Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Şubat '18

 
Kategori
Sevgililer Günü
 

Sevgililer Günündeyiz: "Aşk'ın Gündüzü, Yıl Kadar Uzun, Gecesi de Ay Kadar Parlak Olmalıdır"

Sevgililer Günündeyiz: "Aşk'ın Gündüzü, Yıl Kadar Uzun, Gecesi de Ay Kadar Parlak Olmalıdır"
 

Yağan "aşk Yağmurları" ise, ıslanıp ıslanmamak elinizde.


         

       Bir zamanlar, Aşık Veysel ile  “aşk üzerine “  söyleşim olmuştu da sormuştum: “Güzelliğin on para etmez, bendeki bu aşk olmasa” diye, özetleyivermişti “aşk’ı”

       Akan suların başında, derin kanyonların diplerinde yankılanan sesi ile, şiirini doğaçlama söyler, sazını da tıngırdatırdı Veysel. Ancak kendisi duyardı. Bir de kurtlar, kuşlar ve kuzular. Gelincikler aşk kokulu mısralarla  daha da kıpkırmızı olurlardı. Papatyalar, ak  öpücükleri ile başlarını sallayarak, ağıt yakarlardı. Hozat’ın bütün dağları, kurdu, kuşu,  börtü’sü böceği, derin vadileri, çağlayanları  buna şahitti.

       İşte, o zamandan bu yana aşk rezil de oldu, vezir de. Mahkeme kapılarını gidip dinleyin. O aşk evlilikleri yapanların birbirine atacakları kurşun kalmamış,

       Bu gün, tüm dünyada sevginin ve aşkın günü olarak bilinen 14 Şubat “Sevgililer Günü.”  Acaba diyorum, Aşık Veysel,  ”sevgililerin, “bir günü “ olduğunu acaba biliyor muydu?” Cevabı ne olurdu acep? Aklıma gelseydi, sorardım. Sormağa  ne hacet! . Dağlar, taşlar, laleler,  sümbüller, meleyen kuzular, deve dikenlerine takılı kalmış bir tutam kınalı tüy, onun bildiği şeylerdi zaten. Vereceği cevap da, aşağı yukarı belliydi.

       Görmeyen gözlerle dağlar aşarak yolunu buluyordu.  Sormuştum. “Nasıl bulursun yolunu,“ demiştim, Aşık Veysel’e. Gülmüş ve: Gönlümün  birer padişahı olan: “Dağdaki otların hışırtısından, çiçeklerin  kokusundan, böceklerin vızıltısından, esen rüzgârlardan, çağlayan sulardan, meleyen kuzuların dilinden ve dağların 'Heyhey' lerin’den '' diye düşündürücü cevaplar vermişti. İşte! “Gönül” gözüyle görmek” bu olsa gerek. “Kapalı” gözlerin anahtarı, bu gönül gözleri oluyor demek. Yeter ki, insanoğlunun  “gönül gözleri” olmalı.

       Sazı sırtında, kuşağı belinde, mendili boynunda, yüreği elinde fötr  şapkası başında, kırmızı kuşağına sokuşturulmuş  tütün kutusu ve yanından sarkan alacalı tespihi vardı. Ayrıca gönlündeki hicranı da cabası.

       AŞKA HÜRMET GEREK:  Şimdikiler aşkı tarif  ederken, “Aşk ballı bir pidedir. Yer, karnını doyurursun. İşte o kadar” diyor. Ne kadar yanlış. Bizimkisi şöyle: “ Aşk’ın gündüzü yıl kadar uzun, gecesi de Ay kadar parlak  olmalıdır” diyoruz.  İyi mi? “Beğenenler parmağını kaldırsın.”

        Amasra’daki Balıkçı koyunda, bir küreğin sapında yazılıydı Sabuncu Rıza’nın aşkı: “ Aşk, eğer biz sabun ise, köpürt beni Pakize”  diyordu… İlahi Rıza Amca!  Şengül Hamamında kese mi yaptırıyorsun bre!

       Aşk dedin mi, içinde ''Tutku'' olmalı" . Bir tutam da sadakat. Bir tutamlık sevgi otu, bir çimdik gözyaşı, bir okka özlem, bir çuval dolusu aşk, gönül dolusu sevda  olmalı içinde. Hay Allah, unutuyorduk, bir de yağan yağmurlar, sevda kokulu olmalıydı. Şemsiyesiz ıslanmalı, kalpler yakınlaşmalı, gönüller bir hoş olmalıydı.

       AŞKLAR TÜRLÜ ÇEŞİT:. Dahası var: “Aşk’ta nefret var. Seks var. Özlem var. İtiş kakış var. Gözyaşı, hıçkırık, kıskançlık ve dırdır var, gönül burukluğu var. Otuz iki kısım tekmili birden. Seyri bedava üstelik. Katmerlisi var. Yahnilisi var. Bol acılısı var. Az pişmişi var; Adanalısı var, pastırmalısı, sucuklusu var.

       Şimdiki aşklar çeşit çeşit. Bunun ‘’İlk Aşk’ı’’ var. İlahi olanı var. Kargoya verileni var. Yıldırım’lı olanı var. Mikro dalgalı olanı var. Çöp  kutusundan çıkanı var. ipte kurutulmuş olanları da var.

       Daha var oğlu var. Postacısı da var. Hem de kapıyı bir defa çalan. Sonra da sırtını dönüp giden. Kapıya kağıt bırakmayanı da var. Biliriz ki, postacı, “kapıyı bir defa çalar” Üstelik bu işi de gönülsüz yapar. Daha ne bekleriz ki? Esası, kapıyı gönüllü çalmak. Di mi?

       Bu “sevgililer gününde,” sevdiğinizden uzaksanız, düşler kurun derim, faydasını görürsünüz . İlkten: “Gel,” diye de seslenin. “Kalbime gir, ısıt beni ışıt beni” deyin. Attığınız bu aşk okları, yerine varacaktır.

Şöyle başlayın isterseniz:  “Kalbimi  araladım, içine giresin, ısıtasın diye. Yaysın gönlümde, geren de sen inleten de. Yeter ki, gönül yayından, boşanmasın ok. Ko gitsin, bin ışık yılı kadar uzaklara. Ko gitsin, gittiğince, nefessiz kalıverircesine.. Çağırmayalım onu geriye.” Tabi arada bir soruverin usulcacık: “ Sahi sen, iki binin yılın sevgilisi değil miydin? “ diye. Bakın bakalım faydasını göreceksiniz.

 Sevdiğiniz de insan. İçinden düşünecektir.  İsmimle, cismimle beni anıyor her an.” Diye sevinirken, kulaklarına kadar kızaracaktır. Buna inanın.. Eee, bu da hayra alamettir bu sevgililer gününde. Ne güzel. Aranızdaki mesafe kapanıyor olmalıdır gitgide. Hadi, iyisiniz, iyisiniz.

Hem bunca dağlara, taşlara denizin yüzüne yaydığınız sevda kokulu nefesinizi, elbet  hissedecektir. Benden demesi. Yine de paşa gönlünüz bilir. Gönül bu ya, bakarsınız, kıblesini size çeviriverir. Gönül bu, belli mi olur. Hadi, yine tekrarlayalım, hadi hadi,  iyisiniz iyi.

Var mısınız? Aşağıdaki şiir gibi  “sameş-doleş” olalım. Bu sevgililer gününde, bir mum yakıp aydınlanalım, gönlümüzü hoş tutalım. Sevda ocağında yanalım, gönül bahçesinde yerimizi alalım::

                                                                                        &&&         

       Bak şinci / Ne deyom biliyo musuy? / Seni / Gavşak Suyu başucunda / Gönlümden goptu / Seni biyo, öpüveresim geliyo / Şinci içinden söyleycen ki / Gavşak Suyu mu galdı a gadunum / Hani, lafıy gelişi deyon /  Öyle deyveryom /Annayn işte / Sen göynümden geçenleri bilisüy / Hep ben anadıyon emme / Hep ben diyneyom.

       Aladağ’dan’dan aşavı / Gendimizi salıvesek deyom / El ele Hem de uçmaklı / Peşimizden de / Gümbür gümbür çam gozalakları /  Gelsek deyom / Gozalaklardan evveli / Varır mıydık evümize? / Varırdık herhal! / Başımızda bu ateş / Olduktan kelli /

       Başında yazman / Yanağında al beniy / Bi şıpıdık terlik / Bi şalvar / Uydurduk mu ayağına / Bartın gibi yerde / Geçinir gidiverüdük. / Sonracığıma / Galkardın yalınayak döşekten / Hazırlağdıy gartlaç ekmeğini, / Gün doğmadan şafaktan / Soframızı gurağdıy / Garşılıklı oturup, / Allah ne verdiyse. /

       Çıkaruz, Aladavunun yüvseklerine / Denizi seyrederüz, el ele / “Seviyom seni” derdim / Aladavun tepesinde / O gözelim gözleriyde, / Uçuşurdu bulutla / Boğazıy serünlüvünde / Deyüverü gözümüzüy bebecüklerine /

       Dudakların aralık / Bakışlarıy göl gibi ıp ıslacuk olmuş / Fısıldardın sen de / “Seni seviyom”diye  / Gızzz, / O an, bulutlar düze inüverü/ Ahan da / Top darlasına gadar  / Ve deniz, /Ayağumuza gelüdü / Nah buramıza gadar / Gızzz, / essahtan geli müydü? / Gelirdi herhal! /

       Yakıverüz gandilleri, / Akşam olunca / Akşamlar hiç bitmezdi  / Isıtırdık birbirimizi  / İşte böyle böyle / Bartın gibi yelede / Geçinü giderdük

       Gozalakların ateşi nar nar / Soyunur dökünür o nazlı yar / İlkten başıydaki oyalı yazmay, /Ardından şıpıdık terlikleriy / Sonra da ebruli şalvarıy / Abovvv!  / Sonra? Gerisini söyletme gayri / Guşluk vakti / Odun atardık ocağa / Gara gulplu gazanı / Güzelcene yakardık / Sonracığıma maşrapalarla / Sular dökünürdük

        Gızzz / Gavşak Suyunun başında / Seni biyo, öpüveresim geliyo / Leeen, beri bak / Yamacıma gel hele / Neyçün  fıkırdıyosuy  oncam / Yüzümde teyetora mı oynaya? / Hep ben anadıvedim artu  / Bu olup bitenlere  inam / Sen ne deyosuy, deyve  bakay?

Görüntünün olası içeriği: açık hava


                                                   

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..