Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mart '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Savaşı değil, maçı kazandık

Savaşı değil, maçı kazandık
 

Cumartesi günkü gazete manşetleri yazımı, milli maçın başlamasına yakın saatlerde bitirdim. Resim yerine koyduğum tarih yazısını bugün nasıl renklendireyim diye düşünürken, maç aklıma geldi ve milliyetçilik duygularım kabardı, hadi bugün de kırmızı beyaz olsun, dedim.

Milliyetçilik duygularım dediysem benimki çok sıradan ve normal bir milliyetçilik. Gerçi herkese kendi milliyetçiliği normal gelmektedir. Zaten ne yaparsak, ne düşünürsek, bize normal gelir. O zaman bu anormallikler nereden çıkıyor diye merak ediyor insan.

Milli maçta milli takım desteklemek kadar normal bir şey olamaz. Elbette kazanmasını istemek de hakkımız. Televizyonun karşısına, seyrettiğim her maçta olduğu gibi, galip gelirsek sevinmek, yenilirsek üzülmemek prensibiyle oturdum. Maçın Yunan takımıyla olması benim için farklı bir anlam taşımıyordu.

Yunanlılar'ın genel olarak Türkler gibi bir Akdeniz insanı olduğundan söz edilir. Doğrudur da... İklimlerin ve tabiat dokusunun elbette insanların yetişme tarzında, kültürel etkileşiminde önemli payları vardır. Sadece yaşadıkları ülkenin bir sınır çizgisiyle bizden ayrılmış olması, onların –ya da bizlerin– bambaşka bir özelliğe sahip insan olmasını gerektirir mi? Hayır...

Onlar farklı bir ırka, farklı bir dine, farklı bir kültüre sahip olarak analarından babalarından doğmuşlar, tıpkı bizim gibi... Kendi irademizle seçemediğimiz bu özelliklerden dolayı şimdi birbirimizle can düşmanıyız. İşte benim bir türlü anlayamadığım ve anlatamadığım nokta budur...

Maçı sanki bir savaşın rövanşı gibi algılamak, ya da sonucu bu anlayış biçimine oturtmak fikri iki tarafta da var ne yazık ki... Oysa ne Anadolu'yu fetheden atalarımızın, ne Birinci Dünya savaşı sebebiyle ülkemizi işgal eden Yunanlılar'ın tarih içindeki gelişimiyle, sizin, bizim, ya da dün akşam stadı dolduran Yunanlılar'ın hiçbir alâkası yok.

Atalarımızın kurduğu büyük bir imparatorluktan sonra, küçük bir ülkeye sığıdırlmış olmamız, etrafımızda bizimle geçmişten kuyruk acısı olan komşular oluşmasına sebep oldu. Seksen küsur yıldır, hiçbir komşumuzla iyi ilişkiler içinde olamadık. Aynı kabahat onlar için de söz konusu. Bunun sonu nereye kadar gidecek, merak ediyorum. Bir kan davası niteliğindeki bu çekişmenin, anlamsız ve katı töre âdetlerinden farkı yok.

Demokrasinin anavatanı olarak kitaplarda adı geçen Atina'nın bugünkü sakinleri de ne yazık ki bizden daha ötede bir anlayış ortaya koyamıyorlar. Kıbrıs sorunu, aradaki bu anlaşmazlığın sürüp gitmesi için sanki yangına doğrultulmuş bir körük. Dün akşamki maçta da yine Atinalılar, ne demokrasi anlayışına, ne insan haklarına, ne tarafsızlığa sığacak bir terbiyesizliği, dostluğun ve kardeşliğin gelişmesini amaç edinen bir spor karşılaşmasında alenen ortaya koymaktan çekinmediler.

Allah'tan maç bizim galibiyetimizle sona erdi de, hem onlar daha fazla terbiyesizlik yapma fırsatını kaçırdılar, hem de biz daha çok öfkeye biraz fren koymuş olduk. Yine de Milliyet Blog'da bugün maçla ilgili yazı yazan arkadaşlarımız, Kurtuluş Savaşın'dan, Yunanlılar'ı denize döktüğümüzden, bunların hazmedilmemesinden bahsetmeyi ihmal etmemişler.

Galip geldiğimiz bir maçtan sonra bunları söyleme ihtiyacını hissetmek bile, bence Yunanlılar'ın mantelitesini paylaşmak, aynı duygu ve düşünceler içinde gidip geldiğimizi ortaya koymak anlamına geliyor.

Sonuçta bir futbol müsabakası seyrettik. Futboldan anlayan arkadaşlarımızın yazdıklarına göre iyi bir futbol ortaya koyarak rakibimizi kendi sahasında yendik. Liderliğimizi de biraz daha tehlikeden uzaklaştırdık. Bunun sevinci ve heyecanı bize yetmeliydi. Kahramanlıklar, destanlar, tarih kokulu deyimler, bir futbol müsabakasının ardından söylenmesi gereken sözler değil.

Ben futboldan çok iyi anlamam ama, Yunanlı kaleci biraz gününde olsaydı, o direkten dönen top kalemize girseydi, Yunanlı oyuncu bomboş kaleye ağları yırtacak bir gol atayım diye topa deli gibi vuracağına, şöyle bir dokunuverseydi, sonuç çok farklı da olabilirdi. O zaman söylediğimiz bunca sözü neremize sığdıracaktık?

Bir galibiyeti elde eden takımın ve taraftarlarının sevinmek ve bu sevinci ifade etmek en doğal hakları. Ama abartmaya gerek yok diye düşünüyorum. Milliyetçilik duygularımızı, toplum olarak bizi bulunduğumuz yerden ilerilere götürecek, kültür, bilim, sanat, teknoloji, iletişim ve sanayide bize yeni ufuklar açacak, birbirimize destek olacak, birliğimizi ve dirliğimizi sağlayacak alanlarda ön plana çıkaralım.

Zaten bunu başarabilirsek, her yönüyle güçlü bir devlet, zengin bir toplum olacağımız için futbol maçlarını da daha rahat kazanırız. Yenileceğiz korkusuyla yüreğimiz ağzımıza gelmez. Sık sık aldığımız galibiyetler, kazandığımız başarılar, müzelerimize götürdüğümüz kupalar bize öylesine doyum verir ki, ne galibiyeti zafer, ne mağlubiyeti hezimet diye algılarız. Oynadık ve yendik, deriz. Belki bu sefer de yenildik deriz. O kadar...

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..