Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Mart '10

 
Kategori
Teknoloji
 

Sanayileşme

Sanayileşme
 

SANAYİLEŞME: Endüstri kültürü olmadan sanayileşmek, mühendissiz bina yapmaya benzer: O BİNA ÇÖKER!


ENDÜSTRİ KÜLTÜRÜ-1: Sanayileşmenin eksik tarafı...

Kriz dönemlerinde işletmeler arayış içerisine girerler. Yeni pazarlar için tanıtıma yönelenlerin çoğu bu girişimlerinde başarılı olur. Ayrıca mevcut pazarlarda paylarını koruyanlar bu pazarlara sundukları ürünlerini daha ucuza imal edebilmenin derdi ile işletme içinde bazı düzenleme planları da yaparlar. Bu planların, öncelikli tek hedefi vardır. Bu hedef; mevcut gider kalemlerinin kısılmasını sağlamaktır. Yani tasarruf!

Tasarrufu sağlamanın yolu israfın belirlenmesi ve yok edilmesidir. İsraf edilen yerleri ortaya çıkarmak için malzeme ve gider oluşturan (elektrik, yakıt, su, kimyasal, ambalaj ve personel gibi) diğer kalemler kontrol altına alınmaya çalışılır. Bütün bu kontrol güdüsünün tetiklediği yegane yönelim otomasyondur.

Otomasyon en ekonomik üretim sistemidir. Ancak, otomasyon genellikle işler sıkıya geldiğinde tercih edilir. Kriz ile sıkıntıya giren işletme, rahat günlerinde sıkı tutmadığı bazı masrafları otomasyon sayesinde kısabileceğini görür.

Ülkemizde endüstrileşmenin en önemli faydası; istihdam olarak anlatılır. Ama endüstrileşme istihdamın en büyük düşmanıdır. Çünkü temel amacı üretimi en az girdi ile gerçekleştirmektir. Ve girdilerin başında istihdam gelir.

OTOMASYON VE İSTİHDAM BİRBİRİ İLE TERS ORANTILI UNSURLARDIR:
Bunu şu şekilde gösterebiliriz: X birim üretim yapan bir işletmenin 100 birim işçi ve sıfır otomasyon ile yaptığı bir işi olsun. Bu işletmenin otomasyona geçmesi ile birlikte aynı X birim işi 70 yada 60 birim işçi ile yapması durumu ortaya çıkmaktadır ki; bu tümüyle üretim politikasının işletme sahipleri tarafından iyi kavranamaması ile açıklanabilir. Yani otomasyona geçen işletme iş kapasitesini büyütmek yerine maliyet olarak gördüğü canlı işgücü miktarını azaltmayı tercih etmektedir. Aslında otomasyon sayesinde olması gereken; 100 birim işçi ile X birim iş üretmek yerine 2X birim iş üretimi yapmasıdır. Bu çelişkinin sebebi, İBDÜ (İşçi başına düşen Üretim) miktarını yükseltme politikasıdır. İşletmenin ‘vizyon yetersizliği’, planlama kusurları ve gelecek tahminlerinin eksik yada hiç olmaması sık görülen tablolardır.

Bu; kriz psikolojisinin birbirini tetikleyen zincirleme tepkilerinin ilk ayağını oluşturan korumacılık ve içe kapanma sendromunun sonucudur. Bu içe kapanma zincirleme bir küçülme, işçi çıkarma, kapasite azaltma, pazar kaybı, tekrar küçülme... sarmalını beraberinde getirir.

Kriz dönemlerinde, üretim sistemlerinde daha ileri teknoloji kullanmaya geçen işletmelerin personel çıkarma fırsatına kavuşmasının sebebi budur. Aslında olan, sadece işletme sahiplerinin yeterli iş vizyonu ve girişimci ruha sahip olmayan kısır ve kısıtlı kapasitelerinin sahip oldukları tesislerin işletilmesine yansıyan yanlış politikalar üretmesinin bir sonucudur. Kısacası; patronun -endüstri kültürü açısından- cahilliği, işi batırmasının tek sebebidir. Başka hiçbir sorumlu yoktur. Durumu, yaşadığım bir örnek üzerinden daha rahat anlayabiliriz:

2001 krizinin hemen sonrası idi. Sarsılan piyasalar, iş dünyasını iyice etkilemişti. İstanbul'da önde gelen yazılım firmalarından biri ile birlikte tekstil endüstrisine yönelik yazılım projeleri geliştiriyordum. İşletme giderlerinin büyük bir bölümünü oluşturan sabit gider kategorisindeki masrafları azaltmak isteyen firmalar için otomasyon çözümleri önemsenir olmuştu. Otomasyon sayesinde üretim proseslerinin düzene sokma şansı vardı. Bunun yanında; işletme daha iyi takip edildiği için daha çok siparişi işe dönüştürmenin mümkün olması işletme sahiplerinde de otomasyon taleplerini arttırmıştı.

Başta İstanbul olmak üzere; Çukurova, Gediz havzası, Bursa gibi tekstilin yoğun olduğu bölgeleri hedeflemiştik. Danışmanlık çalışmaları kapsamında tabii ki tekstilin yoğun olduğu Trakya bölgesinde de pek çok işletmeye ziyaretler yapıyorduk. Yine böyle bir ziyaret programına çıktık:

Birlikte çalıştığım yazılım firmasının genel müdürü İstanbul'dan geliyordu. Çorlu'daki büromda bir araya geldik. Vakit kaybetmeden yola çıktık. Gittiğimiz işletme bölgenin büyük (ortanın üstü) ölçekte üretim yapan tesislerinden biriydi. Ben ilk defa içine girecektim. Organize sanayi bölgesi içerisinde bulunan işletmenin bahçesine aracımızı park ettik. Binanın girişinde sekreter bizi karşıladı. İçeri girdiğimizde klasik, sarayları andıran, muhteşem bir dekorasyon ile karşılaştık. Giriş kapısının hemen karşısında balık gözü mercekle çekilmiş bir fotoğraf gibi kıvrılan ikiz merdivenler ve merdivenlerin arasında tavandan sarkan devasa bir avize "gör beni, gör beni" diye bağırıyordu... Üst kata çıktığımızda patronların sol tarafta, üst düzey müdürlerin ise sağ tarafta konuşlanmış makam odalarını gördüm. Sekreter bizi işletme müdürünün odasına yönlendirdi. İçeri girdiğimizde iki müdür, bizi bekliyordu. Mermer kaplı odada, oymalı-kakmalı ve iri ölçekli mobilyalar arasında ufak birer çocuk gibi kalmıştık.

Bu lüks ve ihtişam karşısında kendimizi, sanki az önce tozlu topraklı yollarından geçtiğimiz sanayi bölgesinde değil de Taksim-Beşiktaş-Bebek hattında, gizli bir Osmanlı sarayında devrik padişahın huzuruna çıkacakmış gibi hissettik.

Bu işte bir çarpıklık vardı, ama…
(Devam edecek)

Murat SEVGİ
msevgi@mental.com.tr

 
Toplam blog
: 370
: 1092
Kayıt tarihi
: 10.07.08
 
 

1969 doğumlu. Tasarımcı, endüstriyel otomasyon sistemleri için yazılım geliştiriyor. Yüksek öğren..