Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Nisan '16

 
Kategori
Deneme
 

Sendeki gözler bende, bendeki gözler sende olsaydı ( 1 )

Sendeki gözler bende, bendeki gözler sende olsaydı ( 1 )
 

Görsel alıntı


Gözleri görmeyen baskı, zulüm görür mü? Evet, gözleri görenlerin baskı ve haksızlık gördüklerine göre, gözleri görmeyenler daha çok baskı, zulüm ve haksızlık görürler.

Hele bir de güçlülere yaranmak isteyen dalkavukluların yaptıkları işgüzarlık Tezvirat bir hale dönmüş ise zulüm ve haksızlık daim olur. 

Bakın Âşık Veysel bu dünyada yaşarken tek partili, çift partili dönemlerde neler görmüş ve başına neler gelmiş. Yazımızın konusu Âşık Veysel’e rahmet diliyorum. Allah cennetiyle sevindirsin

Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde Ahmet ile Gülizar’dan 1894 yılında doğdu. Yedi yaşında çiçek hastalığı nedeniyle önce sol gözünü, kısa bir süre sonra sağ gözünü kaybetti.

Halk ozanları şiirlerini babasının sesinden dinlerdi, Babası Veysel’in iyi bir dinleyici olduğunu görünce ona bir saz aldı. Saz çalmasını Çamşıhlı Ali Ağa ona öğretti.

Veysel gün geçtikçe kendisini geliştirdi artık sazı ondan kopmayan bir parça oldu.

Mesela onun hayat hikâyesini aşağıdaki şiiri çiçek hastalığını, sonuçta topluma mal olduğunu, kılık kıyafetinden hor görüldüğünü, baskı ve zulüm gördüğünü, dünyasını ( gözlerini ) nasıl kaybettiğini, toplumun ülkesiyle bir bütün olduğunu aşağıda yazılı şiirinde çok güzel özetliyor.

Yine acı bir ses duydu kulağım. Bülbül mü susacak, gül mü susacak. Ne hastayım, ne ölüyüm, ne sağım. Bir gün dirilenler, bir gün ölecek. Dolu bardak gibi boşaldım doldum. Sarıçiçek gibi açıldım soldum. Leyla’sını yitiren Mecnun ben oldum. Beklerim ki nazlı yârim gelecek. Katre idim bir ırmağa karıştım. Çalkalandım, çok bulandım, çok taştım. Dalgalandım, coştum oldu olacak. Derya bende, ben deryada birleştik. Ayrılmaya imkân yoktur yerleştik.  Nice boyalardan çemberden geçtik. Veysel neler çekmiş kim ne bilecek. ( Âşık Veysel Şatıroğlu )

Zaten Âşık Veysel bütün şiirlerinde hayatın gerçeklerini ve insan yaşamından her türlü renkleri görerek, seslendirmiştir.

Tek parti dönemde sazın gerici bir müzik aleti sayıldığı için, polise “ Sazı gördüğünüz yerde yakın” emri verildiğinden, Âşık Veysel’in sazıyla Sivas’a giremediği ve Jandarmanın sazını alıp kırdığı söylenir.

Böyle söylenir lakin karşı tarafın cevabı hazır. Tek parti döneminde kolluğun zulmü, Veysel’in sazına değil kılığınadır. Yani giyinişine, üst başına, kıyafetinedir. 

Ozanın kıyafetini beğenmeyen polis onu sazına tel almak için gittiği Ulus’taki Karaoğlan çarşısına sokmaz.

O da Hâkimiyet-i Milliye gazetesine sığınır. Destanını oradakilere okur. Çok beğenilen destan gazeteye basılır. Altında şu yorum yazı olduğuna göre,

” Bulvara sokulmuyordu insanlar. Atatürk’le görüşmek isteyen Âşık Veysel bile kılığı uygun olmadığı için 45 gün beklediği halde Atatürk’ü göremedi, görüşemedi”

Yine Âşık Veysel’in 37 yaşına kadar Sivas merkeze giremediği sözleri günlerce, aylarca ve yıllarca basında yazılır, çizilir, söylenir. 

Aralık 2008 de Grubu’nda konuşan Deniz Baykal Tek partinin kılık-kıyafet zorbalığını şöyle tarif eder.

“ Tek parti döneminde Atatürk Bulvarında kılık kıyafeti uygun olmayanlar yürüyemiyorlardı. İnsanlar Bulvara sokulmuyordu”

Deniz Baykal konuşmasında Âşık Veysel’in 45 gün beklediği halde Atatürk’le görüşemediğini doğrular.     

 Evet, Tek parti zihniyetinin hâkim olduğu yıllarda ne olmuştu?

“ Köylüleri ve ayağı poturluları ( Arka tarafında kırmaları çok, bacakları dar bir tür pantolon türü ) kim sokmamıştı Atatürk Bulvarına”   

Mesela 1929’dan başlayıp 17 yıllık valilik ve belediye başkanlığı yapan Nevzat Tandoğan Atatürk Bulvarını her gün süpürtür, sulatır gece de aydınlatırdı. Görüntü bozulmasın diye köylüleri ve tulumlu işçileri bu caddeden uzak tutardı. Ayrıca bir genelgeyle hayvanların da caddeye çıkarılmasını yasaklamıştı. ( Funda Şenol Cantek, “Yabancılar ve yerliler” kitabından alıntı )

Âşık Veysek tek parti döneminde zulüm, baskı görmüş de çift partili dönemde zulüm, baskı görmemiş mi? Görmez olur mu? Hem de alasını görmüş.

Çift parti döneminde “ Vatan Cephesine “ ( Partiye ) katılması istendiğinde Veysel bu daveti kabul etmez. Bunun üzerine Âşık Veysel köyüne hapsedilir. Âşık Veysel’de kendisine yapılan haksızlıklara kızar ve aşağıdaki sözleri yazar;

Manasız mantıksız Vatan Cephesi. Vatan milletindir, bu neyin nesi. Maksat Menderesin seçim dalgası. Menderes yok, memleket var bu yolda. Demokrasinin budur rejimi. Vatan milletindir, kim kovar kimi. Sıkma savcıları, kovma hâkimi. Şekavet yok, adalet var bu yolda. Neymiş Âşık Veysel’e Yasak! ( Şekavet, Haydutluk, soygunculuk demektir)    

Âşık Veysel, cumhuriyetin 10. yılında Atatürk için bir destan yazmış.
Bunu, yaşadığı nahiyede çalmış söylemiş. Nahiye Müdürü “Sen bunu Gazi’ye gönder” diye akıl vermiş. 

Veysel de“Ben kendim götürürüm” sırtında kara koyunyününden bir ceketle pantolon, ayağında çarıkla Ankara yoluna düşer. 

Ankara o dönem İran Şahı’nı ağırlamaya hazırlanıyormuş. Şehre hırpani ( Perişan kılıklı derbeder ) kisvelilerin girmesine izin yokmuş.

( Devamı gelecek yazımızda )

Kıymetli okurlarımıza saygılar sunuyorum.

Mehmet BURAKGAZİ / MERSİN

 
Toplam blog
: 608
: 2204
Kayıt tarihi
: 12.04.12
 
 

Bingöl'de, Baharın son ayında, ikindi üzeri un ambarı (kiler) arkasında, ebesiz, hemşiresiz, Emin..