek hayatta edinilen dostluklar arasında, pek fark yoktur aslında..

OMBUDSMAN, Blogger ve yazar üçgeninde esaslı vecibeler koyma zamanı gelmiştir. Blogger, bir ''ihtiyaç'' giderir. Editörler denetler.. Ombudsman, tek'tir. Baş denetleyicidir. Yön vericidir. Onun da göbeği, ''Okur''a dayanır. Eeee, yazarın göbeği kime? Kime bağlıdır?.. Hoppala!.. Yine başa döndük: ''SANAL Dünyaya..''.. İşte! Kopukluklar, al bakalım!...
Ne diyorduk? Sanal alemlerde kalmıştık. Fişimizi çekmezlerse, bu yazı sizlere ulaşır derim!
Sanalların içinde, için için kok kömürü gibi yanan şey nedir? Bilir misiniz? ''Alt kimliklerimizi bastırıp, üst kimliklerle kendimizi bastırma çabası..''

Antalya Serik'teki vahşi dağın adı: ''Giden Gelmez'' dağıdır. Biz, gitmesine gideriz de, döner dolaşır, yine özümüze döneriz.. Bizde bu ''Sanallık'' olduktan kelli!.. İpin ucu kaçsa bile!

Bu sanallığa kendini kaptıranlar, gittikleri o dağdan, bir daha dönemezler.. Serikli köylüler o dağlarda kaybolup gittiği için, o isimle anılır o dağ!.. Sanal bağımlılık, sanal takılmalar.. Gerçek arkadaşların ihmali.. Saldırganlık.. Gözü kara olmak.. Aslına dönmek ise, bazen zorlaşıyor. Bir yazarımızın dediği gibi: ''Sanallığı vazgeçilemez bir tutku'ya dönüştürdüğümüz an, yanarız. Hem de çıra gibi..

İçimizi sanal ekranlarda, lirik cümlelerle ısıtıyoruz. Evimizin sobasını ısıtmak için hangi tuşa basmalıyız acep?!.. Sevgilimizin sinesini, hangi tuşa basarak koklayabiliriz? İnter tuşu ile mi? Hadi canım, sen de!.. Kızdığımız zaman : ''Sen kaç megabyt'lık adamsın be!..'' derken, karşımızdakinin yüzünün kızardığını görebiliyor muyuz? Yooğ!
Bunlardan hiçbiri sanallıkla bağdaşmıyor. TV’de maç izlerken, alt yazı geçiyor ekranda: ''Bu kanalda sanal reklam yapılıyor'' diye. İyi de, tam gol olacakken, bakıyorsunuz geçmekte olan SANAL yazısı, görüntüyü kapatıyor... Top filelere girdi mi,çıktı mı? Bilemiyorsunuz.
Hadi buyrun bakalım. Buradan yakın!
Ört ki, ölem!..

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..