Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Kasım '14

 
Kategori
Öğretmenler Günü
 

Şehit öğretmenler anısına,''Garipler Ordusu'' 24 Kasım!

Şehit öğretmenler anısına,''Garipler Ordusu''  24 Kasım!
 

Şehit Öğretmenlerimizi Unutmadık, Unutturmayacağız...


2011 yılında, Uzaman Öğretmen olan Babam Muharrem Yıldız’ın; Kendi hikâyesinden, ‘’Şehit Öğretmenler’’ anısına derlenmiş ve sahneye konmuş “Garipler Ordusu “ adlı öyküyü okuyacağız. 

   ‘’Minik öğrencileri ile beraber Çorum- Osmancık’ta Garipler Ordusu, aynı adla sahneledikleri ve izleyenlerin gözlerini dolduran, bu tiyatro oyunundan elde ettikleri gelirlerini: Döneminde, Kastamonu- Tosya Kaymakamlığı tarafından başlatılan “Gazimiz İçin Bir Tuğla da Sen Koy” kampanyasına bağışladılar. 2009 yılında, Şırnak'ta girdiği çatışmada yaralanan ‘’Komando Uzman Çavuş Fırat Zorba'ya’’ bağışlayan ilköğretim öğrencileri, ilçedeki kiremit fabrikalarından, 1500 adet kiremit’i de temin etmişlerdir… Bu küçük ama yürekleri kocaman olan çocuklara, Gazimiz için verdikleri emeklerinden ve katkılılarından dolayı teşekkür ediyoruz. Onlara en derin saygı, sevgi ve esenlik dileğimizle! Şimdi öykümüzü okuyabiliriz.

GARİPLER ORDUSU  

(Sene 1984 Mardin-Derik, Şerefli (Şerifbaba) Köyü)

        Dışarısı zifiri karanlıktı. Yağmur çisil çisil yağıyordu. Ara sıra çakan şimşekler her tarafı kısa bir an için aydınlatıyordu. Okul lojmanı penceresinin önünde öğretmen dimdik taş gibi dikiliyordu. Korkuyordu'

        Bir gün önce hava ne güzeldi.  Dışarıda çayırların üstünde çay içmişti. Köylülerin getirdiği peyniri ve yoğurdu iştahla yemişti. Çay ile yoğurt yemeye burada alışmıştı. Sarma sigaradan içmişti. Ne güzel bir köydü Ne iyi insanları vardı. Zorlukla bir çuval şeker alan bu fakir insanlar, naylon poşete şekeri doldurur, küçük çocuğundan öğretmene yollar bu öğretmenin hakkı o Gariptir derdi.Almayınca da kendilerine hakaret sayarlardı.

       Dün akşam köy delikanlıları okula gelmişti. Lojmanda gaz lambasının aydınlığında yalan söyleme yarışması yapmışlar, çok gülmüşlerdi. Getirilen horozla, meşhur Hacı Hasan pirinciyle pilav pişirmişler, ayranla yemişlerdi.

       Sabahtan ben hiçbir şey yememişti. Karnı kasılıyor kafası dönüyor. Sigara tutan parmakları titriyordu. Bildiği duaları okuyor sağına soluna üflüyordu. Sonra cesur görünmek için ayağa kalkıyor, dikiliyor, geriniyordu, bıyıklarını büküyordu. Dudaklarını ısırıyordu. Camın önünden dışarısını gözetliyordu, içeride lambayı kısmıştı çıt çıkmıyordu. Yağmur yavaşlamıştı. Sobanın üstündeki ibrik yavaş yavaş kaynıyordu. Sabahtan beri namaz kılmamıştı. Hemen ibriği aldı, sıcaktı. Biraz soğuk su ile haşladı. Kapının ardındaki leğeni aldı, yere koydu. Niyet edip abdest almaya başladı.

      Havlu ile kurulandı. Sevgili annesinin hediye ettiği seccadesini yere serdi. Namazını kılmaya başladı. Fakat sabahleyin lojman kapısına bırakılan ölüm tehdidi dolu mektubu aklından çıkaramıyordu. Yatsı namazının farzını kılmadan önce;

-Ya Rabbim! Beni bu düşüncelerden, vesveseden kurtar, dedi.

     Yatsı namazının son iki sünnetini kılarken kapı çalıyordu. Kapıya tekme yumruk vuruyorlardı. Namazını bozmadı. Sonra sesler gelmeye başladı. Kapıyı kırıyorlardı. Salat-ı Vitre niyet etti. Kapı kırılmıştı. Hışımla içeriye girdiler. Küfür ediyorlardı. Salondan kapıyı açıp odaya girdiler. En önde giren kaleşnikoflu sakallı bağırıp çağırıyordu. İşitmiyordu. Namazına devam ediyordu. Rüku’a eğildiği anda tüfeğin dipçiğini kafasına vurdular. Sendelendi yıkılmadı.

-Ya Rabbim! Bana Hz Ali’nin kuvvetini ve sabrını ver dedi..

      Secdeye ineceği an arkasından tekme yedi, dengesini kaybetti. Kafasını önündeki duvara vurmuştu. Beyninden şimşekler çakıyordu. Düşünemiyordu: Geriye çevirdiler. Boş gözle gelenlere baktı. Dört kişiydiler, tanımıyordu. Sakallı olan sordu:

-          ­"Kürtçe Biliyor musun?

-           Türk müsün?

-           Niye hala buradasın lan?" 

       Vuruyorlardı.

-          Cevap vermiyordu. Karşısındakilere acıman dolu gülüşler atıyordu..

-          "Seni yargılayacağız, "

-           Yine güldü.

        Artık korkmuyordu sorduklara sorulara gülüyordu. Dövdüler dövdüler yine güldü. Yüzü gözü kan içindeydi. Kaşı yarılmıştı. Dudakları patlamıştı. Erkekseniz silahı bırakın teke tek gelin diyordu. Konuştukça vuruyorlar, vurdukça konuşuyordu. Sinirlenmişlerdi,

-  "Bunu hemen öldürmek kurtarmaktır. " Dedi birisi

     Vuruyorlardı, tekme, dipçik, yumruk, odun. Gözleri görmüyordu. Yalvarmadı. Hiç küfür etmedi. Kötü söz söylemedi. Bu insanları sevdiği için geldiğini söyledi. Dövdüler. Fakır bir ailenin çocuğu olduğunu söyledi vurdular. Dudakları artık kelimeleri söyleyemiyordu. Kafasına vuruyorlardı. Annesi geldi gözlerinin önüne şişmiş gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Vuruyorlardı. Babasının sabahleyin uyanışını,            Bakırköy’de kapıcılık yaptığı apartmanın çöp bidonlarını toplayışını, okula gidişini, ilk aşkını, ayakkabısı eski olduğu için okul müdüründen sopa yiyişini, akşam yedikleri tarhana çorbasının tadını hatırladı. Kardeşleri geldi gözlerinin önüne eski yırtık elbiselerle sökük ayakkabılarla. Hala vuruyorlardı. Hayal görüyordu. Başka bir âlemde dolaşıyordu. ‘’Şadıman Sayın’’ öğretmenini gördü ona mağazadan kışlık elbise alıyordu. Durmadan vuruyorlardı.

 

        Köyde sessizlik hüküm sürüyordu. Yerler su birikintisi içerisinde çamurluydu. Okulun karşısında ki çeşmenin yanında dışarıda kalmış birkaç eşek gölcükten su içiyordu. Köyün sessizliğini defalarca bozan silah seslen geliyordu okuldan. Köyde kıpırdanmalar olmuştu. Dam üstüne çıkan kadınlar, erkekler durumu Anladıklarında kendi Lehçeleriyle,

- "Garip meallımr garip meallım," diyerek gözyaşlarıyla haykırıyorlardı.

       O gece köylü uyuyamamıştı. Sabah güneşli bir hava vardı. Okuldan yanık bir et kokusu geliyordu. Kimse cesaret edemiyordu. Okula gitmeye…

      İlk önce lojmana elinde telsizi ve tüfeği olan yüzbaşı girdi. Yerde erimiş bir tespih olan, bacakları ve göğsü yanmış, kafası tanınmayacak kadar parçalanmış bir ceset yatıyordu. Yüzbaşı ağlıyordu, askerleri ağlıyordu. Cesedi oynatamadılar.Yanıklara ve tüten kumaş parçalarına su döktüler. Yüzbaşının bir an gözleri duvara takıldı. Badananın üzerine özenle yazılmış yazıyı, defalarca Ağlayarak okudu.

 

Garipler Ordusu

UZAKLARDAYDIM, ÇOK UZAKLARDAYDIM ANAM…

BURALAR ÇOK VİRAN, ÇOK SESSİZ, ÇOK FAKİR.

ÇOCUKLARIM AYAKKABISIZ, PANTOLONSUZ, CEKETSİZ.

SINIFIMIN CAMLARI YOKTU, KARTON ÇAKTIM.

BAYRAĞIM SÖKÜKTÜ, DÜN GECE AĞLAYARAK DİKTİM.

 

UZAKLARDA ÇOK UZAKLARDAYDIM.

SENDEN MEKTUP GELMİYOR ANAM.

UNUTUN MU BENİ! KIRGIN MISIN?

DERTLERÎM ÇOK BÎRDE SEN DERTLENDİRME…

UNUTMA ANAM UNUTMA,

UNUTULMUŞLARIN İÇİNDEYİM ZATEN.

    ‘’SEVGİLİ ÖĞRETMENLERİM Z. YAYLIM, SADIMAN SAYIN; 1984-1995 YILLARI ARASINDA PKK TARAFINDAN ŞEHİT EDİLMİŞ ASKERLER VE EĞİTİMCİLER ÎLE İSTANBUL ÇAPA ÖĞRETMEN LİSELİLER ANISINA’’   ''Uzman Öğretmen Muharrem YILDIZ''

Başta  öğretmen olan Babam'ın ve tüm Öğretmenlerimin, Öğretmenler günü kutlu olsun.

Öğretmenlerime En Derin Saygı ve Sevgilerimle....

Çorum'un Bir Köyü

2020'ye Doğru...

A.Ümit YILDIZ...

 

 

 
Toplam blog
: 67
: 4037
Kayıt tarihi
: 24.04.07
 
 

17 Şubat 1986'da: Soğuk karlı bir Şubat gecesi Koca Karı olan ebenin ellerine ''bilim otoritelerinc..