Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '13

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Savaş döneminin gazetecileri barış döneminde ne yapacak?

Savaş döneminin gazetecileri barış döneminde ne yapacak?
 

Türkiyede paradigma değişiyor. Başbakan Erdoğan'ın liderliğindeki AK Parti hükumeti, Kültür Bakanı Ömer Çelik'in Fikret Bila'yla konuşmasındaki benzetmesiyle "yazılımı" yeniliyor.

Aslında, bu yenilenme, sadece ve doğrudan AK Parti'nin eseri de değildir; bu süreç aslında adı konmamış bir "Türk Baharı"dır...Bunu yürütmek AK Partiye nasip olmuştur sadece...

Paradigma paramparça olurken eski dönemin yazarları, yeni dönemi algılamakta güçlük çekiyor. Savaş yıllarının eski tüfeklere bahşettiği "serbest atış" imtiyazı artık bir mana ifade etmiyor çünkü...

Gazeteciliğini "savaş muhabirliği" ne borçlu olanlar için, barış dönemi pek de makbul dönem olmuyor... Tabii bu barış döneminin mimarları da makbul adamlar olmuyor.

Peki, bu tutum gazetecilik ve yazarlık açısından makul sayılabilir mi?... Sayılamaz!... Herkesten önce yazan çizenler yeni dönemin kilometre taşları olmalıydılar... Ne var ki, Türkiyedeki belli mahfillerin sesi olma gazeteciliği, bir çok ünlü gazeteci/yazarı bu yolda yaya bıraktı.

Yeni yazılımı anlamayanlar, yeni dönemi algılayamayanlar, kendilerini formatlayamıyorlar... Gazetecilik adına, askere selam durmayı normal sayanlar, ülkedeki kanın durması adına Başbakan'a kulak vermeyi kendilerine yediremiyorlar.

Çünkü, bu Başbakan onların başbakanı değil... Daha doğrusu, onların bildiği başbakanlardan değil...Onlar, gazete patronlarının pijamayla karşıladığı "başbakanları" bilirler. Köşe yazılarıyla yönlendirilen başbakanları tanırlardı...Bu yüzden gücünü halktan alan muktedir bir başbakan canlarını sıkıyor....

Türkiyede sistem demokrasiye doğru yöneldikçe, darbeler önünü çevirir; otur oturduğun yerde, derdi...Ömer Çelik'in benzetmesiyle, eski yazılım, kendini koruma adına, demokratikleşmeyle ilgili her türlü gelişmeyi "virüs" olarak algılamış ve her on yılda bir darbe yaparak, bu "virüs"lere karşı "anti-virüsler" yüklemişti sisteme...

Bazan, Başbakan'ı asarak,bazan yönetimen el koyarak , bazan tank yürüterek, bazan muhtıra vererek sistem demokratikleşmeyi önleyici "koruma programları"yla donatıldı. Bu işlemler yapılırken Türkiye gazeteciliği ne yaptı?... Programcılara gerekli cd'leri temin etti çoğunlukla...

Türk gazeteciliğinin sicili temiz değildir, kim ne derse desin... Bugün, güçlü bir siyasi iktidar karşısında eveleyip geveleyenler samimi değil... Muhalif gazetecilerin susturulduğu da tam bir gazetecilik hezeyanı... Türkiyede, gazetecileri işinden eden ancak patronlarıdır... Eğer, patronunuz, herhangi bir nedenle, yazmanızı istemiyorsa yazamazsınız...

Türk gazeteciliğinin  tarihe geçmiş bir başarısı da yoktur. Ne Watergate, ne Wikileaks... Türkiyede gazetecilik, birinci sayfası patronajın emrinde, üçüncü sayfası ülkem insanının geri kalmışlığından örnekler ve köşelerde, hakim paradigmanın kalemşörlüğü biçiminde oluşmuştur.

Yeni dönem gazeteciliği ve gazetecileri yok mu? Var, elbette... Ama onlar da henüz emekleme aşamasındalar. Eskilerin birikimi ve marifetleri onlarda yok; bu yüzden gazetecilik titrleri, Başbakan Erdoğan'ın siyasi titri çevresinde oluşuyor ancak...

İşin aslı şudur: Bu ülkede halk, her zaman aydınların, bürokratların ve siyasilerin önünde gitmiştir. Şu son on yılda, siyasi iktidar  halkın yanında yürümekte, önünde değilse bile... Diğer odaklar ne yazık ki, gerilerde kalmaya, avamı ifadeyle nal toplamaya devam ediyorlar...

Eğer bir kopuş varsa, bu sizin yavaşlığınızdandır. Önde giden rahvan atı yavaşlatmaya çalışmayacaksınız; siz hızlanıp ona yetişeceksiniz... Türkiye "gazeteciliği", konforunu bozup koşmak istemediği için, rahvan atı durdurmaya çalışıyor...

Beyhude bir çaba!

 
Toplam blog
: 1645
: 822
Kayıt tarihi
: 19.01.08
 
 

Edebiyat, kamu yönetimi ve gazetecilik tahsili... 27 yıllık eğitimcilik hayatından sonra emeklili..