- Kategori
- Gündelik Yaşam
Sarmaşık olsaydım
internetten alıntıdır; sarmaşık olsam böyle mi olurdum acaba?
Sarmaşık olsaydım korumak için. Koruyabilir miydim? Kim koruyabilmiş ki? Sarıp sarmalardım tüm kollarımla, uzanabildiğimce. Köklerimi salardım toprağa saldığım gibi sevdiklerimin üzerlerine, topraktan aldığım güçle, giderdim gidebildiğimce. Şimdilik sadece sesimin mesafesine… Her kolum ayrı yalnız, her kolum kendiliğince, her kolum bir sevdiğimde. Sarardım, korurdum yetebildiğimce.
Kızgın güneşten kurumaktan, kuru soğuktan yanmaktan, ıslak ıslak olmaktan… Benim gözlerim neden ıslak öyleyse? Yetemiyor muyum kendime bile? Yeten var mı? Yanacağını bilse de geri dönüyor mu ayaklar? Herkes kendi kendine sarıyor kollarını, kollarının yettiğince. Benim ki öyle olmayan bir heves sarmaşıklığa. Sarıp saramamanın, yetip yetememenin, görüp görmemezliğin eşiklerinde. Kalıp da gidememenin araflarında… Bilip de konuşamamanın, duyup da elinin tersiyle itmenin ince çizgisinde… Sarmaşık fidesi değil, ellerimde akşam sefası tohumları, hangisi fuşya hangisi sarı bilemediğim. Öyle uzak öyle yalnız öylesine bir şey ki. Tarifsiz anlatımların kimsesizliğinde. Sona kaç var? Kaç adımda tamamlanacak, kaç nefes süresince bilinmeyen bir akşam saatinde sarmaşık olma heveslerinde gidip gelmelerdeyim çarelerimin geçersizliğinde.
Kelimelerimin su serpmediği, harflere bölündüğü, bölündükçe azalan, bölündükçe acıtan, acı sınırlarında öylesine olmayan bir sarmaşık olabilseydim keşke. Keskin kelimelerden yine de kurtulmak isterdi korumak istediklerim. Sarmaşıklarda süresiz değil ki sonuçta. Belki de korumak isterken boğardım kollarımla, herkes kendi yaşadığınca.
Her şeye rağmen ben bu akşam sarmaşık olsaydım olabildiğimce, korumak için koruyabildiğimce…
Tel tel dökülmüş hislerim yıldızlara
Ayın aydınlığınca görmüş gözlerim
Karanlıklarda gölgeler…
Gölgelerde pişmanlıklarım
Sessiz yalvarmalarım affa dair
Yeniden dönsem aynı nakaratlar
Ben beni çok iyi tanırım.
Kum kum olmuş nazarlarım
Boncuklarım cam kürelerin içinde
Ellerimi sokup alamıyorum
Ellerimde yeşil ceviz kabuğu karalıkları
Çıkmıyor yıkasam da
Aynı anmasam da unutmadıklarım gibi
Hep aynı sanılır araların vızıldamaları
Değildir.
Her yüreğin ayrı sesle ayrı tempoda atması gibi
Tel tel olmuş hislerim, bu mevsimin gelişiyle
Ki geniş bir tahtı vardır sonbaharın yüreğimde
Kurumuş güller sererim geldiği yoldan ayaklarına