Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Kasım '11

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Servis otobüsünde kutsal yemek törenleri

Servis otobüsünde kutsal yemek törenleri
 

Lacivert takım elbiseli, beyaz gömlekli ve uçları aşağı doğru sarkmış bıyıklarıyla asık suratlı bir adam otobüsün en ön sırasından ayağa kalkarak, “Sevgili personelim, değerli mesai arkadaşlarım, çok değerli aynı zamanda kıymetli Yardımcılarım ve sevgili temizlikçim, pardon hizmetlim, “düzeltiyorum” yani yardımcı personelim. İş yerine varınca bize hediye edilen kutsal günümüz ile ilgili düzenleyeceğimiz kutlama yemeğine ilişkin yazıyı, şahıslarınıza çıkaracağım. Biliyorsunuz önümüzdeki hafta bir kutlama programımız var. Hep birlikte, yılda bir kere olsa da,  bir yemek yiyebileceğiz. Ankara da yemek düzenlemenin zorluğunu takdir edersiniz. Yemeğe komşu illerdeki idareci arkadaşlarımı da çağıracağım. Bir iki tanede Ankara milletvekili gelecek. Herkesin katılmasını önemle rica ediyorum. Unutmayalım biz “Sanal Kurum” çalışanları olarak dost ve düşmana karşı birlik beraberlik içerisinde olmalıyız. Biz tam Yüz (100)  kişilik koskoca bir aileyiz. Hepinize şimdiden teşekkürü bir borç bilirim.” diye seslendikten sonra alkışlar içerisinde  yerine oturdu.

Giyimiyle, sistem dışı olduğunu her halinden belli eden orta sıralardaki, orta yaşlı bir adam, henüz bağlamamış olduğu kravatını cebinden çıkarırken, ancak birkaç kişinin duyabileceği bir sesle, “ Koskoca bir aileymişiz. Ulan ne ailesi be!  Sen kendini ‘babamı’ zannediyorsun. Ben sadece Demirel'i baba bilirim. Bir yanda çalışanların üç kuruşunu 'nasıl olurda keserim' hesabı yap, diğer taraftan utanmadan 'biz bir aileyiz de.'  Kimi kandırıyorsun sen?” dedi.

Adamın yanında oturan Bayan, “Hayret bir şey vallahi. Şimdi işin gücün yoksa yemekte günün anlam ve önemini belirten uzun sıkıcı konuşmaları dinle. Kendisi yetmezmiş gibi birde arkadaşlarını çağırmış. Biri biter diğeri başlar. Çekilmez vallahi. Milletvekilleri de işin uzatma kısmı herhalde. Allah bilir bunlar yemeğe başlamadan önce İstiklal Marşı bile okuturlar insana. En iyisi ben gitmeyim. Ama acaba müdürüme ayıp edermiyim kine? Sakın bana kin tutmasın... Ücretimi bile keser vallahi." diyerek korkulu gözlerle arkaya öne bakarak fısıldadı.

En arkada oturan kişilerden, uzun süredir traşsız olduğu hemen fark edilen biri, “ Umarım yemekte alkol vardır. Alkol olmayan yerde benim işim olmaz. Bunlar şimdi kasıtlı olarak alkolsüz bir yerde düzenlerler yemeği. Ne yani adamı zorla cennete mi götürecekler” dedi

Aynı anda hemen öndeki nur yüzlü, yanakları al al olmuş bir adam,“ Remzi sen ne diyorsun yahu! Kendi hesabına konuş. Asıl alkol varsa ben gelmem. Millet içer içer başka şeyler yapar. Hatırlasana, geçen yıl yemekte... sende biliyorsun kimi taciz ettiklerini. Herhangi bir namussuzluğa asla sebep olmak istemem” diyerek karşılık verdi.

Remzi, “Ne olurmuş alkol olursa. Hem neye sebep olacaksın yahu. Kendini ne kadarda önemsiyorsun öyle. Milletin geçimini sen mi sağlıyorsun? Sizin gibi adamları insanı dinden imandan soğutur yahu”

O sırada, ön sıranın hemen arkasında oturan idarecilerden, yine ciddi giyimli ve makyajsız bir bayan arka sıralara dönerek,“ Beyler bayanlar, kesin artık tartışmayı. İnsanı sizinle geldiğine pişman etmeyin. Ayda yılda sizinle aynı servis otobüsüne binelim dedik, pişman etmeyin adamı, yani kadını. Hem, her koyun kendi bacağından asılır. Hem de asıldığı yerde uzun süre kalırsa da çevresini kokutur. Sana ne içki içenden, içmeyenden. Sana ne yemeğe katılandan, katılmayandan.” diyerek ortaya bağırdı.

Traşsız adamın yanında oturan entelektüel tipli biri, çok yavaş bir sesle, “ Yüz (100) kişilik aileyiz ya biz. Babamız müdür, anamız da bu olmalı. Nasıl idareci olduğunu cümle alem biliyor ya... Hadi neyse...” dedi.

Orta sıralarda oturan, memur hayatının her türlü entrikasını bildiğini ve ona göre vaziyet aldığı söylenen emekliliği çoktan gelmiş geçen bir adam, “Yahu şimdi siz kendinizi sağa sola hiç atmayın. Yemeğe nasıl olsa geleceksiniz. Söyleyin bakalım herkes, evli olan arkadaşlar yemeğe eşlerini de getirecekler mi? Sorun burada. Geçen yıl o kadar kişi arasında sadece ben eşimle katılmıştım. Beyler, bayanlar ayıp oluyor. Ne o şey gibi öyle.  Bu yılda böyle olursa karışmam vallahi” dedi.

Arka sıralarda oturan iri yarı bir adam, “ Ulan Allah biliyor ya, hiç istemiyorum yemeğe filan katılmayı. Ben bu adamın yüzünü görmeye, iş yerinde bir (1) saat bile dayanamıyorum, şimdi birde yemeğe çıkarak onun saçma sapan uzun süre konuşmasına nasıl dayanacağım yahu?  Bu adam sapla samanı bile ayıramaz. Başımıza bir de...Hay Allah! Ne yapsam ki?” diye düşünüyordu.

Yanında oturan başka bir, yine suratı ve ciddi aynı zamanda oturaklı bir  yardımcı idareci, “Beni bu adam idareci yaptı. Her şeyimle yanındayım. Bazı fikirleri  hamaset kokuyor ama, ben bu adamın sayesinde buradayım. Onu hiçbir zaman mahcup etmeyeceğim. İleride bende Müdür olacağım” diye ön sıranın duyacağı şekilde seslendi.

Hemen idareci bayanın yanında oturan iri yarı bir adam ön sıraya yavaş ve saygılı bir şekilde yaklaşarak kurum müdürüne, “Sayın Müdürüm. Acaba komşu kurumdan geçen yıl benim tartıştığım adamları da çağıracak mısınız?”

Müdür, “Evet, biliyorsun onlar benim samimi arkadaşlarım” dedi.

“Sayın Müdürüm. Kavga çıkacağı besbelli. Neden çağırıyorsunuz ki? Beni zor duruma düşürdüğünüzün farkında mısınız? Onlarla daha geçen gün neredeyse yumruklaşıyordum”

“Valla sen bilirsin. Ama onlar benim dedikodu yani kader arkadaşlarım. Korkma bir şeyler olmaz”

“Tabi Müdürüm size göre hava hoş. Ama düşünsenize bir balık sudan çıktığı zaman ne hisseder?’”

“Hım. Haklısın. Lakin toplantıya, pardon yemeğe gelmezseniz sizi herkes sudan çıkmış Balık zannedebilir ona göre. Bedelini ödersiniz. Mesela otobüste artık zor yer bulursunuz.”

Sayın Müdürüm, o halde düzenlediğiniz balıklı toplantı, çok şeyimdeydi”

Bu sıralarda orta sıranın hemen arkasında otobüsün koridor kısmında bulunan Dede Korkut kılıklı, senaryo gereği elbette yaşlıca bir adam,

“Vay canına beaa! Sabahtan beri dinliyorum. Yemeğe katılmamak için dünya kadar haklı, haksız mazeretler üretiliyor. Sayın memurlar, yani arkadaşlar, sonuçta bir yemek bu. İsteyen katılır, istemeyen katılmaz. Lütfen biraz cesaret. Sistem dışı kalırım, otobüsten atarlar diyerek korkmayınız!

Bir insanın kimliği “mesleğidir.” Sen işini mesleğine uygun olarak yap. Hem akşam rahat ve huzurlu uyursun.

Unutmayın! mesleğinin gereklerini yerine getirmeyenlerin başka yerleri çalışır. Meslek sahibi olanların yalanmaya ihtiyaçları yoktur. Sistemin varlığını sürdürebilmek adına kutsadığı ve çavuşladığı bizler artık 2011 yılında dahi, kendimize gelerek memurluktan kurtulmamız gerekmezmi?  Ne kutsalıymış bu. Biz de herkes gibi İşimizi yapıyoruz.

Karar vermeliyiz. Memur mu olacağız yoksa mesleğimizin gerektirdiği davranışlarımı sergileyeceğiz? Bakın memurlar, pardon arkadaşlar, alt tarafı bir yemek bu. Bir yemeğin bile bizlerde oluşturduğu düşünceleri şöyle bir tartınız.

Yöneticiyi biz yönetici yapmadık ki; adam bizim için yemek düzenleyip, bizim ihtiyaçlarımıza cevap versin. Elbette kim onu yönetici yaptıysa onu yemeğe çağıracaktır. Kendini güçlü hissedebilmek, yani bizi keyfine göre silindir gibi ezebilmek için, elbette onları bedava yemeğe çağırıp, yemek parasını da kuruma veya bize geçirecektir. Sistem böyle kurulmuş. Yönetici olmak için sistemin gerektirdiği önemli özelliklere(!) sahip olmanız yeterlidir. Lütfen bunların farkında olalım.

Müdür kendi çevresine, siz de ona yardımcı seçilebilmek ve aslında sisteme yaranabilmek için bilmeden ve bilerek yalakalık yapar durusunuz öyle. Meslek sahibi olmayıp da hazineden geçinmeli sarayda yer almanın geçim kolaylığı sağladığı ülkelerde durum aynen böyle işte...

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..