Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Erdoğan Özgenç DOST MECLİSİ

http://blog.milliyet.com.tr/erdoganozgenc

17 Nisan '13

 
Kategori
İnançlar
 

Sevmek Sevişmek günah mı ?

Bıyıklarım yeni terlemiş, mahalleye, altı ay önce anneannemlerin sokağına taşınan bir “göçmen” aile var, onlarında çok güzel bir kızı var” Müzeyyen” yemyeşil gözlerine nasıl vurulmuşsam yıllardır gitmediğim “anneannemin” ziyaretine her gün gider olmuştum.

Sevmek, sevişmek, kız ve erkeklerin birbiriyle olması, her ne kadar bir kısım gençler takmasa da günümüzde giderek ayıp ve günaha dönüşüyor.

Oysa devirlerin çağların değişmesinin nedeni geçmişte zorluklarla yaşanan hayatı kolaylaştırmak içindir. Zaten sözlüklere bakın uygarlık nedir diye; size yaşamı kolaylaştırıp daha fazla güzelleştirmeye zenginleştirmeye yönelik şeylerin tümüdür, diyecektir.

Aslına bakarsanız romanlara filmlere konu olan birçok olayda, ülkede görüldüğü gibi yobazlıklarla beslenen engellemeler yasaklamalar “insanoğluna” -kadın olsun erkek olsun fark etmez- dünyayı yaşanılır kılmak yerine en ağır bir şekilde zehir zemberek yaşanılır kılmıştır.

Şimdi belki bize çok kolay geliyor, sevgiyi yaşamak rahatça sevişmek, birlikte olup anlaşamıyoruz şiddetli geçimsizlik deyip ayrılmak ama geçmişte hiç de kolay olmamış bu işler. Ayıp-günah-yasak sarmalında “dipsiz kuyulara” atılmış.

Ne acıdır biliyor musunuz bir gencin sevdiği biri ile beraber olamaması. Âşık olun sevin diyoruz ama engellerden söz eden yok. Parasızlık bir yana gençlerin dilediği kıyafeti giyememesi, alamaması, istediği yerde dilediği gibi gezememesi, dilediği yerde birbirlerine sarılarak oturamaması ve dedikodu kültürü…

Diyeceksiniz ki bunlar da engel mi? Siz dedelerimizin ninelerimizin anlattıkları dönemlere bir bakın da şükredin…

Rahmetli annem anlatırdı; babanla birlikte sinemaya bile gidemedik, yanımızda Deden Ninen olmadan Karataş plajına gidemedik denizi yıllar sonra ancak görebildim, gazinoya gitmek hayaldi, hele şimdiki gibi “Disco” falan da yoktu zaten olsaydı da ne mümkündü gitmek…

Rahmetli babam da annenin elini falan tutmak elini omzuna atmak saçlarını okşamak, öpmek “evlatlıktan ret” nedeniydi, memlekete rezil ettiniz ailemizi diyerek anlatırdı o yasaklı ayıp günahlı günlerini…

Dikkat ettiyseniz şimdi ki aşkların “aşk” gibi yaşanamamasına sebep olan “parasızlıktan” söz eden bile yok o devirde yasak günah ayıp üçgeni daha hâkim. Bir de korku; Rezil rüsva olmak…

Tarihin tozlu sayfalarına baktığınızda “aşk ve sevgi” nin yaşanma biçimini başka biçimde tarif etmişler. Ancak ne acıdır ki o günlerde bugün bizde “imam” ların karıştığı yerde “kiliseler” devreye girermiş. Doğumdan, nasıl ne zaman niye ilişkiye girileceğine hatta hangi pozisyonlarda sevişileceğine kadar ayıplar ve yasaklarla bezenmiş öneriler sunulmuş. Mesela; Ortaçağ’da kilise, karı kocaların sevişme pozisyonlarını denetlemeye kadar götürmüş işi... Kadının erkeğin üstünde sevişmesi günah sayılmış neden? Çünkü hamile kalma olasılığını azalttığı için…

Şimdi üç hatta beş çocuk önerilmesine bakıyorum da eksik kalan altta mı üste mi olunacağı, çünkü baksanıza kadın üste ise hamile kalma olasılığı azalıyormuş…

Bir dostum anlatmıştı İngiltere de o bilinen turistlerin fink attığı parkların birinde polis çiftlerin sevişmesine hiç karışmazmış ama sadece bir koşulla; Kadın erkeğin üzerindeyse…

Ülkemizde yaşanan ekonomik sorunlar yüzünden alt üst meselesini düşünen kaç çift var bilmiyorum ama bence bunun kararını çiftlere bırakmakta yarar vardır. Hayatın giderek zorlaştığı geçim derdinin işsizliğin arttığı günümüzde çocuk yapmak büyük bir cesaret artık. Kaldı ki dostlar ekmek artık aslanın ağzında falan değil midesinde, diyorlar…

Hadi gelin cesaretiniz varsa bu durumda alta mı üste mi diye akıl verin verebilirseniz…

Bizim milletimiz bu konuda müthiştir özellikle “kız çocuklarını” bu işlerden uzak tutmanın yolunu bulmuştur. Daha doğrusu “tesettürlü” kıyafetlerin vardığı noktadan bakınca çare bulduklarını sanmışlar. Muhafazakâr dindar kindar kesime göre “Kız çocuklarını “Kuran kurslarına” göndermek “günaha” kesin çözümdür…

Bir Allah’ın kulu da çıkıp kadınların kafasından geçenleri içiyle dışıyla “kötüleştiren” “çirkinleştiren” biz erkekleriz. Yaşam hakkının en az bizler kadar onlarına hakkı olduğunu söyleyememe kompleksi değil de nedir bunun adı acaba?

Kadının sadece çocuk doğuran yaratık değil de “insan olduğunu” kabullenmemek adamlık mıdır?

Bazı köylerde mezralarda sevmek sevişmek nasıl oluyor diye hep merak etmişimdir. İnanın buralarda yasak günah ayıp meselesi daha çok yaşanıyor, bakmayın siz en büyük aşk hikâyelerinin köy çocukları arasında yaşandığına ilişkin çekilen dizilere filmlere külliyen yalan. Doğu da 22 çocuklu aile var, korunmasını bilemediklerinden. Aşk mıdır adı?

Devir hızla değişiyor. Özellikle iletişim teknolojisi ayıp yasak günah üçgenini kırmak üzere. Yaşanabilir paylaşılabilir alanların daha fazla olması, apartmanlarda giren çıkanın tespitinin zor olması, dostluğun komşuluğun rafa kaldırılması, eğitim düzeyimizin yükselmesi, kız çocuklarımızın annelerinin ninelerinin kafasından uzaklaşıyor olması, hayata daha doğru açıdan daha seviyeli ve özverili bakıyor olmaları “aşk ve sevginin” daha ballı börekli yaşanmasına vesile oluyor…

Bir dönem kadınların berbere gitmesi hele hele saçlarını sarıya boyatması “günah” sayılıyordu. Vardığımız nokta da belki bunlar ve benzerleri eylemler bir kesim tarafından “günah” sayılabilse de kadınların ortak kararı bence “güzelleşmek” üzerine, bence de böyle olmalıdır, hem bedenen hem fikren…

Kadınlar güzelleştikçe, insanlar düşüncelerini ve gözlemlerini özgürce ortaya koydukça; Yani toplum, bir yığın anlamsız engelin kösteklerinden kurtuldukça yaşamı bir eziyet işkence olmaktan çıkarıp, öylesine bir keyif cümbüşü haline getirmeye başlar ki savaşları kavgaları şiddeti düşünecek zamanları olmaz. İşte buna sahip olanlara da “uygar toplumlar” deniyor zaten...

Dünya teknolojik alanda çağlar atlıyor iletişim çağı artık dur durak bilmez hale gelmiş bizim gibi “Müslüman” ülkelerde hala “ayıp, günah, yasak” sarmalı hayatı çekilmez hale sokuyor, ayaklarımıza elimize, yüreklerimize dolanan “zincir” halkalarına dönüşüyorlar. Bence biz beceremedik ama yeni neslin en fazla bu üçlüyü kaldırma çabası ödüle layık görülür, şayet düşünürlerse…

Elbette burada en büyük rol eğer izin verilirse “sanatçılara” düşer öyle eften püften önlerine konulmuş, akıllarına işlenmiş, zoraki üfürülmüş “kardeşlik, barış” hikâyelerinden zaman bulurlarsa, geri kalanlarda ise azıcık yürek olursa…

Gerçi bazı dostlarım hala onlara güvenmese de ben birçok konuda olduğu gibi bu konularda da “gençlere” güveniyor ve inanıyorum. Önlerine dayatılan çağ dışı önerileri yasakları kısıtlamaları ellerinin tersiyle itecek ve hak ettikleri çağdaşlığı özgürlüğü ve mutluluğu yakalayıp sıkı sıkı sarılacaklardır…

Tabi bunun için önce çağdaş modern bir ülkeye demokrasiyi çağdaş hukuku, özgürlüğü ve karşılıklı saygıyı egemen kılan bir yönetim anlayışına sahip olmak lazım…

Olmadığını düşünüyorsanız-ki ben olmadığını düşünüyorum- ve eğer hazırsanız “Zincirleri” kırmanın şimdi tam zamanı…

 

Erdoğan ÖZGENÇ

  

 
Toplam blog
: 846
: 425
Kayıt tarihi
: 26.06.12
 
 

Emekli banka müdürüyüm ama kart vizitimde "insan" yazıyor. Adana'da ikamet ediyorum. Herk..