Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Nisan '10

 
Kategori
Siyaset
 

Savaş çığlıkları

Savaş çığlıkları
 

Bazı şeyleri görmemek, duymamak mümkün mü? Artık yapılanların da, söylenenlerin de başka manalara çekilmesi ne kadar samimi, ne kadar inandırıcı karşılanır ki?

Başbakan istediği kadar “inadına açılım” desin, karşı taraf da “inadına savaş” diyor. Cumhurbaşkanı istediği kadar “farklılıklar zenginliğimizdir” muhabbetleri yapsın, karşı taraf “farklılığımızı kabul edip iliklerinize kadar hissetmelisiniz” diyor.

***

Atılan bir yumruğa, hem de bütün Türkiye’nin kınadığı bir yumruğa karşı iki polis canı alınıp da üstüne üstlük büyük şehir sokakları terör eylemlerinin odağı haline getirilirken kimseciklerden bir kınama gelmemesi ne kadar acıdır. Bu ülkenin birlik, beraberlik ve huzuru için can veren polisleri, onların yetim çocuklarını, gözü yaşlı ailelerini yok sayarak hangi uzlaşma, hangi demokrasi, hangi açılım inandırıcı olur? Yumruğu kınayanlar bu katliamları niye kınamıyorlar? İki polisin canı bakanın ya da bir başkasının burnundan daha mı değersizdir?

***

Bu ne olduğu belirsiz açılım girişimlerini savunanlar akan kanların duracağını, artık şehit cenazeleri olmayacağını, dostluk, barış ve kardeşlik içinde birlikte yaşayacağımızı iddia ediyorlardı. Bu mudur sözü edilen kardeşlik? Yumruğa karşı iki infaz mıdır? Güneydoğu’daki mayınlı saldırılar mıdır?

Diyelim ki terör kendi doğasındaki vahşeti sürdürmeye devam ediyor. Peki Türkiye Büyük Millet meclisi çatısı altında bir milletvekili tarafından ortaya atılan ve AKP’li Meclis Başkanını bile çileden çıkaran o konuşmalar neyin nesidir?

Eski DTP’li, şimdiki BDP milletvekili Sebahat Tuncel meclis kürsüsünde hiçbir imaya kaçmadan, açık açık bunun bir savaş olduğunu iddia ediyor. Ona göre Türkiye’de bir terör sorunu ve yıllardır bizi tarifsiz zararlara uğratan bir terör örgütü yok. Sadece savaşan iki ordu var ve yaşananlar da bir savaş. Savaşan taraflardan biri Türkiye Cumhuriyeti devletinin ordusu, diğeri ise?..

Bir başka milletvekili ise öyle şeyler söylüyor ki; Meclis Başkanı ölümle tehdit edildiği duygu ve kanaatine kapılıyor. Hem de yüce meclisin çatısı altında o meclisin başkanı “beni de mi öldürtürsünüz” diyerek akıl almaz bir gerçeği ima ediyor.

Sonradan dilenen özürler, geri alınan sözler bu gerçeği değiştirmez.

***

Sürekli olarak muhalefeti ayrımcı ve tahrikçi olmakla eleştiren, en ufak bir iddiada gerek Türk Silahlı Kuvvetlerine ve gerekse yargıya suçlamalar yöneltmekten çekinmeyen başta Sayın Bülent Arınç olmak üzere AKP’nin üst düzey yöneticileri ne yazık ki hem şehit olan polislerimiz için, hem de BDP’li milletvekilinin bu kabul edilemez konuşmaları için bir tepki ortaya koymamışlardır. Öyle ki; meclisteki bu konuşmaya tepkisini koyarak gereğini yapan ve “biz bu ülkeyi yolda bulmadık” diyerek de bir nebze olsun içimizi rahatlatan Meclis Başkanımız sanki yalnız bırakıldı.

***

Son söz; Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk’un milletvekilliklerini düşüren, kendilerini siyasi yasaklı hale getiren gerekçeler BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in mecliste sarf ettiği o sözlerden daha mı ağırdı?

DTP’yi terörün odağı olduğu için kapattıran gerekçeler BDP’nin eylem ve söylemlerinden daha mı ağırdı?

Sayın Meclis Başkanımız doğru ifade ettiler. Bu ülke sokakta bulunmadı. Atalarımızın canları pahasına bizlere vatan olarak bırakıldı. Neden dostluk, barış ve huzur içinde birlikte yaşayamıyoruz?

Neden illa ki birileri çıkıp daha fazlasını istiyor?

İşsizlik, aşsızlık alıp başını gitmişken, bir topan ekmek için insanlar inim inim inlerken, ülkenin yarısı sadakayla yaşarken neden bazıları hala ortalığı karıştırmaya, huzur ortamını bozmaya çalışıyorlar?

Ve devlet neden gerektiğinde gereğini yapmıyor?

 
Toplam blog
: 114
: 548
Kayıt tarihi
: 18.11.09
 
 

Emekli öğretmenim. Üç yıldır Söke Ekspres gazetesinde günlük yazılar yazıyorum. 2008 Yılında röpo..